Namlunun ucunda yaşamı savunanlar: Kırılırız ama eğilmeyiz!..
Fotoğraf:Evrensel
Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu, Ali Ulvi -Aysin Büyüknohutçu çiftinin kızları Emine Büyüknohutçu ve Nejla Işık’ın kızı Esra Işık. Bu üç genç insan yaşamı savunurken saldırıya uğrayan şiddet gören ve bazıları bu nedenle canlarından olanlar kişilerin çocukları olarak İzmir Kitap Fuarında bir araya geldiler. Yaşadıkları büyük acıları, hukuksuzlukları ve bu acının, adaletsizliğin kendilerinden götürdüklerini, kendilerine kattıklarını anlatılar.
BUGÜN ZEYTİN TOPLAYABİLİYORSAK DİRENDİĞİMİZ İÇİNDİR
Akbelen direnişinin öncü kadınlarından, geçtiğimiz yerel seçimlerde İkizköy Muhtarı seçilen Nejla Işık hastalığı nedeniyle katılamadı İzmir Kitap Fuarındaki söyleşiye. Yerine kızı Esra Işık geldi ki Esra’da annesi ve diğer İkizköylü kadınlar gibi Akbelen Ormanı’nın korunması mücadelesinde başından sonuna kadar direnişin içindeydi. Akbelen Ormanı’nı korumak için neler yaptıklarını, buna karşı devletin kolluk güçleri ve bütün diğer aygıtları ile nasıl termikçi santralin yanında olduğunu ve köylülere adeta kan kusturduğunu anlattı. Esra Işık, kendi konuşmasından önce gösterilen Çine Madran Dağı’ndaki Topçam köyünden Coşkun ailesinin evlerine 50 metre uzaklıkta bulunan feldspat madenindeki patlamayı gösteren iki dakikalık videoya ve orada toz-duman arasında çığlıklar atarak “Bu ne? Sizin hiç vicdanınız yok mu?” diye ağlayan Zeynep Coşkun’un sözlerine dikkat çekerek; “Biz de tıpkı Ali-Cennet Coşkun ailesinin yaşadıklarını yaşamaya başladık. Patlatmalar nedeniyle köyümüzdeki evlerin yüzde 80’i çatladı. Bunları yaşayacağımızı bildiğimiz için direndik. Hâlâ direniyoruz. Akbelen Ormanı’nı yok ettiler ama biz evlerimizi terk etmeyeceğiz. Bir tek ağaç kalsa bile, bir tek çiçeğin canı içinde direnmeye devam edeceğiz. Mücadelede her zaman kazanamayabilirsiniz ama şu an köylülerimiz hâlâ zeytin silkmeye gidiyorlarsa bu yıllardır verdiğimiz mücadelenin bir kazanımıdır” dedi.
KARADENİZ’DE HES KARŞITI MÜCADELENİN BAŞLANGICI
Yaşamını bir süredir İzmir’de sürdüren Hopa’lı Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu babasının tam ortasında bulunduğu, Karadeniz bölgesindeki dereleri koruma mücadelesinin başlangıç ve gelişim süreçlerini anlatarak başladı konuşmasına. “Bizim Karadeniz’in özelliği suyunun bol olmasıdır. Yıllar önce 06, 34 plakalı araçlar bölgemizde görülmeye başladılar. İlk olarak Rize Güneysu’da bir HES çalışması yapıldı. Köylüler de tam ne olduğunu bilmedikleri bu çalışmalara ses çıkarmadılar. Sonrasında deredeki su kalmayınca ‘Eyvah biz ne yaptık’ dediler ama işten geçmişti. Bu acı deneyimlerden sonra Derelerin Kardeşliği Platformu kuruldu ve HES’lere karşı mücadele başlatıldı” dedi.
ULAŞ LOKUMCU: BİZİ EŞKIYA İLAN ETTİLER
HES şirketlerinin Fındıklı ve Hopa civarlarına da gelip derelerin debisi ve su miktarını ölçmeye çalıştıklarını aktaran Lokumcu, “Burada bir şeyi açıklamak istiyorum. Artık babam yaşamıyor, bu nedenle ceza da veremezler. Babam o ölçüm cihazlarını her seferinde kırıyordu. HES’ciler uzun süre ölçüm yapamadılar bu nedenle” diye yıllardır gizli tutulan bir gerçeği de açıkladı. Zamanın Başbakanı Erdoğan’ın seçim çalışmaları için Karadeniz’de Hopa’da bir miting yapmak istediğini, Hopalıların da “Dereler özgürdür özgür akacak”, “Sularımıza dokunma” pankartları ile bu mitinge katılmak isterken saldırıya uğradıklarını aktaran Lokumcu, “O zaman bizi eşkıya ilan ettiler. Aradan 13 yıl geçti. Şimdi suyun ne kadar önemli olduğu çok daha iyi görülebiliyor. Geçen süreçten günümüze çok bedel ödedik. Keşke bizler o zaman HES’lere izin vermeseydik ilk başta. Belki bu duruma gelmezdi bu doğaya karşı yapılan vahşet” dedi.
TAYYİP ERDOĞAN’I YARGILATMAK İSTİYORUZ
Babasının ölümü sonrası yaşanan hukuksuzluk sürecini de anlatan Lokumcu, “Bizim baştan beri yargılamak istediğimiz kişi başta Tayyip Erdoğan’dı. Orada o saldırı emirleri veren kim varsa onlardı. Yoksa emir üzerine gaz sıkan beş on polisin yargılanması değildi mesele. Bunun arkasındakiler cezalandırılmadığı sürece bu ölümler, işkenceler, saldırılar devam edecek ne yazık ki” dedi.
EMİNE BÜYÜKNOHUTÇU: ‘ANNE BABAM İYİKİ DE MÜCADELEYİ BIRAKMADI’
2018 yılında, Antalya Finike’deki yayla evlerinde kiralık bir katil tarafından öldürülen Ali Ulvi-Aysin Büyüknohutçu çiftinin kızları Emine Büyüknohutçu ise babasının yıllarca çevre koruma, sendikal ve siyasi mücadelenin içinde olduğunu emekli olduktan sonra yaşlılıklarını geçirmek için Kızılcık Yaylası’nda evlerini yaptıklarını ancak o bölgedeki doğa katliamlarını görünce buna sessiz kalamadıklarını ve mücadeleye başladıklarını anlattı. “Kendimi bildim bileli aktivist bir anne babanın çocuğu olarak o bölgedeki taş ocaklarının anne ve babamı rahatsız edip mücadeleye başlamalarını hiç garipsemedim. Emekliliklerini yaşamak için gittikleri yerde bir anda kendilerini bir mücadelenin içinde buldular ve bırakamadılar mücadeleyi. İyi ki de bırakmadılar. Ben böyle konuşunca nasıl böyle konuşur bu kayıplardan sonra diye düşünenler oluyor. Daha büyük resmi gördüğüm için böyle konuşuyorum. Evet bu benim için özellikle çok ağır bir bedele mal oldu. Maalesef biz toplum olarak çok kötü bir şeyler yaşadığımız zaman olayların farkına varıyoruz. Bu olaylar çevre mücadelesini daha ciddiye alınmasına neden oluyor. Metin Hoca’nın, anne babamın, daha geçtiğimiz günlerde Hopa’da Reşit Kibar’ın yaşamlarını kaybetmeleri bizim bu meseleyi daha iyi anlamamıza neden oluyor.”
TÜRKİYE’NİN DÖRT BİR YANINDA SALDIRI VARSA DİRENİŞ DE VAR
Anne babasının katledilmesinin ardından başlayan hukuksal sürecin çok kısa sürede sonuçlandığı ve “Onları ben öldürdüm” diyen kişinin 6 ay sonra cezaevinde güya intihar ettiğini aktaran Büyüknohutçu, “Benim elimdeki bilgilere ve dosyadaki bulgulara bakarak cinayetleri üstlenen Ali Yamuç’un bu işi yapmadığı görülüyor. O taş ocağının sahibi Nemci Bahçeci cinayetlerin azmettiricisi olarak yargılanıyor ancak takipsizliği isteniyor. Olayı hemen kapatamamalarının nedeni de mücadele süreçleri” dedi.
Panelin sonunda savaşlara ve Filistin’deki İsrail soykırımına da vurgu yapıldı. Savaşların ekolojik açıdan da bir soykırım olduğu ifade edildi.
Ulaş Lokumcu panelin sonunda “Benim babamı 2013 yılında öldürdüler. Baktığımızda biz Karadeniz’de, Emine Akdeniz’de, Esra Ege’de yaşadık bu acıları. Türkiye’nin dört bir yanında saldırıyorlar ancak Türkiye’nin dört bir yanında da mücadele sürüyor, sürecek. Biz HES’leri yaptırmadık. Hopa’da HES yapamadılar. Babamın, geçtiğimiz günlerde Reşit ağabeyin canına mal oldu ama canımız pahasına koruduk yaşam alanımızı, deremizi, doğamızı…” dedi
Esra Işık’ın son söz olarak söylediği, Denizli Avdan’da toprağını korurken yargılanan 75 yaşındaki Hatice Kocalar’ın sözü aslında yaşam alanlarını korumak için direnenlerin de son sözü gibi idi; “Kırılırız ama eğilmeyiz…”
- Kıbrıs’tan Şam’a bir siyasal İslam okuması 16 Aralık 2024 04:35
- Siyasette dip temizliği 09 Aralık 2024 04:09
- Bu toprağın sonu!.. 02 Aralık 2024 04:33
- Doğa ve Direniş Öykülerinden çıkıp geldiler 25 Kasım 2024 04:12
- COP29 toplantıları ya da "Bir şey yapılıyor tiyatrosu": Tam bir zaman kaybı 18 Kasım 2024 04:20
- Kaz Dağları kardeşliği... 11 Kasım 2024 04:44
- ‘Etki ajanı yasası’ ve Bergama köylüleri için kaynatılan cadı kazanı 28 Ekim 2024 04:51
- Bilimle dalga geçmenin bedeli 21 Ekim 2024 04:40
- Kapadokya'da balon turizminin görünmeyen yüzü ve balon emekçileri 14 Ekim 2024 04:32
- Mor çiçekli garganlar, arılar, mezarlar... 07 Ekim 2024 04:48
- Gediz bitti!.. 30 Eylül 2024 04:34
- Göreme'yi neden göremedik? 23 Eylül 2024 04:25