25 Ekim 2024 05:00

İktidara ve düzen partilerine güvensizlik

Fotoğraf: ANKA

Paylaş

Ülkenin sorunlarını hiçbir siyasi parti çözemez diyenlerin oranlarındaki artışı nasıl yorumlamak gerekir. Önce bu konuda yapılmış bir anketi ve onun sonuçlarından kısaca bahsedelim. Asal Araştırma Şirketinin yaptığı ve geçtiğimiz günlerde basında yer alan ankete göre katılanların yüzde 38’i, ülkenin sorunlarını hiçbir siyasi parti çözemez diye yanıtlamış. Bu ankette iktidarda bulunan AKP için sorunları çözer diyenlerin oranı yüzde 19.5, CHP çözer diyenlerin oranı yüzde 17, iktidarın diğer ortağı MHP için çözer diyenlerin oranı ise yüzde 3.6 olarak görünüyor.

Bu sonuçların kanıtladığı tek bir sonuç var, o da şu: iktidarı ve ana muhalefeti ile düzen partilerine güvensizlik zirve yapmış durumda ve mevcut koşullar bu zirvenin sürekli yükseleceğini işaret eden belirtilerle dolu. Ekonomik ve politik sorunların bir numaralı sorumlusu olan, iğrenç kokuları her tarafı sarmış olan çürüme ve kokuşmanın ilk suçlusu durumundaki iktidardan da, ona altenatif olma iddiasındaki ana muhalefet partisinden de herhangi bir beklentinin olmaması ve umut bağlanacak bir düzen partisinin bulunmaması bugün kitlelerin içinde bulunduğu politik durumu açık ve net olarak ortaya koymaktadır.

Düzen partilerinden kopma ve onlara bir umut bağlamama, ama güven vererek etrafında birleşmeyi ve toplanmayı sağlayacak bir mücadele merkezinin yokluğu, ülkenin politik yaşamının temel gerçeği durumundadır. Ama diğer bir gerçek daha var. Bu gerçek işçi sınıfı ve emekçi yığınlar içinde kendi temel çıkarları için mücadele etme eğiliminin giderek daha fazla güçlenmesi, iktidara ve sermayeye karşı işçi ve emekçi halkın kendi kaderini kendi eline alma yönündeki eğilimdir. Bu eğilim her geçen gün güçlenmekte ve belirginleşmektedir.

20 Ekim Pazar günü Başkent Ankara’da 100 binden fazla işçi kendilerine dayatılan yaşam koşullarını protesto etmek için bir araya geldi. Türk-İş üst yönetiminin katılımın güçlenmesi için bir çaba göstermemesine, aksine mitingin zayıf geçmesini sağlamaya yönelik tutumuna rağmen, 100 binden fazla işçinin mitinge katılımı, taleplerini çoşku ve tutkuyla dile getirmeleri, sonuna kadar miting alanında kalmaları, işçi ve emekçi kitlelerin kendilerine dayatılan yaşam ve çalışma koşullarına karşı biriktirdikleri öfkenin açık bir yansımasıydı.

İşçi ve emekçi kitleler mücadeleye hazır ve bunun için örgütlerinin yapacağı her çağrıya büyük bir istekle katılacaklar. Onların verdikleri mesajın anlamı bu. Üstelik bu mesaj sadece mitingde değil, öncesinde de sendika üst yönetimlerinin mücadele için kararlar almasını zorlayarak, çeşitli eylem biçimlerine yönelerek açığa vurulmuştu. Ekonomik ve siyasi koşullar onların taleplerinin karşılanacağı, durumlarının az çok düzeleceği yönde değil, yoksulluğun ve yaşam koşullarının daha da zorlaşacağı yönde ilerliyor. Her geçen gün, her geçen ay yaşamı zorlaştırıyor, yoksulluğu ve açlığı yaygınlaştırıp, derinleştiriyor.

İktidarın ve sermayenin büyüyen işçi ve emekçi tepkisine karşı “çözümü” genellikle olduğu gibi dış tehlikelere işaret edip, iç cepheyi güçlendirme çağrısı oldu. Ana muhalefet partisi ise bir “normalleşme” nakaratı tuturmuş gidiyor. Oysa iktidarın normali işçi ve emekçi halka yaşamı zindan etmek, çürümeyi ve yozlaşmayı yaygınlaştırmak, egemen kılmak. İşçi ve emekçi halkın mücadelesi ile ortaya koyduğu istek iktidarın ve sermayenin cephesine karşı bir işçi ve emekçi cephesi, halkın mücadele cephesidir. Genel grev ve direniş sloganlarının dile getirilmeye başlanması bu talebin dile getirilmesinin bir başka biçimidir.

İktidarın ve sermayenin saldırısına karşı yükselen halk hareketinin merkezinde işçi sınıfının olacağını, sınıfın mücadelesinin bu hareketin omurgasını oluşturacağını gelişmeler ortaya koymuş durumdadır. Ama bunun ne yazık ki yönetici merkezi bir örgütü yoktur. Bu örgüt, örneğin geçmiş deneyimlerinde kanıtladığı gibi emek platformu biçiminde bir örgüt olabilir. Belli başlı işçi sendikalarının, diğer emekçi örgütlerinin, meslek birliklerinin vb. içinde yer alacağı bu platform tüm halkın peşinden gideceği, destekleyeceği bir mücadele merkezi olabilir. Sendika üst yönetimlerinin buna ne niyeti, ne de çabası vardır. Onlar hareketi en geri düzeyde ve parçalı tutmanın peşindedir.

Ama bunu ne mücadeleci, sınıfının çıkarlarının yanında saf tutan sendika yöneticileri, ne işçi temsilcileri, ne de mücadeleci işçiler kabul etmelidir. Onlar tarihsel bir sorumlulukla yüz yüzedirler. Her fabrika, her iş yeri mücadelenin örüldüğü, örgütlenmelerinin ortaya çıkarıldığı bir birim olduğunda, işçi ve emekçi hareketinin önündeki barikatlar yıkılacak, işçi ve emekçi mücadelesi doğru bir mecrada akacaktır. Görev bu mücadeleci kesimlerin omuzlarındadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa