17 Ekim 2024 04:34

Kimi, niye aşağılıyoruz?

Görsel: Freepik

Paylaş

Bu hafta bir duruşma maratonuyla 14 ve 15 Ekim’de Çağlayan’da olmam gerekiyordu. Ne yazık ki, biraz kan basıncımı düzenlemekte zorlandığım için iki duruşmaya da gidemedim. Siz bu satırları okurken, bir aksilik olmazsa Ankara’da ve umuyorum ki sonuncu duruşmada Millî Savunma Bakanlığının açmış olduğu tazminat davasının kararı verilmiş olacak. Birlikte çalışmaktan onur duyduğum, dünyanın dört bir köşesinde hak ihlallerinin belgelenmesi için uğraş verdiğimiz meslektaşlarım “Bağımsız Adli Uzmanlar Grubu (IFEG)” açık kaynaklarda yer alan işitsel görsel malzemelerin değerlendirilmesinde adli tıp uzmanlarının sorumluluğuna ilişkin bir görüş hazırlamıştı halen Yargıtayda bulunan dosyam için. Bu tazminat davasına da sunduk o görüşü ama bu haftanın ilk duruşması için de bundan sonra açılabilecek benzer davalar için de epey faydası olacak sanırım. Yargı bağımsızlığı yokken bu görüşü değerlendirmeleri tartışılır olsa da bizlerin nasıl çalıştığını bilimsel olarak anlatmak açısından çok kıymetli zira insancıl adli tıp uygulamaları çok da bilinen çalışmalar değil. İlk duruşmaya gelince, açılan dava son zamanlarda tüm insan hakları savunucularının karşılaştığı türden, TCK 301. maddesi yani “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ve devletin yargı organlarını alenen aşağılama” suçu nedeniyle. Adalet Bakanlığı iznine tabi ama Bakanlık son dönemde hiç tereddütsüz izin veriyor. Gerçi geçen hafta benzer bir davada yargılanan İnsan Hakları Derneği Dersim Şube Başkanı canım dostum Gönül Sonbahar şaşırtıcı biçimde beraat etti ama bana ya da Sevgili Eren Keskin’e açılan davalarda ne yaparlar bilemiyoruz.

 

Benim “aşağılama” suçunu nasıl işlediğime gelince, bir YouTube kanalında işkence ile ilgili gözlem ve değerlendirmelerime dayanıyor suçlama. Türkiye’de işkence uygulamaları, cezasızlık üzerine kurduğum sözler, bir işkence iddiasında görseller üzerinden yaptığım değerlendirme aşağılama olarak algılanıyor nasıl oluyorsa.

 

Ne tesadüf ki geçen hafta sonu İHD İstanbul Şubesinde BM İşkenceye Karşı Komitenin, Türkiye’nin beşinci dönemsel raporunu incelediği 17-18 Temmuz 2024 tarihindeki oturumunun ardından yayımladığı sonuç gözlemlerine dair bir basın açıklaması yapılmıştı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı canım Metin Bakkalcı’nın o zarif anlatım tarzını tahmin edebildiğim açıklamada Komitenin, İşkenceye Karşı Sözleşme’de yer alan yükümlülüklerin yerine getirilebilmesi için Türkiye’ye birçok konuda toplam 65 tavsiye verdiği aktarılıyordu.

 

Komite raporuna göre; işkence ve kötü muamelenin özellikle gözaltı yerlerinde yaygın bir şekilde uygulanmaya devam ettiğine, 2016’daki darbe girişimi ve 6 Şubat depremleri gibi bazı olayların ardından ve genel olarak terörle mücadele operasyonları bağlamında işkence ve diğer kötü muamelenin arttığına dair kendisine iletilen bilgilerden endişe duyulduğu ifade ediliyordu.

 

İşkence ve diğer kötü muameleye ilişkin soruşturmaların hızlı, bağımsız ve etkili şekilde ve İstanbul Protokolü’nün yenilenmiş baskısı uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması gerektiğini belirten Komite, bunu baltalayacak yasal ve idari engellerin cezasızlığa yol açacağına dikkat çekerken, TCK ile kolluk görevlilerine sağlanan cezasızlık zırhını güçlendiren Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) İşkenceye Karşı Sözleşme uyarınca gözden geçirilmesini de tavsiye ediyordu.

 

Raporu ve hazırlanan görüşleri TİHV web sitesinden edinip okuyabilirsiniz, ayrıntıya girmeyeceğim ama bu durumda İşkenceye Karşı Komite üyelerine de TCK 301’den dava açmayı düşünürler mi merak ediyorum. İşkencenin sürmesi, cezasızlık gibi devasa sorunlar önümüzde dururken bunların dile getirilmesi kimi, nasıl ve niye aşağılasın bakana sormalı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa