01 Kasım 2024 05:05

Elde ne var?

Diyarbakır Newroz'u

Fotoğraf: Dilan Temiz/Evrensel 

Paylaş

Bahçeli’nin açıklamaları ile başlayan ve son olarak Erdoğan’ın onu destekleyen sözleri ile devam eden bir “süreç” var. Bizler Kürt sorunu olarak adlandırılan bu sorunda muhatap alınan ve çağrı yapılan tarafla görüşmeler yapılıp yapılmadığını -yapılıyor olması muhtemel-, üzerinde anlaşılan konular olup olmadığını bilmiyoruz. En azından bu konuda kamuoyuna yapılmış bir açıklama yok. Ama şimdiye kadar olup bitenden bildiğimiz şu: Bay Bahçeli, Öcalan’a diyor ki, örgütünü dağıt, silah bıraktığını açıkla, gel Mecliste konuş, biz de sana özgürlüğün kapısını aralayalım. Öneri, dayatma, koşul her ne ad verilirse verilsin, Türklük, Kürtlük ve de kardeşlik üzerine bolca ajitasyon arasında yapılan teklif bu. Teklif bu haliyle adeta yeni bir pişmanlık yasası çıkarma adımına benziyor. Meselenin nereye doğru evrileceğini görmek için her halde fazla beklemeyeceğiz. Ama şu görülebilir durumda, bir yandan barış, kardeşlik çağrısı yapılırken, diğer yandan Kürt demokratik mücadelesine ağır bir saldırı yürütülüyor, kent ittifakı ile seçilmiş Esenyurt Belediye Başkanı tutuklanıyor.

İktidar Bahçeli öncülüğünde sorunu “çözmek” üzere bir adım atılacak görüntüsü verince yorum ve analizlerin peş peşe yapılması kaçınılmaz. Çeşitli senaryolar yazılıyor ve bunlarda bölge -Suriye, Irak- bağlantısı merkeze yerleştiriliyor. Bunlardan en yaygın olanlardan ikisi şunlar: ABD ve İsrail’in bölgede kendilerine bağlı bir Kürdistan kurma projesi var, bu proje İsrail’in bölgedeki son saldırıları ile hız kazandı. Bahçeli ve iktidar bu gelişmeyi engellemek, ön almak, süreci kendi kontrollerine almak için atak yapmış durumdalar. Yani onların deyimi ile “milli ve yerli” bir proje. Diğer yaklaşım ise şu: İktidar ve Bahçeli ABD ve İsrail’in projesini üstlenmiş durumda ve onlar adına bu işi gerçekleştiriyor, bu bir ABD projesidir. Bu iki değerlendirme özetle böyle.

Peki bu iki değerlendirmenin ortak bir noktası var mı? Elbette var; her iki durumda da zaten orada olan iktidar kendi sınırları dışında, komşu iki ülkeye müdahalede bulunuyor. Bunu “yerli ve milli” soslu “beka” adına yapmasıyla, emperyalizmin projesini üstlenmesi arasında ortak nokta bu. Yani yayılmacılık, işgal ve müdahale. Bölge gericilikleri tarafından düşman olarak görülen ve her fırsatta tepelerine binilen bölge Kürtlerine dışarıdan dayatılan birilerinin uşağı olmaları. Ve bu “çözüm” olarak, özgürlük ve kardeşlik olarak takdim ediliyor. Irak ve Suriye’deki sorun, Irak ve Suriye devletine, oralarda yaşayan Arap, Kürt ve diğer halkların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesine bırakılmıyor. İktidarın müdahalelerin gerekçelerini ise hepimiz biliyoruz: Deniyor ki ‘ABD vb. devletler 10 bin kilometre öteden geliyorlar ve müdahale ediyorlar, biz yanı başımızdaki soruna neden dahil olmayalım’, bu soru ortaya atılıyor ve saldırgan, işgalci ve ilhakçı bölge politikaları aklanmaya çalışılıyor.

Oysa bu soruya verilecek yanıt belli: Bu tür dış müdahalelerin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Dış müdahaleye uğrayan ülkelerin halkları bu müdahalecilere -ABD, Türkiye, İran, Rusya, İsrail vb.- gereken yanıtı verebilirler ve vermeliler, bu onların görevi. Sorunun dışarıya ilişkin yanıtı bu. Kürt sorununun bölgesel bir sorun olarak tanımlanması halkların ve müdahaleye uğramış devletlerin kendi sorunlarını çözme hakkını ortadan kaldırmıyor. ABD emperyalizminin Afganistan’dan tası tarağı toplayıp kaçmasına hep birlikte şahit olduk. İş birlikçilerini de kaderine terk edip gitti. Sorunun çözümü eğer iktidarın dışarıda atacağı adımların başarısına bağlı ise, zaten o durumda “çözüm” çıkmaz ayın son çarşambasına kalmış demektir.

Gelelim sorunun asıl kısmına: Yani ülkenin içindeki Kürt sorununa. Kürt halkının talebi, barış, demokrasi, eşitlik ve özgürlüktür. Onlar sorunun demokratik çözümünü burada görmektedirler ve Kürt halk hareketi içerisinde kitlesel demokratik mücadele eğilimi giderek güçlenmektedir. Ana dilinde eğitim, kamusal alanda eşit haklar, yerelde kendilerini yönetme hakkı vb. ve bunların anayasal ve yasal güvencelere bağlanması. Açıkçası Kürtlerin kolektif haklarının tanınması ve kabul edilmesi. İktidarın ve Bahçeli’nin buna bir yanıtları var mı? Yok. Onlar için sorun terör sorunudur ve silahlar bırakılıp, örgüt tasfiye edilince bu sorun çözülecektir! Vura vura, kan akıta akıta kardeş olacaklar! Tabii bu arada başarabilirlerse Erdoğan’ın tek adamlığının devamı ve daha gerici bir anayasa, bölgeye müdahalelerin kalıcılığı bu “sürecin” kazanımları olacaktır!

Bunlar “çözüm” değildir. Türkiye gericiliğinin, şovenizminin ve sosyal-şovenizminin yaklaşımları farklı gerekçelere dayansa da, bunlar Kürtlerin kolektif -ulus olma- ve demokratik haklarını inkarda birleşmektedirler. Bu “çözüm” iktidarın, devletin ve onların her türden destekçilerinin “çözümüdür”. Bu “çözümün” çözüm olmadığını ise 101 yıllık cumhuriyet tarihi açıkça ortaya koyuyor. Ama bir de Türk ve Kürt halklarının, Türk ve Kürt işçi ve emekçilerinin çözümü var. İşte burada sorun karşı cephenin attığı adımlar eleştiri noktasından çıkmakta, biz ne yapacağız, duruma nasıl müdahale edeceğiz noktasına gelip düğümlenmektedir. Sürece halkın cephesinden müdahale etme sorunu emek, demokrasi ve barış güçlerinin görevi durumundadır. Halkların ülke içinde ve dışında barış, kardeşlik içinde yaşaması, içte ve dışta barışın sağlanması, dış müdahalelerin püskürtülmesi, geri çekilmelerinin sağlanması, gericiliğin ve faşizmin yenilgiye uğratılması, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması ve emekçi halkın ekonomik durumunun düzeltilmesi için mücadele etmek emek, demokrasi ve barış cephesinin güçlü bir biçimde ayağa kalkmasına ve yapacaklarına bağlıdır. Sorunun halkçı, demokratik ve bağımsızlıkçı çözümü buradadır. Bu mücadelenin verilmesi için bugünkü koşullar son derece uygun değil mi? Türk ve Kürt işçi ve emekçilerinin ve halklarının ağırlıklarını koyması, bu sorun bizim sorunumuz demeleri gerekmiyor mu?

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa