Yüz bir yilda Türkiye kapitalizmi ve krizler
Görsel: Canva
Türkiye'de kapitalizmin yüz yılı aşan tarihi farklı bağlamlarda tartışılabilir. Bu kısa yazıda Türkiye'de kapitalizmin tarihinin bir krizden diğerine geçiş olarak okunabileceğini vurgulamak istiyorum. Türkiye’de krizlerin genellikle birbirlerinden bağımsız olaylar olarak ele alınması böylesi bir okumayı güçleştirmektedir. Dolayısıyla farklı dönemlerde görülen krizleri tarihsel bir süreklilik içinde okuyabilmek için ortak bir kavramsal çerçeveye ihtiyaç olduğu ortadadır. Şüphesiz bir köşe yazısı ölçeğinde detaylı bir tartışma yapmak zor olsa da ortaya bir bakış açısı koymak da imkansız olmayacaktır.
Sermaye birikimi, Karl Marks'ın ana hatlarını çizdiği üzere, sermayenin toplam toplumsal döngüsü içinde yaratılan artı değerin üretime geri dönmesiyle genişleyen bir süreç olarak düşünülebilir. Bu yanıyla da kapitalist gelişme sürecinin altında yatan bir süreklilik aksını temsil eder. Bununla birlikte, kapitalist ekonomilerin genişletilmiş yeniden üretim süreçlerinin krize eğilimli ve istikrarsız doğası, sermaye birikim sürecinin sorunsuz bir şekilde devam etmesine izin vermez. Bu sürecin her aşaması kendi sınırlılıklarını taşır ve potansiyel olarak kriz olgusunu içinde barındırır.
Kapitalizmin gelişim sürecinde sermayenin toplam toplumsal döngüsü giderek uluslararası bir nitelik kazanmıştır. Buna paralel olarak, geç kapitalistleşen ülkelerdeki birikim süreçleri de kapitalizmin bu uluslararasılaşma sürecine bir biçimde eklemlenerek gerçekleşmektedir. Ekonomik krizler bağlamında bu durumun önemli sonuçları vardır. Belki de en önemli sonuç geç kapitalistleşen bu ülkelerin (şüphesiz her bir örneğin kendi özgülükleri söz konusudur) eşitsiz bir entegrasyonun sonucu olarak sermaye birikimleri için sürekli bir döviz ihtiyacı içinde olmalarıdır. Aslında Türkiye örneğinde bu durumu, suyun başında olma hasebiyle, Süleyman Demirel 2002 yılında Emin Çölaşan’a yazdığı mektupta çok iyi ifade etmişti. “Türkiye'nin döviz kazancı, hayati önemi haizdir… 1965 Türkiyesi'nin bütün döviz kazancı, 450 milyon dolar iken, 2000 yılındaki döviz kazancı 45 milyar dolardır. Tam 100 misli. Buna rağmen Türkiye'nin döviz ihtiyacı karşılanamamaktadır. Döviz ihtiyacını borçlanarak karşılayan her ülke, 1 cent'e muhtaçtır. Anlatılmak istenen odur.”
Geç kapitalistleşen ülkelerdeki birikim süreci, döviz üretimi ya da edinimi ile derinden bağlantılıdır. Bu 'döviz sorunu', bu ülkelerin birikim sürecinin sürdürülebilmesi için hayati önem taşımaktadır. İthalat, teknoloji, borç, finans vb. çeşitli bağımlılık türleri olarak ortaya çıkan sorun, döviz üretme veya döviz edinme ile ilişkilendirilebilir.
'Döviz üretimi' esasen üretim sürecinde uluslararası ölçekte rekabetçi olmayı gerektirir, böylece üretilen malların uluslararası piyasalarda rekabetçi fiyatlara sahip olması sağlanır ve ekonominin ihtiyaç duyduğu döviz geliri regüler bir işleyişle üretilmiş olur. Marx'ın ifadesiyle sorun, uluslararası artı değer havuzundan yeterli miktarda artı değer çekebilecek rekabetçi bir güce sahip olmaktır. Bu rekabetçi gücü size sağlayacak olan da yine Marx’ın kavramlarıyla sömürü oranlarının yüksekliğidir. Yani döviz sorunu önemli bir yanıyla bir sömürü sorunudur, dolayısıyla da sınıfsal bir sorunudur.
Yeterli döviz üretemeyen ekonomiler ise farklı yollardan döviz elde etmeye çalışırlar. Bu bağlamda söz konusu olan bazı politikalar arasında ulusal paranın değerinin düşürülmesi, ücretlerin baskılanması, yüksek faiz politikası uygulanması vb. yer almaktadır. Dövize çevirilebilir mevduatlar, döviz kuru korumalı mevduatlar, işçi dövizleri vb uygulamalar da dikkate alınmalıdır.
Üretimin sürdürülebilmesi için gerekli dövizin üretilememesi ya da edinilememesi, geç kapitalistleşen ülkelerin sermaye birikim süreçlerinde tıkanmalara, diğer bir deyişle krizlere neden olmaktadır. Diğer yandan bu krizler sadece döviz yetersizliğinden kaynaklanmamaktadır. Aşırı döviz edinimi de önemli bir kriz faktörü olarak belirir. Aşırı döviz girişi, 2000'li yıllarda Türkiye'de görüldüğü gibi, borçlanmayı hızlandırarak, ithalata yönelik talebi artırarak ve cari açığı yükselterek bir kriz faktörü olabilir. Giren dövizin hızlı ve ani çıkışı ise çok daha yaygın bir kriz tetikleyicisidir.
Bu bağlamda, Türkiye'de farklı dönemlerde meydana gelen krizlerin geç kapitalist gelişmenin özelliklerinden kaynaklanan döviz üretimi ve edinimi sorunlarından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle Türkiye kapitalizminin tarihindeki tüm önemli krizlerin, farklı birikim süreçlerinin döviz üretme ve edinme kapasiteleriyle ilişkili olduğu düşünülebilir. Her yeni birikim sürecinin öncelikli odağı bu soruna çözüm bulmak olmuştur. Krizleri önceki birikim süreçleri ve sonraki farklılaşan ya da devam eden birikim süreçleri bağlamında okumak, krizler ile kapitalizmin gelişim patikası arasındaki ilişkiyi ortaya koyarken, krizleri de tekil olaylar olarak değil, bir diğeriyle ilişkili olgusal bir gerçeklik olarak ortaya koymamıza olanak sunar.
Türkiye'de kapitalizmin gelişim süreci birçok önemli krizi beraberinde getirmiştir. Bu krizlerin sıklığı 1980 sonrasında artmakla birlikte, Türkiye kapitalizminin krizler tarihi daha eskilere dayanmaktadır. 1929 krizi, 1950'lerin ortasındaki kriz ve 1970'lerin başındaki ve sonundaki krizler Türkiye kapitalizmine damgasını vurmuştur. 1989, 1994, 2001, 2008 ve 2018/2019 krizleri farklı etki ve önemlere sahip olsalar da 1980 sonrası döneme damgasını vuran ve kapitalist gelişme sürecini etkileyen krizler olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm bu kriz dönemlerine dikkatlice bakıldığında birikim sürecinin sürekliliğinde kritik rolü olan döviz üretimi-ediniminde önemli sorunların baş gösterdiği dönemler olduğu görülebilir.
Süleyman Demirel’in dediği gibi Türkiye her zaman 1 cent’e muhtaç olmuştur. Bunu bulamadığında ise ekonomisi krize girmiştir. Demirel’in eksik bıraktığı şey ise bugün olduğu gibi bu krizlerden genellikle işçi ve emekçilerin sırtına binilerek çıkılmaya çalışıldığıdır.
Asıl olan onun yanı sıra budur…
- Nobel vesilesiyle… 23 Ekim 2024 04:40
- Sineğe övgü… 16 Ekim 2024 04:56
- Doğru bilinen yanlışlar 09 Ekim 2024 04:55
- Enflasyon eşitsizliği 02 Ekim 2024 05:42
- Cari açığı azaltmak başarı mıdır? 25 Eylül 2024 04:28
- OVP’yi yerli yerine koymak ya da bir fasit dairedir zulüm 18 Eylül 2024 05:15
- Ekonomi soğuk yenen bir yemektir 11 Eylül 2024 05:13
- Değerden eşitsiz gelişmeye... 28 Ağustos 2024 04:58
- Oligarşi ya da “kaçlıysa artık” çeteler üzerine… 14 Ağustos 2024 04:50
- İktisatçılara Masallar 31 Temmuz 2024 05:48
- Hamlet’ten Morgan’a ‘hayatın ücreti’ ya da işçi sınıfının hayatı değerlidir… 17 Temmuz 2024 05:12
- Marx ve vergi: Bugün için dersler ya da Keine Steuern Mehr!!! 04 Temmuz 2024 04:59