19 Ekim 2024 03:59

Yasaklar, ayaklar, ses, yankı ve omurga

Fotoğraf: Bağımsız Maden İş

Paylaş

Arkada “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazıyor. Meclis'te bir vekilin neredeyse yarım saat süren bir basın toplantısı. Konu milletin egemenliği olmalı.

Bu yazı, o vekilin mikrofonlara seslenişindeki hiddettin her dakika arttığı ve nihayet “münafık”ların, işaret ettiği öznelerle bağı karmaşıklaşarak, ama yine de kime ne demek istediği çok net belli olarak havada uçuştuğu o toplantının sonunda yazılmaya başlandı. Fernas madencileri seslerini duyurmak istiyor, “ses ver” diye çağrıda buluyor, ülkenin muhtelif köşesinden dertlerini kendi dertleri bilenler seslerini yükseltiyordu. Bu yazı bir ses olarak başladı.

*

AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu, 52 gündür direnen, Soma'dan Ankara'ya hem sembolik hem gerçek anlamda çıplak ayakla yürümüş, üç gün öncesinde açlık grevine başlamış olan Bağımsız Maden İşçileri Sendikası'na üye işçiler üzerine dair konuşuyor. Fernas, Fernas, Fernas... Konuşurken daha çok bir işveren temsilcisini çağrıştırması, milletvekilliği nedeniyle yöneticilik görevini bıraktığını defalarca söylediği şirketin isminin kendisinin isim ve soyadının ilk hecelerinden müteşekkil olmasından kaynaklanmıyor sadece. Dilinde sanki Sanayi Devrimi'nin ilk yıllarında kalıbı dökülmüş, kullanıla kullanıla AKP'li 21. yüzyılda iyice aşınmış ama hâlâ sağlam o kalıplar. Başka emellere alet edilmek üzere aklı çalınan işçiler, marjinaller. Türkiye'nin yeni yüzyılında, cumhurbaşkanı tarafından ortaya konmuş vizyonu engellemeye çalışanlar, yatırım istemeyenler, memleketi kaosa sürükleyenler. Gariban değil, gariiğban. Sanki Tayyip Erdoğan'ın sesi bu.

*

Tayyip Erdoğan'ın sesini unutabilmek için bir beyin ameliyatına ihtiyaç duyanlar, “fıtrat” kelimesi her geçtiğinde kıvrım diplerindeki o konuşmayı hatırlar, on yıl önce 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma'ya gider.

“İngiltere’de geçmişe gidiyorum, 1862’de bu madende göçük, 204 kişi ölmüş. 1866’da 361 kişi ölmüş İngiltere’de. İngiltere’de 1894 patlama 290. Fransa’ya geliyorum 1906 dünya tarihinin en ölümlü ikinci kazası. Daha yakın dönemlere geleyim diyorum, Japonya 1914’de 687. Çin, 1942, gaz ve kömür karışmanın neden olduğu sayılıyor ölüm sayısı 1549.”

Daha bazı madencilerin ölüsü gün ışığına taşınmamışken her biri, bir şey duymuşuz gibi değil de her defasında bir çivi yutuyormuşuz gibi hissettiren rakamlar, rakamlar. Literatür böyleymiş. “Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok.”

Türkiye'nin yüzyılı denilen 19. yüzyıl mıydı?

*

Bilimsel araştırmalar çıplak ayakla yürümenin faydalarını sıralıyor. Dizler, eklemler için çok sağlıklı olmasının yanı sıra omurgaya iyi geliyor, günlük hayatın bedenleri ezip büktüğü yerlerden tekrar açılmasını sağlıyor, uykuya yatmış yeni kas gruplarını etkinleştiriyor, bedeni dikleştiriyor. Çıplak ayakla yürümek, korunaklı ayakkabıların temkinli adımlarıyla yitirilen dengeyi arttırıyor. Beyine de iyi geliyor ayrıca, hele yerkabuğuyla çıplak teması unutmuş taban toprakla buluşursa sinir uçlarını canlandırıyor, beynin bilişsel yeteneklerini arttırıyor. Daha iyi düşünülüyor, daha iyi görülüyor.

Bilim insanları bu faydaları görmek için 600 km yürümekten söz etmiyor ama biz başka şekillerde biliyoruz ki çıplak ayakla yürümek iyi geliyor.

*

Meclis'te Nasıroğlu'nun basın toplantısı bitiyor, bilahare sosyal medyada “Ülkemizde binlerce insana iş istihdamı sağlayan Nasıroğlu”nun yanında olduğunu söyleyen bir dolu mesaj dolanmaya başlıyor. “İstihdam” kelimesinin kullanılmaya başlandığı yüzyıldan beri literatürde “İş istihdamı” diye bir şey yok; her biri göz tırmalıyor.

*

Emekçilerimiz, saf ve temiz kardeşlerimiz...  Nasıroğlu'nun ikiye ayırdığı işçilerin bir yanında “bizim” diyerek iyelik ekiyle bağrına bastıkları, beri yanında hak arayanlar var. 2014'teki faciadan canını kurtarmış ama 301 arkadaşıyla birlikte canlı bir yanını da gömmüş bir işçi, Eyüp Can, o da direnişte. O zaman haklarını bilmediğini, artık öğrendiğini söylüyor. Madenlerde yirmi yılı geçen tecrübesinden yola çıkarak eksikleri, her an yeni bir faciaya neden olabilecek alınmayan önlemleri dile getiriyor. Anlatırken gözleri dolan, sarılarak konuştuğu kızının yanında “Bizim gururumuz yok mu?” diye sorarken sesi titreyen bir adam. Haydi duyguya, etiğe, ilkeye yerleri kalmamış, açıkça iş güvenliğine dair uyarı yapan birine, bu ülkenin kurumları ne diyor diye düşünüyorsunuz onu dinlerken. Bu bir ihbar.

*

Bu yazı biterken Fernas yetkilileriyle işçi temsilcileri arasında bir müzakere ihtimali beliriyor. Ayakkabılar giyilmiş, açlık grevine son verilmiş, Ankara'dan Soma'ya uğurlanıyorlar. Bu yazı okunurken o görüşme bitmiş olacak, şartlarının kabul edilip edilmediğini bileceğiz. Esas kazanımı bunu bilmezken yazmış olmak daha iyi belki. Çalışabilen bedenleri kadar var görülenler, buna bedenlerini yok sayarak cevap verdi. Seslerini yükseltenler ses buldu. Başaran Aksu, basın açıklamalarında “Yasayı kapitalistler, zenginler yapıyor, meclisler yapmıyor. Bu bir manipülasyon, bu bir illüzyon” diyordu, işçilere sıra geldiğinde yasak denilen her şeyin ideolojik olduğunu hatırlatıyordu. Bunu aşmak isteyenler, haklarını bilenler bir masa kurdu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa