18 Ekim 2024

Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci

Devlet Bahçeli’nin ‘sıkılmış yumruğunu açıp’ DEM Parti grubuyla tokalaşmasıyla birlikte Türkiye’nin bütün sorunları yeni bir çözüm süreci ihtimaline kilitlenmiş görünüyor.

Bahçeli, partisinin grup toplantısında “Türk ve Türkiye Yüzyılı’nda terör ve bölücülük melanetinin sıfırlandığı”ndan söz ediyor ve elini kardeşlik ve kaderdaşlık için uzattığını vurguluyordu. Çünkü Erdoğan’ın dediğine göre ‘İsrail yaklaşmaktaydı’ ve Bahçeli muhatap ülkeler gölge etmese, çekilse, gözlerini kapatsa ezcümle kahramanlığı ve Ortadoğu’nun nasıl huzura kavuşacağını, Türk mü yaman siyonist eşkıyalık mı yaman tüm dünyanın göreceğini söylüyordu.

Bahçeli’nin Gezi gençlerinin ‘Kaskını çıkar, copunu bırak, delikanlı kim bakalım’ sloganına benzeyen sözlerinin günümüz dünyasında tabii ki bir karşılığı yok. Bunu hem Bahçeli hem Erdoğan iyi biliyor. Birdenbire ya da Meclisteki diğer partilerin ve kamuoyunun haberdar olmadığı iç istişare ve hazırlık sürecinden sonra ortaya atılıveren Kürt sorununun çözüm ihtimali; 1921 Anayasası, Malazgirt’te Kurtuluş Savaşı’nda birlikte savaşmıştık gibi, Kürt siyasetçilerinin sık tekrarladığı argümanlarla ortaya atıldı. Öcalan’dan da Kandil’e “Silahları bırakın” çağrısı yapması istenmişti. Mehmet Metiner de Suriye’deki Kürt oluşumlarının kendileri için sorun olmadığını söyledi.

Çözüm gündemine Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Lideri Neçirvan Barzani ile yapılan görüşmenin de ilişmiş olması iktidara ‘niyetinin ciddi’ olduğu konusunda sinyaller verme imkanı sağlamaktaydı.

Aslında DEM medyası ve organlarında yeni bir çözüme ilişkin zayıf sinyallerin Irak-Katar-Türkiye ortaklığında inşa edilecek olan ve güvenliğini, Türkiye’nin PKK tehdidini bertaraf etmek gerekçesiyle gönüllü üstlendiği kalkınma yolu projesi için Irak ve IKBY ile yapılan görüşmeler sırasında alındığı söylenebilir. Türkiye Irak yönetimini Türkiye’nin Irak sınırında 30 km kadar tampon bölge oluşturmak, Kürt yerleşimlerine kadar uzanabilecek harekatlara ikna etmeye çalışıyordu ve Irak yönetimi buna pek de sıcak bakmıyordu. Yine de operasyonlar sürdürüldü. Çözüm süreci sinyalleri de bir süre sonra kesildi.

Ancak bölgede bir iktisadi ve siyasi dizayn söz konusuysa Türkiye son yirmi yıldır hiçbir zaman bunun gerisinde kalmak istememiştir. Öyle ki yıllarca BOP eş başkanlığı yapan Erdoğan’ın hükümeti, Suriye’de Rusya ve ABD arasındaki çelişkilerden yararlanarak Türkiye’nin konuşlanacağı küçük bir alanı Kürtlerden devşirmiş, bu alana yerleştirdiği çetelerle Libya’daki karışıklığa müdahale etmiş, Nijerya’ya kuvvet göndermişti. Kalkınma yolu projesi de paylaşım pastasına dahil olma imkanlarından biridir.

Çözüm sürecinin yeniden gündeme getirilmesinde iktidarın sınıf refleksinin rolünün olduğu görmezlikten gelinemez. Ortadoğu’da İsrail bombalarıyla yeniden çizilen hegemonya sınırlarının öteden beri bir üst lige çıkmak arzusundaki Türkiye burjuvazisi için ya geriye püskürtülme ya da o lige çıkma imkanı sağlayacağı; iktidarın birincisinden korktuğu, ikincisine iştahının kabardığı söylenebilir.

İsrail’in cephe genişleterek Lübnan saldırılarının İran, Suriye ve Irak’ı da içererek artacağını ilan etmesinden itibaren; Suriye’nin kuzeyindeki Rojava dışındaki Kürt kantonlarını kuşatmış ama Rojava’nın ABD tarafından korunuyor olmasını engelleyememiş olan Cumhur iktidarı, yaklaşan tehlike karşısında vites değiştirme yoluna bir ölçüde bu yüzden girdi. Daha önce bazı Kürt kesimleriyle liberallerin Rojava’nın hamiliğinin Türkiye tarafından üstlenilmesi teklifi, şimdi bizzat iktidarın yakınındakiler tarafından dillendiriliyor. Zira Kuzey Irak’ta kurulan Kürt Bölgesel Yönetimine başlangıçta karşı çıkan ama daha sonra onu tanıyarak, Irak merkezi yönetimini baypas etme pahasına petrol başta her türlü ticari ilişkisini geliştiren Türkiye’nin böyle bir deneyimi vardı.

Ancak Türkiye Kürtlerinin de bir deneyimi var. Masanın tek taraflı devrildiği 2015’ten itibaren yerleşim bölgeleri kuşatılmış, birçok yer neredeyse ateşe verilmiş, birçok kişi ölmüştü. Partinin belediyelerine kayyımlar atanmış; eş başkanları, başlıca yöneticileri tutuklanmış, partileri kapatılmak istenmiş, HDP-DEM’le görüşen yardım ve yataklık etme muamelesi görmüş ve nihayet DEM’li milletvekillerinin maaşlarının kesilmesi önerilmişti.

Bahçeli’nin çözüm önerisi Kürtlerin hiçbir talebini karşılamıyor; üç maddede sıraladığı şartları; silahların bırakılması, teröristlerin dağdan inmesi ve cezalarını çekmeye razı olmaları. Ondan sonra Kürtlerle kader arkadaşlığı yapabilecekti. Ne için; İsrail’e karşı muhtemel bir savaşta iç cepheyi güçlendirmek için. Hem de kimlik ve kolektif taleplerini bir kenara da bırakarak. Erdoğan da sanki başka bir iktidar zamanında olmuş gibi anasının dilini konuştuğu için insanların zulüm gördüğünden söz edebiliyor.

Kürt sorununun eşit haklar temelinde çözülmesi, ana dili üzerindeki baskıların ortadan kaldırılması, Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması… Hayır, bunlar yok. DEM’in Türkiye partisi olması temennisi bile, sonraki açıklamalar ve seslenişlerin bağlamında Kürtlerin Türkleşmesi olarak anlaşılıyor. Bahçeli son grup toplantısında gayet açık ifade etti. Sözleri parti grubuna siyaseten söylenmiş değilse eğer böyle bir tablo çizdi.

‘Kürt Memet nöbete’ mi yoksa çözüm mü konusu daha çok su kaldırır. Bölgedeki mevcut durum, “iç cephe”yi kendi etrafındaki milli birlik olarak tanzim etmeye çalışan iktidarın ummadığı dinamikleri de ortaya çıkarabilir. Kürt sorununun çözümü bu dinamikleri hesaba katarak, emek demokrasi güçlerini sürece dahil ederek gündeme getirilmiyor. İktidarın elinde demokrasi kartı yok. Grevdeki işçiler yine şiddet görüyor, kadın eylemlerine müdahale ediliyor, rakip parti CHP Kılıçdaroğlu’nun mahkemeye zorla getirilmesi kararıyla başka bir gündemle meşgul edilmeye çalışılıyor. İsrail’le ticaret kesilmiş değil.

Yani çözüm bahsinde hiçbir şey olmasa da bir şeyler oluyormuş havasında, kendi yol haritasını tartıştırıyor.

Evet bu film daha önce görülmüştü.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL Kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in tutukluluğuna yapılan itiraz "kaçma şüphesi" gerekçesiyle reddedildi.

Evrensel'i Takip Et