12 Ekim 2024 05:01

Halkın nabzı ve TBMM

Fotoğraf: ANKA

Paylaş

Bu hafta ne yazayım diye düşündüm; muhalefeti mi, iktidarın çırpınırken DEM Parti’ye el uzatmasını mı (Sefer Selvi’nin 10 Ekim günkü karikatürü çok güzel özetliyor), Erdoğan’ın “Bizi kıskanıyorlar” söyleminden bu kez “İsrail’in hedefinde biz varız” söylemine evrilerek yine bir “dış güç”, “dış düşman” yaratmasını mı, Bahçeli’nin haftalık grup toplantısında ilk Meclise atıf yaparak, “Kimse kimsenin kılığına, kıyafetine, diline, nereli olduğuna bakmadı” örneği vererek kendisi ile çelişmesini mi… Yoksa Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un yeni anayasayı tarif ederken, iktidarlarının sürekli uyguladığı imtiyaz ve istisnaları ‘unutarak’, “Yeni anayasanın imtiyaz ve istisnaları ortadan kaldırması gerekir. İmtiyaz ve istisnalar, demokrasilerin en büyük düşmanıdır" sözlerini mi?..

Sonra Meclisin genel havası ile ülkenin havasını yazmaya karar verdim. Neden mi? Çünkü Meclisin havası her anlamda ülke ile farklı. Parlamento muhabirliği yaptığım dönemdi, Mecliste de yine AKP’nin “torba” yasalarından biri görüşülüyordu. Kış olmasına rağmen dışarıda hava güneşli, ılık, hatta sıcaktı. Yasanın görüşmeleri başladı, hızla bitirilmesi gereken bir yasa… Elbette iktidarın çıkardığı tüm yasalar gibi işçi ve emekçiler aleyhine, sermayedarlar için çıkarılan yasalardan biri idi.

Saatler sonra dışarı çıktığımızda baktık ki her taraf bembeyaz. Kar yağmış ve Meclis bunun farkında değil. Genel Kurulun bulunduğu ana binadan, hiç yukarı çıkmadan vekil odalarına geçiş tünelleri var, içeride kuaföründen kuru temizlemesine, alışveriş yerlerine, dışarıyla kıyaslanamayacak ucuzlukta yemeğinden, çalışmalar sürerken, kulis yakınlarında kurulan çeşitli yiyeceklerin bulunduğu büfelere kadar her şey ellerinin altında. Yani anlayacağınız ayrıcalıklı bir sınıf. Üstelik AKP tarafından, 600’e çıkarılan vekil sayısı ile… Kışın karlı-buzlu havada Meclisin içi, alttan ısıtma ile sımsıcak. Değil üşüme, sıcaktan bunalıyorsunuz bile. Ya da 40 derecelerde sıcaktan bunaltan dışarının havasına karşı, içerisi serin mi serin…

Eee... Böyle olunca da halkın nabzını tutamayan bir iktidar, vekil çoğunluğu. Elbette istisnalar kaideyi bozmasa da Meclisin genel havası bu olunca, iktidarlar da muhalefetler de bildiğiniz gibi…

***

Meclisten söz açılmışken, devam edelim. Bu hafta da kulislerin, vekillerin gündemi CHP’nin Erdoğan karşısında ayağa kalkması, Bahçeli’nin DEM Parti’lilerle tokalaşması üstelik bunu bilinçli yaptığını ifade ederek sözlerini sürdürmesi idi. Ayağa kalkmanın şoku ile olsa gerek CHP’li yönetici ve vekillerinin o gün asık suratları bu hafta daha bir gülüyordu, neşelilerdi. Anlaşılan üzerlerindeki şokun etkisi geçmişti. Hatta, partiye zarar getirmediğini, üstelik ayağa kalkmayı ölçtürdüklerini, AKP ve MHP tabanından yüzde 90’larda destek gördüklerini savunanlar da var.

Ancak ayağa kalkma kararına ilişkin tartışmalar da sürüyor. CHP’li kimi vekiller, yöneticiler, ayağa kalkma kararında olduğu gibi son dönemlerde birçok kararı Genel Başkanları Özgür Özel’in tek başına almasını da eleştiriyorlar. Özel’in adeta Erdoğan özentisi ile “Kaybedersem ben kaybederim” sözü de kamuoyuna açık söylemeseler de parti içinde çok tartışılacağa benziyor. Zira, yerel seçimlerde gelen oylar, CHP’nin birinci parti olması Özgür Özel’in ya da CHP’deki değişimin değil; AKP iktidarından bıkmış halkın bir çıkış yolu için verdikleri oylardı. Bu sözleri ve Erdoğan’a benzemeye çalışmasıyla Özgür Özel’in çok tartışılacağı şimdiden görülüyor.

***

Anketlere değinmişken son söz olarak bir anekdotu da aktarmak istedim. Gazete bürosundan çıktım, bina önünde, Karanfil Sokak’ta eski bir sendikacı arkadaş ile karşılaştım. Çok uzun zamandır görüşmüyoruz, 15 yıldır anketörlük yapıyormuş, benimle anket yapmak istedi, sigara içmeyenlerle yapılan bir anket… İsmimi, telefonumu aldı, ararlarsa bu anketi Kazan’ın bilmem ne köyünde evimde yaptığımı söylememi istedi. Ben de “Peki bu doğru mu?” diye sordum.

Arkadaş da tüm anketlerin böyle yapıldığını savundu. Hatta çalıştığı anket şirketlerinin isimlerini de vererek. O büyük büyük anket şirketlerinin… Siyasi anketlerin yüzde 90’ını Erdoğan’ın yaptırdığından söz eden arkadaş, anket şirketi sahiplerinin örneğin Erdoğan’a “Anket sonucu şu ama biz tam tersini açıklayıp, algı yaratacağız” dediklerini de ileri sürdü. Buna karşılık da masraflar için alınan epeyce yüklü paralar… Siyasi eğilim yoklamalarında da son seçimlerde çıkan sonuca göre anketlerin doldurulduğunu, aslında anket şirketlerinin de bunu bildiğini savunarak, “Parayı kazanan anket şirketleri, ama en az parayı alan da anketçiler” dedi. Ne diyelim Türkiye burası…

***

Sormaya bu hafta da devam… Gerçekler ortaya çıkana kadar: Narin’i kim/kimler neden öldürdü? Narin ne gördü de susturuldu? Ortalıkta dolaşan AKP’nin kutsal aile imgesini yok edecek bir ilişki mi vardı, Narin gördü de susturuldu? Ensarioğlu’na bildiğin ama sustuğun gerçek ne diye soruldu mu, ne zaman sorulacak? Devlet bu kadar mı aciz içinde ki bir köyün bildiği gerçeği bulamıyor? Buldu da neden saklıyor? Muhalefetin önergesini reddedip, kendisi önerge getiren AKP… AKP’nin önergesi ile kurulacak komisyon müdahale olmadan bu işi sonuçlandırabilecek mi?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa