22 Ekim 2024 04:32

Avrupa Küresel Geçit'te yol ayrımında

Küresel Geçit- Global Gateway görseli

Fotoğraf: Avrupa Komisyonu

Paylaş

Eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı ve Eski İtalya Başbakanı Mario Draghi’nin eylülde yayımladığı rapor, Avrupa’nın dördüncü sanayi devrimi denen dijital ve yeşil teknolojilerin yeni pazarlar yarattığı bu döneme yetişmekte geri kaldığı ve rekabetçiliğini kaybettiğini, bu yüzden artık refah devleti ve eşitlikçi kalkınma gibi öncelikleri bir kenara bırakıp teknoloji ve tüketim pazarlarına hakim olmasını sağlayacak sanayi ve finans politikaları takip etmesi gerektiğini iddia ediyordu. Avrupa’nın sanayi ve finans politikalarını değiştirmesi dış politikasının da değişmesi anlamına gelecek çünkü Avrupa’nın tedarik zincirleri ağırlıklı olarak Asya ve Afrika’ya bağlı.

Nitekim, AB’nin Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne rakip olarak kurguladığı Küresel Geçit projesinin kasım ayında açıklanacak bir Avrupa Konseyi kararıyla yeniden düşünülmesi ve Draghi raporunun önerileriyle uyumlu hale getirilmesi bekleniyor.

Raporun teknoloji pazarlarında bir yer edinebilmek için Avrupa’nın kâr amaçlı özel sermayeyi önceliğe alması gerektiğini tavsiye etmesi, Avrupa Birliği’nin dış ilişkileriyle ilgilenen kurumlarını bir ikilime sürükledi çünkü bu kurumlar büyük ölçüde kalkınma odaklı çalışıyorlar. Geçtiğimiz haftalarda Avrupa Konseyinin Küresel Geçit kararını etkileyebilmek amacıyla birçok STK ve düşünce kuruluşu raporlar yayımladı. Bu raporlarda ve raporların sunum toplantılarında hararetli tartışmalar yaşandı.

Küresel Geçit programı, Kuşak ve Yol’un sadece Çin’in ekonomik çıkarlarına hizmet ettiği iddiasıyla Birleşmiş Milletlerin sürdürülebilir kalkınma hedeflerini gerçekleştirmek amacına hizmet edecek projelerden oluşacak şekilde tasarlanmıştı. Elbette bu hedef tamamen Avrupa’nın özverisine dayanmıyordu, AB’nin amacı Avrupalı özel sermayeyi Küresel Güney’de kendi çıkarlarına hizmet edecek yatırımları yapmanın yanısıra BM hedeflerini de gözetmeleriydi. Örneğin, Avrupalı şirketlere yan ürün sağlayacak bir fabrikada yerel halkın çalışması BM hedeflerinden olan sürdürülebilir istihdam hedefine hizmet edecekti. Ne var ki, özel sektör bu fikre pek rağbet etmedi ve üye ülkeler de özel sektörlerini teşvik etmek için özellikle çabalamadılar çünkü Küresel Geçit’in ulusal çıkarlara nasıl bir katkısı olacağı açık değildi. Bu yüzden de, Küresel Geçit birbiriyle ilintisiz bir seri projeden oluşan, ilgili AB kurumlarının bile tam kapsamını ölçemediği, muğlak bir söylemden ibaret kaldı. Üstelik, denetleyici bir kurumdan yoksun olduğu için, Küresel Güney ülkeleri tarafından doğal kaynakları yağma etme ve insan kaynağını sömürmekle suçlandı.

Yani, Küresel Geçit an itibarıyla, ne uluslarararası kalkınma işlevini yerine getirebiliyor, ne de Draghi raporunun çağrı yaptığı stratejik özerkliği, yani küresel tedarik zincirlerine ve yeni teknoloji pazarlarına hakimiyet arzusunu, sağlayabiliyor. Üstelik, Avrupa, Çin’e yönelttiği yeni sömürgecilik suçlamasından kendisi de nasibini alıyor. Ki zaten, Avrupa’nın emperyalist geçmişiyle Çin’in üçüncü dünyacı geçmişini karşılaştırınca Küresel Güney ülkelerinin Avrupa’nın sürdürülebilir kalkınma söylemine şüpheyle yaklaşmaları kaçınılmaz.

Oxfam gibi küresel kalkınma odaklı ve gelişmekte olan ülkelerde bizzat deneyimi olan STK’ler sözlerini sakınmıyorlar ve Küresel Geçit’in Avrupalı büyük sermayeye hizmet etmekten başka bir işe yaramadığını ve AB’nin Küresel Geçit’in partner ülkelerindeki STK’ler ve belediyelerle oluşturduğu platformun göstermelik olduğunu, Küresel Geçit yatırımlarının halka bir fayda sağlamadığını ifade ediyorlar. Benzer şekilde, ECDPM gibi kalkınma odaklı düşünce kuruluşları da Küresel Geçit’in karar alma mekanizmasında partner ülkelerden temsilciler yer almadığı için projelerin halka ve yerel ekolojiye fayda sağlamadığını gözlemliyorlar.

Rapor sunum toplantılarında partner ülkelerin temsilcileri tarafından sıklıkla dile getirilen bir husus, Küresel Geçit yatırımları için Avrupa finans kurumlarının sağladığı kredilerin hükümete yakın sermayenin elinde kalması, ahbap çavuş ilişkilerinin kurbanı olması ve otoriter hükümetleri güçlendirmesi. Yani, Küresel Geçit, bir kez daha, Kuşak ve Yol’a yönelttiği suçlamalarla karşı karşıya. Üstelik, Çin’in bir adım önde olduğunu bile söyleyebiliriz çünkü kendi kalkınma bankalarının özellikle Afrika hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığını fark eden Çin, son zamanlarda projelerini Afrika’daki bölgesel kalkınma bankalarına fonlatıyor.

Bahsettiğim STK’lerin ve düşünce kuruluşlarının da Küresel Geçit’e önerileri bu yönde: proje içerikleri ve fonlama sistemlerine yerelde ya da yerelle iş birliği içinde karar verilsin. Bu raporların dayandığı bir analiz gösteriyor ki, Afrika ve Asya’da partner ülkeler ABD, AB ve Çin arasındaki rekabette taraf tutmuyor, taraf tutmaya zorlanmaya olumsuz tepki veriyor ve bu rekabeti kendileri için çeşitli teklifleri değerlendirebilecekleri bir fırsat olarak görüyor.

Avrupa, ‘stratejik özerklik’ dediği, küresel kapitalizmin yeni safhasından geri kalma telaşındaki sermaye ve yöneticileriyle, sürdürülebilirlik, refahın eşit dağılımı gibi BM normlarının savunuculuğunu talep eden sivil toplumu ve partnerleri arasında kalmış durumda. Avrupa Konseyinin Küresel Geçit kararı önümüzdeki üç yılı etkileyecek. Küresel Geçit bu arada kalmışlığa çözüm olabilecek mi?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa