12 Ekim 2024 04:16

Amerikan aşırı sağı ne kadar örgütlü, ne kadar tehlikeli?

Fotoğraf: AA

Paylaş

Göçmenlerin, emek önderlerinin ve azınlıkların hayatı için her zaman bir tehlike kaynağı olan aşırı sağcı gruplar, Amerikan seçim sistemi için de ciddi bir tehdit oluşturuyor mu?

2017’de düzenledikleri bol Nazi sembollü ve katliam çağrıları yapan bir yürüyüşten sonra, Trump faşist gruplara geri durun ve beklemede kalın (Stand back and stand by) mesajı vermişti. Aynı örgütler 6 Ocak 2021’de seçim sonuçlarını iptal edip Trump’ı başkan ilan etmeye yönelik bir ayaklanma gerçekleştirdi. Bu ayaklanmada Trump ve çevresindekilerin rolüne dair her birkaç haftada bir yeni veriler açıklanıyor. En son 2 Ekim’de, bu ilişkiler hakkında 165 sayfalık bir iddianame gün yüzüne çıktı.

Bu bağların niteliği bir tarafa… Bir süredir anlatmakta olduğum gibi, söz konusu faşist gruplar üye, örgütlülük, silahlı çatışmalara hazırlık ve ideolojik kenetlenme açısından 1920’lerin ve 1930’ların Avrupalı faşistlerinden ve günümüz Hindu ve Türk faşistlerinden çok daha hazırlıksız, güçsüz ve dağınıklar.

2021’den itibaren bu handikaplarını toparlamaya çalışıyorlar. Fakat bunu ne kadar başardılar? Bir dahaki (ister 2024’te ister 2028’te olsun) olası seçim yenilgisini tersine çevirecek gücü biriktirebildiler mi?

Konunun birçok gizli boyutu olduğu için, bu soruya (spekülatif olmayan, komplo teorilerine dayanmayan) kesin bir cevap vermek elbette imkansız. Yine de eldeki verilerden bazı sonuçlar çıkarabiliriz.

2021’deki ayaklanmanın başarısız olmasının birkaç sebebi vardı. Bunların hepsine (özellikle de resmi kurumlarla ilgili olanlarına) bugün giremeyeceğim. Ancak konumuz açısından en önemlisi, bu grupların kendi iç dinamikleriyle ilgili.

2021’de ayaklanmayı yöneten bir merkez ya da lider yoktu. Ayaklanmanın birbiriyle “ağ” bağlantıları olan ama ideolojik ve kadro örtüşmeleri biraz rastgele ve yolda düzülmüş birkaç bileşeni vardı: Açıktan Nazi ya da faşizm sempatizanı gruplar; Hristiyan-ırkçı grupçuklar; yerel veya ulusal örgütlerden ziyade, internet odalarında radikalleşmiş, erkeklik veya komplo teorisi saplantılı, toplumdan kopuk bireyler.

Bu grup ve grupçukların faaliyetlerini takip eden gazeteciler ve kuruluşlar, son dört senedir “radar altı” faaliyetlerle örgütlendiklerine, üye sayılarını arttırdıklarına dair uyarılar yayımlıyorlar.

Genel (tam anlamıyla faşist olmayan) sağcı taban da şiddeti özendiren bir rüzgarın etkisi altında. Cumhuriyetçi seçmen arasında, “Sola ve liberallere karşı şiddeti onaylıyor musunuz” ve “İkinci bir iç savaş yakın mı?” sorularına olumlu oy verenlerin oranında genel bir artış trendi var. Bu cenahın (yukarıda bahsettiğim gruplar dışında) aile ve birey düzeyinde oldukça silahlanmış olduğunu da biliyoruz.

Tüm bunlar, bir ayaklanma hazırlığına işaret ediyor.

Yalnız, değişmeyen etmenlere de dikkat etmek lazım. Birleşik bir örgütlülük, hele hele ayaklanmayı yönetebilecek bir merkez ufukta görünmüyor. Tehlike çanlarını çalan gazeteciler bile, böyle bir merkezin oluşmakta olduğuna dair hiçbir şey söylemediler şimdiye kadar.

Bu gruplar istedikleri kadar üye kazanmış olsunlar (Ki buna dair veriler de o kadar net değil), resmi silahlı kuvvetlere karşı bir ayaklanmayı kazanmaları mümkün değil.

İlk ayaklanmada da –polise karşı sistematik şiddete başvurmalarına rağmen– asıl beklentileri böylesi bir zafer değil, resmi şiddet aygıtının bölünmesi ve bir kısmının kendi taraflarına geçmesiydi. Bir o kadar büyük beklenti de Trump’ın dökülen kanı durdurma bahanesiyle Ulusal Muhafızları devreye sokmasıydı. Hesapta, Muhafızlar ve kumandanları Trump (çok vatansever oldukları için) ayaklanmayı bastırmak yerine seçimleri iptal edeceklerdi.

Kamuya açık verilerden şu sonuç çıkıyor. Faşistler örgütlülük, ideolojik hazırlık ve üye sayısı açısından bir ayaklanmayı kazanacak güce sahip değiller. Büyük bir ihtimalle (ya önümüzdeki aylarda ya da 2028-2029’da) bir kez daha kumar oynayıp, bu sefer Trump’ın (ya da başka bir sağcı başkanlık adayının) ve resmi şiddet aygıtının daha net bir biçimde kendilerini desteklemesini bekleyecekler. Bu ayaklanma illa ki 6 Ocak’ta olmak zorunda değil. Eğer yeterli siyasi tecrübe ve bilgileri varsa, karşı tarafı beklenmedik anda yakalayacak bir gün seçip, belki de yeni bir ayaklanma yöntemine başvuracaklardır. Ancak 2021 ayaklanmasının ne kadar acemice yönetildiğine bakacak olursak, bu bilgi ve tecrübe birikimine sahip oldukları şüpheli.

Dolayısıyla belki de aşırı sağın seçim iptal etme kapasite ve hazırlığından ziyade, resmi kurumların bu tür girişimlere ne tepki vereceklerine, sivillere karşı yöneltilecek faşist şiddete ve ülkedeki genel ideolojik havanın yeni ayaklanmalar sonucunda ne kadar değişeceğine bakmak gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa