17 Ekim 2024 04:04

Milli takım kazandı çünkü...

Türkiye İzlanda maçı

Fotoğraf: AA

Paylaş

Milli takımın Samsun’daki Karadağ ve deplasmandaki İzlanda galibiyetlerinin ardından ölçüsüz övgüler kapladı ortalığı. Oyunla ilgili sağlıklı değerlendirme yapabilecek kapasitesi olmadığı için skora göre yorum yapmayı alışkanlık haline getirenler her kazanılan maçın ardından yaptıkları gibi özellikle İzlanda galibiyetini de yine ruh, hırs, arzu, istek, karakter gibi duygusal soyut kavramlarla ilintilendirme yoluna gittiler.

Oysaki milli takım, İzlanda’yı, rakibinden daha hırslı, arzulu, istekli, karakterli olduğu için yenmedi. “Ruhunu sahaya daha iyi yansıttı” gibisinden söylemlerin de hiçbir anlamı yok.

Milli takım, İzlanda’yı yendi çünkü rakibinden daha üst seviyede olan teknik kapasitesini doğru ve etkili bir şekilde kullandı. Topa sahip olma oranını yüzde 65 civarına ulaştırarak oyunun kontrolünü elinde tuttu, böylece rakibinin fizik gücünü kullanmasına fazla imkan tanımadı.

Topa uzun süre sahip olmak demek, rakibini koşturmak ve yormak demek. Bu da yorulan rakibin, topa sahip olduğu anlarda istediklerini yapmakta zorlanması demek.

Özetlemek gerekirse, milli takım, rakibiyle arasındaki en büyük fark olan teknik kapasiteyi doğru oyun anlayışıyla birleştirmeyi başarınca ortaya bu sonuç çıktı.

Maçın skorunu hırs, kazanma arzusu/isteği, karakter, ruh belirlediyse, bütün bunlar İzlandalı oyuncularda yok muydu ya da eksik miydi? Tabii ki böyle bir durum söz konusu değildi. Ancak skoru belirleyen asıl faktörler başkaydı…

Bu tür yorumlar en başta futbolcuların emeğine haksızlık. Teknik kapasite, taktik anlayış ve fizik güç yeterli seviyede olmasa ve sahaya doğru biçimde yansıtılmasa hırsla, arzuyla, istekle, ruhla, karakterle galip gelmek mümkün olabilir mi?

Galibiyetleri, işin içine kahramanlık hikayeleri ve abartılı duygusal söylemler katmadan açıklayamıyoruz.

Duygusallık spor kültürümüzde o denli içselleştirilmiş ki oyuncular hatta teknik direktörler bile galibiyeti ruha, karaktere, coşkuya, isteğe bağlayabilyor.

Tabii ölçüsüz övgü, öz eleştirinin önünü kesip takımın eksiklerinin, zayıf yanlarının görülmesine de engel oluyor.

Örneğin çok az kişi milli takımın savunma zaafından söz etti. Karadağ maçında da İzlanda maçında da oyunun savunma kısmında vahim pozisyon alma ve kademe hataları göze çarptı. Ne var ki iki takımın teknik kapasitesi de bu hataları değerlendirebilecek seviyeden uzaktı. Ancak bu tür savunma hataları daha güçlü rakipler karşısında can yakıcı sonuçlara yol açabilir.

Teknik Direktör Montella, muazzam performans gösteren oyuncularıyla inanılmaz gurur duyduğunu söylüyor. Anlaşılan o da duygusal ifadelerin havada uçuştuğu övgü rüzgarına kendisini kaptırmış. Başarılı performanslarından dolayı oyuncuları tebrik etmek anlaşılır da inanılmaz gurur duymak ne oluyor? Böylesi abartılı bir övgüye gerek var mı? Sonuçta işlerini yani yapmaları gerekeni yaptılar. Sahaya da zaten onun için çıkmıyorlar mı?

Ayrıca şurası da bir gerçek ki İzlanda kalecisi 88. dakikada amatörce hatayı yapmasa maç büyük ihtimalle 2-2 bitecek ve o zaman yorumcular da Montella da kuşkusuz bambaşka şeyler konuşacaktı. 

Son dakikalarda atılan 2 gol karşılaşmaya bakışı olduğu gibi değiştiriverdi.

Teknik kapasite kozunun doğru kullanıldığı oyun anlayışı ve başa baş fiziksel mücadeleyle elde edilen galibiyet elbette önemli ancak daha önemlisi bunun sürdürüldüğü istikrarlı bir grafik yakalamak. Bu da ancak işin akıl ve bilim/bilgi kısmını her zaman ön planda tutmakla mümkün…

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa