13 Ekim 2024 04:22

‘Cesur Yeni Dünya’nın çocukları

Cesur Yeni Dünya kitabının kapağı

Paylaş

Mehmet Uçum perşembe katıldığı bir canlı yayında, sosyal medyanın negatif yönlerinin pozitif yönlerinden çok daha fazla olduğunu söyledi. Bu yüzden kısıtlanabileceğini ya da tümden kapatılabileceğini savundu. Ülkede hemen her olaya ilişkin görüşlerini X hesabından değerlendiren bir siyasetçi için ilginç tespitler. Youtube’a ilişkin denetim taleplerini de dinleyince istenenin televizyonda ya da online mecralarda yalnızca iktidarın ya da onunla iyi geçinenlerin ‘yumuşak’ eleştirilerinin duyulduğu bir medya ortamı olduğu bir kez daha dile getirilmiş oldu.

Boyun eğdirilmiş medya, hatta şimdilerde sosyal medya beklentisi, yanında bonus olarak gelen gözetlenme (kişisel verilerimizin kolayca ele geçirilmesi, platformlarda satışı, sosyal medya paylaşımlarının hemen bulunup suç dosyalarına eklenmesi) ile birleştiğinde akla hemen George Orwell’in 1984 romanını getirir. Ancak başka bir distopik roman, Cesur Yeni Dünya’da bugüne dair çok daha fazla benzerlik bulmak mümkün. Aldous Huxley’in bilim kurgu türüne giren kitabı 1931’de yayınlandığında günümüzde kullandığımız teknoloji mevcut değildi. Yazar da zaten 15 sene sonraki basıma yazdığı önsözünde bile bu öngörüsüzlüğü ile dalga geçer. Huxley, önce teknoloji ve onun getirdiği konforla donatılmış ütopik yeni dünyayı tanıtır, ardından ilkel yerlilerin Ayrıbölge’sinden bir Vahşi’yi alıp bu “cennet”e götürür. Vahşi, Yeni Dünya’ya kendi isteğiyle gelmiştir. Kitapta teknolojiye bağımlı, soma adı verilen bir uyuşturucuyla ve toplu ayinlerle kitlelerin kontrol altına alındığı, düşünmenin, sanatın, edebiyatın ‘hainlik’ olarak tasvir edildiği Yeni Dünya, kapitalizmle özdeşleştirilir. Ayrıbölgelerin ise komünizmi işaret ettiği iddia edilir. Vahşi, bu iki dünya arasında umarsız kalmıştır. Huxley, daha sonraları bu kurgunun okura acımasızlık olduğunu kabul eder. Günümüzle paralelliği yazarın kafa karışıklığından ibaret değil elbette. İnsan üretimi bir kast sisteminin hüküm sürdüğü Yeni Dünya’da sınıfları ayıran en önemli özellik bedensel tasvirlerdir. En güzel bedenler üst sınıflara ayrılır ve güzelliğin devamı için sürekli bir çaba (operasyonlar) gerekir. Çirkin ve kimi uzuvları eksikler ise durmaksızın üretim bandında olan işçilerdir. Sevişmek serbest hatta teşvik edilen bir eylemken üremek yasaktır. Çocuk üretilen ve kontrollü büyütülmesi gereken bir varlıktır.

20. yüzyılın başlarında tespit edilen kapitalizm ve beden ilişkisi bugün genç nesillerin yaşamla kurdukları bağın en güçlü damarlarından birine dönüştü. İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’in Semih Çelik tarafından katledilmesiyle medya yeni bir gündeme kavuştu: Kim bu inceller? Hafta boyu onlara neden incel dendiğinden, kullandıkları jargona kadar epeyce analiz izlemiş ya da okumuşsunuzdur. Bunu yaratan nedenler hariç. İktidar da yine en bilindik yönteme başvurup bu grupların dışında çok geniş bir alanda kullanılan Discord adlı platformu kapattı. Uçum’un sözlerine bakınca daha fazlasını da kapatmaya meyilli görünüyor. Sosyal medyanın tamamının yasaklanması halinde dahi çözülemeyecek sorunlara karşı kafalar yine kuma gömülüyor.

Bugün piyasanın onlara taktığı isimle anacak olursak Z Kuşağı, bir önceki nesillere kıyasla çok daha fazla bedenine odaklanmış, yaşamdaki tüm başarı ve başarısızlığını görünümüyle açıklama eğiliminde. Sadece genç kuşağa dair bir olgu değil, önceki kuşaklar da teknolojinin, tıbbın olanaklarıyla yaşlanmamanın yollarını arıyor. Bu, erkek egemen düzenin değer sisteminde başa güzelliği koyduğu kadınları vurdu. Beyaz olmak, belirli beden kalıplarına sığmaya çalışmak, iyi giyinmek ve bunun ‘sürdürülebilirliği’ için paranın akışını yine ‘güzellikle’ elde etmek… Geçen yıl bir Onlyfans tartışması vardı hatırlarsanız. Bir belgesel seks işçiliğinin meşrulaştırıldığı gerekçesiyle eleştirilmişti. İktidar Onlyfans’i yasakladı ve sorun bu şekilde “çözüldü”. Şimdi genç kadın intiharları/cinayetleri bağlamından bağımsız bir protestonun konusu halinde. Kapitalizm aynısını erkeklere de yapıyor. İdealize edilen kalıplara sığmadığı için tercih edilmediğini düşünen erkeklerin girdiği “kriz” yeni bir toplumsal sorun olarak zuhur ediyor. Semih Çelik kendi jargonları içinde düşünüldüğünde, karşı cinsten arkadaş edinebildiği için, incel olarak kabul edilmiyor. Ancak medya yeni keşfetmiş olsa da sosyal medyada kadınlara yönelik nefret ve aşağılamanın çok görünür hale geldiği aşikâr. Bunun bir sorumlusu da algoritmalar, kadın aşağılayan bir mesaj kısa sürede tepki çekmeye başlıyor, etkileşim aldıkça daha fazla önümüze düşüyor. Bu bir fenomen haline geldikçe de ilgi çekmek isteyenler daha fazla konuşuluyor, tatmin oluyor. Sanıldığının aksine bir ideolojileri yok, ifşa edilen profillerin en büyük dertleri çok para kazanmak. Para ile ne yapacaklarına dair bir bilgi de yok. Huxley’nin Bernard Marx’ı gibi bedensel ‘kusurların’ parayla örtülebileceğine dair bir umut belki. Elon Musk gibi normlara aykırı olmanın, “alfa”lığın getirdiği güç zehirlenmesi kınanacak yerde övülüyor. Genç “Vahşiler” edebiyatın, sanatın onlara bir sosyal sermaye sağlamadığını görüyor, çoğunun zaten bunlara erişimi dahi yok. Öfkelerini boşaltabildikleri, kendilerini özgür hissettikleri tek yer bilgisayarlarından, telefonlarından ulaştıkları, kendi bedenlerinden kurtulabildikleri sanal dünya. Günümüz kapitalizminin “soma”sı. Bu arada oyun platformları bir bir ellerinden alınırken Tunca Öğreten ve Murat Baykara’nın yaptığı “Met Çıkmazı” belgeselinin de gösterdiği gibi gerçek uyuşturuculara erişimleri de gayet kolay.

Sosyal medyayı kapatmak çözüm değilse ne yapmalı? Masamda Tuncay Birkan’ın Sabiha Sertel’in yazılarından derlediği Görüyoruz Duyuyoruz adlı kitap duruyor. 1930’lar Türkiye’sindeki koşullar elbette bugünkünden çok farklı, ancak Sertel de Huxley gibi geleceği o günlerde görmüş. “Hak Aramayan Kamunun Hakları” başlığı verilen bölümde durup durup içtimai (sosyal) merkezlerin önemini anlatıyor. Mahallelerde kurulacak sosyal merkezlerin mahallelinin ihtiyaçlarını tespit etmekten, kültür ve eğlence ihtiyacını karşılamaya kadar türlü işlevini sayıyor. “Gençlik şubesi, gençlere fikri inkişaflarına yardım edecek kültürel vasıtaları teminden başka, spor kulüpleri yapar, eğlence teşkilatları vücuda getirir, mahalle gazeteleri çıkarır, mahallenin meselelerini gençlere ve mahalle halkına münakaşa ettirir” onun satırları. Aile bir çocuğu dünyaya getirebilir ancak büyütmek toplumun görevi. Her olayda aileleri, sosyal medyayı, oyunları suçlamak yerine yasaklamadan sorunun çözümüne odaklanmak daha etkili bir yol. Huxley de 15 sene sonra böyle düşünmüş: “Şu anda kitabı yeniden yazmak durumunda olsaydım, Vahşi'ye üçüncü bir seçenek sunardım. İkileminin ütopyacı ve ilkel boynuzları arasında akıl sağlığı olasılığı bulunurdu Cesur Yeni Dünya'dan gelme sürgün ve sığınmacılardan oluşan, Ayrıbölgenin sınırları içinde yaşayan bir toplumda, bir dereceye kadar gerçekleşmiş bir olasılık...”

* Cesur Yeni Dünya, Aldous Huxley, İthaki Yayınları, 2002

** Sabiha Sertel: Görüyoruz Duyuyoruz, Haz. Tuncay Birkan, Metis Yayınları, 2024

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa