04 Kasım 2024 16:07

Bir siyaset olarak 'terörle mücadele'

Erdoğan akıncıyı imzalıyor

Fotoğraf: TCCB

Paylaş

El Kaide’nin, 11 Eylül 2001’de ABD’deki Dünya Ticaret Merkezinin İkiz Kulelerine yönelik saldırılarının ardından, güvenlik eksenli politikalar ABD ve Avrupa’da özgürlükleri geriye iterek siyasetin kaptan köşküne yerleşti. Demokrasilerde ‘güvenlik ve özgürlük’ ikileminin dengesine dair tartışmalar 23 yıldır Batı’nın popüler siyasal gündemleri arasında.

Ancak, “terörle” mücadeleyi, başı sonu belli, öngörülebilir bir yöntem olmaktan çıkarıp, tüm siyaset ve egemenlik alanını dizayn edecek bir siyaset düzeyine yükseltmek daha üst bir aşamaya işaret ediyor. Bunu ‘terörle mücadele siyaseti olarak siyaset’ biçiminde ifade edebiliriz.

1 Ekim’de Bahçeli’nin, bölgesel risklere işaret ederek ‘barış’ ve ‘terörle mücadele’ kavramlarını aynı konuşma içinde kullandığı açıklamalarıyla başlayan süreçte Erdoğan’ın durduğu yeri, “terörle mücadele siyaseti”ni bir siyaset olarak kullanma tutkusu biçiminde tarif etmek mümkün.

Gerçekten ortada bir “süreç” var mı, yok mu? Erdoğan’ın Bahçeli’ye övgü dolu sözleriyle birlikte, neredeyse hiçbir Kürt siyasi hareketi aktörünün muhatap alınmayacağı vurguları ve Esenyurt Belediyesine kayyım atanarak Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in tutuklanıp cezaevine konması ne anlama geliyor? Zaten ortada bir ‘süreç’ olmadığı anlamına mı yoksa Erdoğan’ın bu açıklamalarıyla ve Esenyurt Belediyesine atanan kayyımla noktalandığı anlamına mı?

Açarak devam edelim. 16 Temmuz 2014'te Resmî Gazete'de Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun adıyla yayımlanarak kanunlaştırılan ve bir yıl sonra sonlandırılan “çözüm süreci” dahil olmak üzere, siyasal alanda devam eden tüm gelişmeler Erdoğan açısından, bir kazanç/kayıp meselesinin belirlediği bağlam içinde anlam buluyor. Şu anda, Bahçeli’nin açıklamalarıyla başlayan ve adına ‘süreç’ demekte dahi zorlandığımız gelişmeleri de Erdoğan o bağlam içinde ele alıyor.

Son on yıldır oy kaybeden ve ikinci parti konumuna düşen Erdoğan liderliğindeki AKP açısından, herhangi bir adımın, AKP’yi ve karşısındaki muhalefet güçlerini nasıl etkilediği sorusu başat önemde. Örneğin kayyım atama ve Belediye Başkanı Özer’in tutuklanmasının daha önce iktidar medyasına servis edildiği ve zaten uzun süredir iktidar medyasında yapılan haberlerle bu operasyona yol verildiğini düşündüğümüzde, bu “terörle mücadele siyaseti”nin nasıl çalıştığı net olarak görülecektir. İktidar medyasıyla önce siyasal operasyonun yolu yapılıyor, ardından yargıdaki iktidar aktörleri harekete geçerek süreci tamamlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, “terörle mücadele” bakımından bu pratiği destekleyen açıklamalar yapıyor. Ve bu yöntem, iktidarın bölmek, yıpratmak istediği karşı cephede gedikler açıyor. CHP’nin cumhurbaşkanlığı bakımından rekabet halindeki iki ismi olan İmamoğlu ile Yavaş bu gelişme üzerinden ayrışıyorlar. Son yerel seçimlerde iktidara kaybettiren “kent uzlaşısı” formülü de, “bir daha asla” parantezine alınıyor.

Burada Carl Schmitt’in “siyasi ilahiyat” başlıklı makalesindeki şu vurguyu hatırlayalım: “Modern devlet kuramının bütün önemli kavramları, dünyevileştirilmiş ilahiyat kavramlarıdır. Sadece tarihsel gelişimleri dolayısıyla değil, -çünkü bu kavramlar ilahiyattan devlet kuramına aktarılmışlardır; örneğin kadir’i mutlak Tanrı, kadir-i mutlak kanun koyucuya dönüşmüştür- bu kavramların sosyolojik yönden incelenmesi için anlaşılması gereken sistematik yapıları dolayısıyla da dünyevileştirilmişlerdir.” (Carl Schmitt, Siyasi İlahiyat, Egemenlik Kuramı Üzerine Dört Bölüm, Çev: A. Emre Zeybekoğlu, Dost Kitabevi, Ankara, beşinci baskı, ekim 2016, sayfa 43)

Bir kutsallık düzeyine yükseltilmiş olan “terörle mücadele siyaseti”, yasalaşmasıyla birlikte muhalefetin nefesinin kesilmesinde ciddi rol oynayacak “etki ajanlığı yasası”nın da bağlandığı stratejidir.

Ne kadar konforlu bir yönetme formülü değil mi? Her şey, ‘terörle mücadele’ için! Ve bu stratejiye bağlı olarak, muhalefetin bölünmesi, çözülmesi üst başlık, tüm diğer adımlar alt başlık.

Peki, yeni bir sürece niyetliymiş gibi davranma hali ile, dozu artırılan baskı pratikleri yan yana durabilir mi? Durduğu kadar…

Buraya, dokunulmazlıkların kaldırılmasına “terörle mücadele” baskısı altında CHP tarafından verilen destekle gelindiği unutulmamalı.

Dolayısıyla öncelikle iktidarın stratejisine eklemlenerek ona güç kazandırmak değil, deşifre ederek ona karşı açık bir mücadele yürütmek gerekiyor.

“Terörle mücadele siyasetine evet; ama bana yapma, ona yap” mantığıyla olmaz!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa