28 Ekim 2024 04:51

‘Etki ajanı yasası’ ve Bergama köylüleri için kaynatılan cadı kazanı

Alman Vakıflarında Bergama Dosyası isimli kitap kapağı

Fotoğraf:Kitap kapağı

Paylaş

18 Ekim Cuma günü TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen 23 maddelik “Noterlik Kanunu” başlıklı bir torba kanundaki bir madde uzun yıllardır zaten son derece kötü bir süreçten geçen basın özgürlüğüne yeni bir darbe olarak yorumlanıyor. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 16. maddesinde yapılmak istenen değişiklik geçtiğimiz yasama yılında da gündeme getirilmiş, “etki ajanlığı yasası” olarak nitelenen düzenleme tepkilerin ardından geri çekilmişti. “Bir ülkenin, bir başka ülkedeki insanların, görüş, tavır, duygu ve davranışlarını etkilemek için savaşa başvurmaksızın propaganda yöntemleriyle, planlı bir görüş ve bilgi iletiminde bulunma faaliyeti” olarak tanımlanan “etki ajanlığı”na karşı yasa maddesinde yapılan değişiklikte “Devlet güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası verilmesi” öngörülüyor. Bu cezalar savaş ya da askeri hareketlilik sırasında 8 ila 12 yıla kadar çıkabiliyor.

TCK’nin “devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk” bölümüne eklenecek madde aralarında Basın Konseyi, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, DİSK/Basın-İş gibi basın meslek örgütleri tarafından “Gazetecilik faaliyetlerini hukuki belirsizliklerle suç unsuru haline getirecek” bir düzenleme olarak değerlendirildi. Ortak bildiride bu kaygı şöyle ifade edildi; “Etki ajanlığı” kavramının Ceza Kanunu’na eklenmesi, basın özgürlüğünü ciddi bir tehdit altına sokan bir adım olup, “iç ve dış siyasal yararlar aleyhine”, “yabancı organizasyon” ve “savaş etkinliği” ifadelerinin getirdiği muğlaklık, bu düzenlemenin her türlü gazetecilik faaliyeti üzerinde baskı oluşturma potansiyeli taşıdığına işaret etmektedir. Bu düzenleme, gazetecilerin mesleklerini icra ederken her an “etki ajanı” olarak damgalanma riski ile karşı karşıya kalacakları bir ortam yaratacaktır."

CADI AVI YASASI

Yasal düzenlemenin gerekçesinde yer alan “Devletin güvenliği ve siyasal yararları aleyhine suç işleme” ifadeleri örneğin enerji sektörünün çevresel etkilerine dair bir haberin devletin ‘siyasal yararları’na (ne demekse?) aykırı denilerek bu yasa kapsamında suç olarak nitelenebilecek. Mesela Cengiz Holdingin Kaz Dağı'nda altın bakır madenciliği için kesmeyi planladığı 1 milyon ağaç haberi ve bu doğa katliamına karşı verilen ekolojik mücadele ülkenin siyasal yararı ve ekonomik çıkarlarını sekteye uğratmaya yönelik bir “etki ajanlığı” faaliyeti olarak nitelenebilir. Nereden mi biliyoruz; Geçmişte tam da böyle yapıldı çünkü...

Bergama köylülerinin altın madenine karşı mücadelesi tam da bugün tartışılan "etki ajanlığı" yasasındaki gibi “Almanya yararına legal casusluk” diye karalanmış, ortaya konan psikolojik savaş taktikleri sonrası sönümlendirilmişti.

Ülke içinde ve dışında büyük sempati toplayan, çevre duyarlılığının antiemperyalist bir çizgiye doğru evrildiği köylü hareketinin o günkü sürecine dair 8 Aralık 2002 tarihinde Evrensel’de yazdığımız “Efendiydi casus oldu!” başlıklı haber topraklarını uluslararası altın tekellerine karşı korumaya çalışan Ege köylülerinin nasıl bir anda “Dış güçlerin maşası, legal casus, etki ajanlarının yönlendirdiği kandırılmış kitleler” olarak ötekileştirildiğini anlatıyordu.

HER ŞEYİ BAŞLATAN KİTAP

“Her şey Dr. Necip Hablemitoğlu adlı bir öğretim üyesinin yazdığı kitabın ardından başladı” cümlesiyle başlayan haberde mahkeme kararıyla kapatılan altın madeninin yeniden açılması için kurgulanan oyuna ışık tutuluyordu. Tam bu süreçte piyasaya çıkan Hablemitoğlu’nun “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” adlı kitabının Bergama köylülerinin mücadelesine karşı bir kampanyanın en önemli aracı haline getirildiğine değinilen haberden bir bölümü alalım; “Parlamento ayağını DSP Milletvekilleri Erol Al ve Hasan Özgöbek’in oluşturduğu, basında ise Doğan Medya Grubu, Milliyet ve özellikle Fikret Bila’nın başını çektiği büyük bir propaganda eşliğinde başlatılan kampanyanın en son ayağı ise Hablemitoğlu’nun kitabı oldu. Kamuoyu birkaç hafta içerisinde altın madeni ile ilgili tam bir yalan-yanlış bilgi bombardımanına tutuldu. Bu kampanyanın ana argümanları şunlardı: ‘Ülkemizde 6 bin 500 ton altın rezervi var. Her yıl milyonlarca dolarlık altın satın alıyoruz. Bu altının önemli bir kısmı da Almanya’dan alınıyor. Almanya, Türkiye’deki altın madenciliğinin gelişiminin önemli ihraç kalemlerinden birisine indirilmiş darbe olarak değerlendiriyor. Bunu önlemek için de Türkiye’de faaliyet gösteren Alman vakıflarını kullanarak ülkede altın madenciliğine karşı özellikle çevrecilerin ve köylülerin mücadelelerini destekliyor, kışkırtıyor. Bergama’daki altın madenine karşı köylülerin yıllardır sürdürdüğü mücadelede bir çevre ve gıda örgütü olan Alman Fian Vakfı tarafından desteklendi. Bergama’daki mücadelenin önde gelen isimleri Oktay Konyar, Eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Avukat Senih Özay, Birsel Lemke gibi isimler Almanların yararına olan faaliyetler içinde yer aldılar. Almanya’nın yararına etki ajanlığı-legal casusluk yaptılar...’ Hablemitoğlu'nun kitabı bu iddialar üzerine kuruldu.”

Şimdi AKP sıralarının Alpay Özalan’dan sonra en ateşli ‘militan vekil’lerinden olan, o günlerin ulusalcı /AKP karşıtı televizyoncusu Hulki Cevizoğlu programında geniş geniş işledi bu iddiaları. Zamanın ‘ünlü’ DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, günümüzde de sıkça rastlanan bir seks kaseti komplosu ile görevinden alınmadan hemen önce aralarında Bergama köylü hareketinin önderlerinin ve Alman Fian Vakfı yöneticilerinin de bulunduğu 15 kişi hakkında “Almanya yararına legal casusluk” davası açtı.

SUİKAST VE CASUSLUK DAVASININ SONU

Hakkında casusluk davası açılanlardan Bergama Eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın iddialarla ilgili “Mahkeme kararlarıyla insana, çevreye zarar vermiş bir olay hakkında insanları, kamuyu bilgilendirmek benim görevim. Görevimi yapmakla suçlanıyorum!..” diyordu. Bergama Köylülerinin Sözcüsü Oktay Konyar “Bu bir köylü hareketi olmasaydı eğer Güneydoğu’daki gibi bu halkı bir örgüte bağlayarak perişan edeceklerdi. Çünkü bakış açılarımız aşağı yukarı aynı. Emperyalizme karşı duruş biçimimiz aynı” diye ilginç bir benzetme yapıyordu. Yine legal casuslukla suçlanan Bergama Köylülerinin Avukatı Senih Özay ise “Biz bu savcıdan mahkeme kararlarına uymayanlar hakkında soruşturma açmasını bekliyoruz. Onunla ilgili dava açması gerekirken bir şey değişiyor ve size Alman ajanlığı suçlamasıyla dava açılıyor. Mahkemede iddianameyi paramparça edeceğiz” diyerek öfkesini saklamıyordu.

Özay bu söylediklerini yapamadı. Çünkü bizim bu haberden 10 gün sonra, ‘Almanya yararına legal casusluk’ davasının Ankara DGM’deki ilk duruşmasından 8 gün önce Hablemitoğlu 18 Aralık 2002 tarihinde, akşam üzeri evinin önünde bir suikast sonucu öldürüldü! Suikast hâlâ “faili meçhul!” Casusluk davası da bir iki ay içerisinde apar topar kapatılarak tüm sanıklar beraat ettirildi. 

“Etki ajanlığı” terimini ilk kullanan Necip Hablemitoğlu bu söylemini daha çok geçtiğimiz günlerde ABD'de yaşamını yitiren Fethullah Gülen Cemaatine karşı yazdığı makalelerde ileri sürse de Bergama köylü hareketine karşı kaynatılan cadı kazanında da kullandı. Şimdi aynı cadı kazanı bu sefer “devletin siyasal yararları” kılıfı ile tekrar, bu sefer basın ve tüm muhalefet güçleri için kaynatılmak isteniyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa