14 Ekim 2024 05:00

Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi?

Fotoğraf: AA

Paylaş

“Önce 'demokratik açılım' dedik olmadı. 'Milli birlik ve kardeşlik' dedik olmadı. En sonunda 'çözüm süreci' dedik yine istismar edildi, yine olmadı. Artık bunların hepsi bir kenara. Çözüm sürecini de ne dedik 'buzdolabına koyduk'. Şimdi operasyonlar dönemi. Ne olacak bu operasyonlar döneminde? Bu iş bitecek."

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sekiz yıl önceki bu açıklamasının ardından, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin, Meclisin açılışında DEM Parti eş genel başkanları ile tokalaşıp, “Yeni bir döneme giriyoruz, Dünyada barışı isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” ifadelerini kullandığı, Erdoğan’ın da bu çıkışın bir Cumhur İttifakı politikası olduğunu teyit ettiği bir süreçteyiz. Erdoğan’ın, önceki gün uçakta gazetecilere yaptığı açıklamalar da aynı minvaldeydi: “Biz sayın Bahçeli'nin ortaya koyduğu tavrı ülkemizin demokrasi mücadelesi için olumlu ve anlamlı buluyoruz. Türkiye’de terör yöntemleri ile bir yere varılamayacağı çok nettir. Bölgemizdeki gelişmelere bakıldığında, ülkemizdeki huzur ve barış iklimini tahkim etmek herkes için en hayırlısıdır.”

Bahçeli ve Erdoğan’ın üslupları, HDP’nin tutuklu eski eş genel başkanları, belediye başkanları ve çok sayıda siyasetçiye uygulanan muameleden, süren operasyonlara kadar tüm baskı pratiklerinin arkasında duran bir tonda. DEM Parti’ye de “Terörle arana mesafe koy” deniliyor.

‘Çözüm süreci’ denilen süreç, Erdoğan’ın, “Geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere asla yakışmaz. Büyük devlet, güçlü devlet kendisi ile yüzleşerek, hatalarını ve günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve devlettir” sözleriyle başlamıştı.

Bu yönüyle, “Yeni bir çözüm süreci başladı” diyebilmenin henüz uzağındayız. Ancak, nereye varacağı bir dizi değişkene bağlı olsa da, Cumhur İttifakının yeni bir pozisyon aldığı yadsınamaz. DEM Parti yöneticileri de, söylenenlere kıymet verdiklerini belirtmekle birlikte somut adım ihtiyacına vurgu yaptılar.

Bu çıkışın zamanlaması bakımından, içeriye ve dışarıya dair iki temel eksenin altını çizebiliriz. İçeriye ilişkin kısmına dair, Bahçeli aksini iddia etse de, yeni anayasa sürecinde destek ihtiyacı duymaları bu adımın bir yerinde duruyor olmalıdır. Yine, Cumhur İttifakını oyun kurucu rolüyle güçlendirip, muhalefet saflarını zayıflatma stratejisi devam ediyor.

Dışarıyla ilgili kısmı bakımından ise, Mümtaz’er Türköne’nin vurguları dikkat çekiciydi: “İran başta olmak üzere bölgenin bütün önemli aktörleri oyundan düştü. Hesaplar doğru yapılıyor. Türkiye, ayakta kalan diğer aktör Mısır’la ilişkilerini tam zamanında düzeltti. Şimdi krizden doğan fırsatları, sonbahar meyveleri gibi toplayacak. Bu yorum, Gazze’de dökülen on binlerce masumun kanı kurumamışken size çok zalimce gelebilir. Garipsemeyin. Yüksek strateji insan hayatını dikkate almaz. Devlet dediğimiz, damarlarında buz gibi soğuk kanın dolaştığı ejderhadan bahsediyoruz. Kısaca altüst olan dengelerden sonra Türkiye mevzi kazanmak için boşluk dolduracak. Vites büyütürken onu yere çivileyen Kürt sorununu da yönetmek zorunda. Çözüm sürecini başlatmak, çok yönlü bölgesel stratejinin önemli ayaklarından ve doğru zamanda doğru hamlelerden biri olacak.”

Bu vurguların İran’la ilgili kısmı abartılı olsa da, devlet aklını ve Cumhur İttifakını harekete geçiren bölgesel gerekçelerin aşağı yukarı Türköne’nin zikrettiği minvalde olduğu görülüyor. Değişen bölgesel dengeler içinde Kürt dinamiğini, daha güçlü başta ittifakların çekim alanında durarak sorun olma halinden çıkararak kontrol altına alma isteği temel motivasyon olarak gözüküyor.

Bu konuda, Cuma Çiçek’in, sürecin sunduğu imkanları anlamaya çalışmak ve ona uygun taktikler üretebilmek üzerine kurulu soğukkanlı yazısı gerçekçiydi.

CHP’ye yakın bazı isimlerin, ‘AKP-MHP-DEM ittifakı kuruluyor’ iddiasına varacak kadar yüzeysel değerlendirmeleri ise süreci kavramaktan uzaktır.

Konunun çok fazla boyutu var. Bu, giriş yazısı olsun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa