31 Ekim 2024 11:43

Kürtler Türkler birbirini sevsin!

Esenyurt Belediyesi önü

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

Olaylar, olaylar…

Bahçeli Öcalan’ı Meclis’te DEM Parti grup toplantısında konuşup terörü bitirmeye davet etti. Terör neredeyse bitmişti ama Erdoğan BRICS zirvesindeyken TUSAŞ gibi kritik bir merkez saldırıya uğradı. Uzunca bir süre de Bahçeli’nin sözlerinden yeni bir Kürt açılımı çıkar mı diye tartışan kamuoyuna hiçbir açıklama yapmadı. Suskun kaldı. Çarşamba günü nihayet herkesin ‘Ne diyecek acaba’ diye Meclis gurup toplantısına kilitlendiği sırada CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özel sabah evinden gürültülü bir biçimde gözaltına alındı, akşamına da tutuklanarak yerine kayyum atandı: Gerekçe örgütle iltisaklı olmak. Bir gün önce de “Ben Türk değilim, Kürdüm” diyen bir genç 2 saat sonra salıverilmesine rağmen gözaltına alınmıştı.

Erdoğan grup toplantısında hem Bahçeli’nin arkasında durdu hem de ‘Kürt kardeşlerimizin bu eli sımsıkı tutması’nı istedi. “Geçmişin yaralarını hep birlikte saralım, bu cumhuriyet, devlet hepimizin; Kürdün, Türkün, Alevinin, kuzeyin ve güneyin, zenginin ve yoksulun da cumhuriyeti” diye konuştu.

Yıllardır Kürtlerin dilini, şarkısını, halayını yasaklayıp, yol tabelalarını indirip, siyasetçilerini tutuklayıp partilerini kapatma noktasına getirdikten sonra iktidarın geçmiş yaraların sarılması ile ilgili yol haritasının “Ekmeğimiz bir, kıblemiz bir, vatanımız toprağımız bir, bayrağımız marşımız bir, devletimiz bir” tespitinden ibaret olduğu da anlaşıldı. Malazgirt’te, Kurtuluş Savaşı’nda birlikte savaştık gibi tarihsel göndermeler dışında Kürtlerin bugünkü demokratik haklarını gözeten bir perspektif yoktu bu konuşmada. Sadece yine ve yeniden birtakım ortak düşmanlara karşı birlikte savaşma vaadi vardı.

İktidarın iki ortağı bir de şu vurguyu yapıyorlardı: “Türkleri sevmeyen Kürt, Kürtleri sevmeyen Türk olmaz.” Din, millet, mezhep üzerinden aşırı gerilimli bir kimlik siyaseti yürüterek beslenen iktidarın bu alelacele sevgi ihtiyacı nereden çıktı? Tabii ki dünyada ve Türkiye’de değişen dengelere borçluyuz bunu. Kürtler yine terörle aynı cümlede kullanılarak içerde milli birlik dışarıda paylaşım meselesinin kilit aktörü haline getirildiler. Özetle şöyle:

Birincisi; Cumhuriyet hiçbir zaman zengin ve fakire aynı ölçüde ait olmadı. Ama şimdi Türk Kürt Alevi Sünni herkesi derin yoksulluğun içine iten ekonomi politikası öfke patlaması noktasına gelmiş durumda. Kürt sorununun cılız çözümü ihtimaliyle ana muhalefetin de dahil olduğu bir sürecin başlatılması sınıfsal dertleri ekseninde birleşme ihtimali olan her iki milletten, her görüşten emekçilerin önünü kesmekten ibaret görünüyor. Emekçi sınıflar arasında bu sınıfsal duvar erimeye başladıkça iktidar kendi etrafında kurulacak bir birliğin tutkalını yine Kürtlerde görüyor. Çünkü bir yandan anayasa yapma bir yandan yeniden seçilme ihtimali Kürtlerin çözüm vaadiyle rehin tutulabileceği bir politik hamleyi gerektirmiş görünüyor.

İkincisi; Ortadoğu’nun sınırlarının ve statükosunun İsrail taşeronluğu eliyle alt üst olduğu çatışmalı ortamın Türkiye yönetenlerine ve iktidardan nemalanan finans ve tekel çevrelerine sağladığı olanaklar büyüdü. Ancak pastadaki paya ulaşmak o kadar risksiz değil. NATO’su ve ABD’si var, direktiflere yalıtkan olmayan bağımlılık ilişkileri var.

Yakın zamana kadar büyük yağmacı devletlerle oturulan masada kullanılan terör kartı ile bir verim elde etmek eskisi kadar kolay değil. Paylaşım savaşlarındaki gerilim yükseldikçe iktidarın, Suriye ve Irak başta olmak üzere Ortadoğu’daki hareket alanını genişletmek için kendi ekseninde kurgulanmış bir iç cepheye ihtiyacı olduğu doğrudur. Kürtlerin talepsizliği ile atlama taşı döşenebilir çünkü.

Üçüncüsü; Şimdilik oy oranı AKP’den yüksek çıkan ana muhalefet partisinin ve seçmenlerinin iktidarın açtığı ortak bir kulvara çekilmesi gerekli görülüyor. Bahçeli’nin DEM parlamenterleriyle tokalaşması üzerine CHP’nin hiç vaat edilmemiş bir çözüm sürecine kolay entegrasyonu zaten erken seçimden ve cumhurbaşkanlığı makamından başka pek önemli bir gündemi olmayan bu partiyi kontrollü bir hareket alanına çekmeyi de amaçladı.

Dördüncüsü; Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması terörün iktidarın canının istediği gibi yorumlanmaya devam edeceğini gösteriyor. Süreç demokratik olmadığı gibi terör de terör gibi değil. ‘Terör’ün kapsama alanının artık fiilen CHP’yi ve diğer bütün muhalefeti de evcilleştirmek üzere genişletilmesinin provası yapıldı. Bu arada etki ajanlığı kanununun da çıkarıldığını anımsayalım.

Esenyurt AKP döneminde devasa bir rant merkezi haline gelmiş; marka şehir ve katma değeri yüksek bölge yaratma uhdesi, Manhattanlaşma projeleriyle altı üstüne getirilen ve bu yüzden paylaşım kavgalarının sertleştiği bir ilçedir. Kürt nüfusu da oldukça fazladır. Mafyatik alışverişlerin, kanunsuzluğun, çökme ve çökertme planlarının üzerinde denendiği bu ilçedeki güncel operasyon, ekonomik imkan ve rant uğruna rakiplerin üzerine terör gölgesinin düşürülebileceğini gösterdi. İktidar politikalarına karşı çıkan kimse veya ticari rakiplerin terörist olmakla yaftalanması an meselesi.

Yani açıkçası; Kürtlere vadedilen, hiçbir şeydir. Dünyanın birçok ülkesinde, orada yaşayan Türkler için milli eğitimin ve tarikatların yönettiği okullar açan, Diyanet aracılığıyla dış Türkler üzerinde ‘etki ajanlığı’ yapmayı kendine hak gören iktidar, Kürtler için anadilinde eğitim, kültürel haklar eşitlik bağlamında anayasa ve kanunla korunan adımlar atmayı telaffuz etmemektedir. Üstelik terör parantezi genişletilmiştir.

Kürtlerin en küçük demokratik talebinin bile “Toprak talebinde bulunacaklar” telaşıyla anında baskılayan, hiçbir demokratik vizyona açık olmayan iktidarın ve trol ordusunun Kürt kimliğini terör çağrışımından çıkarmak yerine şu veya bu biçimde araçsallaştırmaktan başka bir yönelimi yoktur.

Ama Türkler Kürtler birbirini sevsin. Tabii iktidarın çizdiği sınırlar içinde.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa