Direnerek kazanmak
Fotoğraf: Ekin Elif Saltık/Evrensel
Ne son kayyım atamalarında ne genel olarak Kürt sorunu konusunda ne de bu sorunun bugünlerde tartışılmakta olan güncel politikalarında Erdoğan ve Bahçeli arasında bir görüş farklılığı bulunmuyor. Yazıya böyle girmemin nedeni eline cımbızı alıp Erdoğan ve Bahçeli’nin arasında bu konuda görüş farklılıkları bulunduğuna ilişkin tespitler yapanların varlığı. Ama anlaşılması gereken şu: Hem Bahçeli’nin yaptığı çağrı hakkında hem de bunun nasıl yürütüleceği hakkında ince ince planlanmış gerici, faşist bir politika ile karşı karşıyayız ve yapılmak istenenlere bakılınca ulaşılmak istenen hedefin güncel politik çıkarları çok aşan, devleti yeniden yapılandırmayı hedefleyen yönlerinin bulunduğunu görebiliyoruz.
Hatırlanacağı üzere Erdoğan sahneyi “İç cepheyi güçlendirme” ile açmıştı, Bahçeli de bunun pratik adımlarını atmaya memur edilmiş durumda. Erdoğan’ın bu konuda ciddi bir güven kaybına uğramış olduğu ve bir inandırıcılığının olmayacağı dikkate alındığında neden Bahçeli sorusu da yanıtını buluyor. Bu yetki ve sorumluluğu alan Bahçeli bilinen ve pek çok çevrede “şok” etkisi yapan açıklamalarını böylece yapmaya başladı. Bazılarını “yeni süreç” olarak adlandırdığı ve TUSAŞ saldırısından sonra bitti mi dedikleri gelişmelerin ardında Bahçeli salı günü “Sözlerinin arkasında olduğunu” yeniden ilan etti.
Bahçeli son grup toplantısında Meclise çağırıp, kayıtsız şartsız teslim olduğunu açıklamasını istediği Öcalan’ın -bugüne kadar direnen Öcalan bunu niye yapsın ki- Meclise çağırılmasına karşı çıkanlara şöyle sesleniyor: “Öcalan İmralı'da yatıyor ama DEM grubunda 57 Öcalan gölgesinin ayakta olduğunu neden görmüyorsunuz? Neden itiraf edemiyorsunuz? 1967'den bugüne devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ters bakan 339 bölücü milletvekilinin Meclis çatısında görev aldığını size nasıl anlatalım?” Böylece demokratik Kürt siyasetinin temsilcileri toptan bölücü ve terörist ilan ediliyor. Bütün bunlarda yeni bir şey yok. Bahçeli bunları zaten sıklıkla dile getiriyordu. Bahçeli’nin Erdoğan sevgisi de yeni değil, çok önceden onu zaten Türkiye Yüzyılı’nın önderi olarak adeta yeni “başbuğları ve ebedi başkan” olarak ilan etmişti.
Peki yeni olan ne? Çözüm, kardeşlik, barış sözlerini tekrarlayarak oynadıkları paspal oyunda yeni ne var? Yeni olan şu sözlerde gizli: "Milli hedefimiz, tıpkısının aynısıyla Osmanlı barışına benzer bir Türk barış kuşağının kale duvarları gibi etrafımıza çekilmesi, Türk coğrafyalarının ve insanlığın tam bir huzura kavuşmasıdır. Bunun için şimdiden kollar sıvanmalıdır… CHP liderinin Türk’ü ziyaret etmesine yanıt olarak- sağlık sorunları olan, Kürt ağası Sayın Ahmet Türk'ün istismar edilmesi İmralı ile DEM Parti arasına çomak sokma sinsilikleri CHP'nin başını çektiği kara kampanyanın dış bağlantılı mahsulüdür."
Tarihsel olarak Osmanlı üzerinden Kürt ağalığına bağlanan bu sözlerin anlamı ne olabilir? Osmanlı’nın geçmişi Yavuz’a ve İdris-i Bitlisi’ye dayanan tarihiyle Kürt egemen çevreleri ile anlaşma ve ittifak yaptığı, göreli bir özerkliği tanıdığı biliniyor. Kürtlerin Kurtuluş Savaşı’na katılımı ve desteği de sonradan tutulmayan sözlerle sağlanmış ama Cumhuriyet Kürt ağaları ve üst sınıflarının önemli bir bölümünü payanda yapmayı başarmıştı. Ama bu kez söz konusu olan Osmanlı döneminde olduğu gibi göreli bir özerklik değil, milli ve üniter devlete boyun eğdirme idi. Ama Kürt ulusal mücadelesi yaklaşık son 40 yılda önemli bir uyanış içine girdi ve gelişme sağladı. Sadece Kürt halk yığınları değil, Kürt üst sınıfları içerisinde de ulusal bilinç ve uyanışın, demokratik istemlerin geliştiğine tanık olundu. Devletle doğrudan iş birliği yapanların ise zaten tutumlarında bir değişiklik olmadı. Değişiklik ulusal demokratik bilincin gelişmesi, mülk sahibi üst sınıflar arasında da bu gelişmenin ciddi etkiler yaratmış olması oldu.
Ahmet Türk de işte bu gelişmenin sembolü ve temsilcilerinden birisi olarak görülüyor. Yani Kürt üst sınıfları içinde hem ulusal hem de demokratik bir bilincin gelişmesinin somut bir temsilcisi. Yani Ahmet Türk, Bahçeli’nin özlediği, “Senin yerin benim yanım” demeye çalıştığı “Kürt ağası” profiline hiç uymuyor. Şimdi bu kesimlere devlet, Devlet Bahçeli’nin ağzından ‘Demokrasi ve eşitlik taleplerinden vazgeçin, sizinle yeni ve gerici bir anlaşma yapalım, bölgedeki Kürtler üzerinde de egemenlik kurmamıza yardım edin, böylece sizi bünyemize kabul edelim, Kürt halkını da kendi kaderine bırakın’ diyor. Teklif edilen bu. Kabul edilmezse hepsine terörist ve bölücü damgası vurulacak. Kürt ulusal hareketi maddi sınıf gerçekliğini ve onun yarattığı bölünmeleri şimdiye kadar geri plana itebilmiş, “Kürtlük bilinciyle ulusal birliği” korumayı büyük ölçüde başarmış bir hareket. Şimdi darbe tam buraya vuruluyor ve hareketlenmiş olan üst sınıflara gerici bir birlik önerilirken, halka demokrasi ve eşitliğin yolu, demokratik siyaset yolu kapatılmış oluyor. Plan bu. Böl ve yönet. İşte burada sorun Erdoğan ve Bahçeli’nin güncel çıkarlarını da içerip aşıyor, yenilenmek istenen stratejik bir devlet politikasının uzun vadeli unsuru haline geliyor.
Şimdi soru şu: Bu planın yaşam bulma ve uygulanma şansı var mı? İki temel nedenden dolayı bu planın uygulanma imkanı yok. İlk neden doğrudan Kürt hareketinin içinden geliyor. İlk olarak: Kürt halkı zengin bir mücadele deneyimine, bu deneyimin kazandırdığı politik olgunluğa ve kararlılığa sahip bir halk. Taleplerinden ve mücadelesinden vazgeçmesi düşünülemez. İkinci olarak: Kürt hareketine ve mücadelesine önderlik eden sınıflar üst sınıflar değil, aydınlanmış ve eğitimli nitelikleri ile Kürt küçük burjuvazisi diyebileceğimiz kesimler. Bunların ulusal ve demokratik bilinçleri demokrasi ve eşitlik konusunda tutarlı ve kararlı bir özelliğe sahip. Hareketin söndürülmesine izin vermeyeceklerdir. Üçüncü temel neden ise: Son kayyım olayının da bir kez daha gösterdiği gibi, diktatörlüğe ve tek adam yönetimine karşı demokrasi için, hak ve özgürlükleri kazanmak için Türk ve Kürt demokratik mücadelesinin birlikte yürüme eğilimi güçleniyor ve gelişiyor. CHP yönetiminin şimdilik olumlu tutumu da bu eğilimi güçlendiren bir etki yapıyor. Bu nedenle söz konusu plan sadece mücadeleye yönelen Kürtlere ve Türklere iktidarın uygulayacağı terör ve zorbalığın ağır baskısıyla, o da kısa vadeli olarak uygulanabilir.
Peki Kürtler ve Türkler arasında demokrasi ve eşitlik için, özgürlükler için mücadeleyi bırakma eğilimi var mı? Yok. Aksine bütün siyasi ve ekonomik koşullar Kürt ve Türk işçi ve emekçilerini, demokrasi için, demokratik hak ve özgürlüklerin elde edilmesi, az çok insanca yaşayabilecekleri ekonomik koşuların sağlanması ve bu iktidarın yıkılması için birlikte mücadele etmeye, ortak, kardeşçe yaşayabilecekleri bir gelecek inşa etmeye zorlamaktadır. Emek, demokrasi ve barış güçlerinin mücadele cephesini netleştirmeye ve bu cepheyi genişletmeye ihtiyaçları var. Geleceğin nasıl şekilleneceğini bu yönde verilecek mücadelenin başarısı belirleyecektir. Diktatörlükle yönetilen bir cumhuriyet değil, halkların eşitliği temelinde demokratik bir cumhuriyet kurmanın, oradan daha ileriye gitmenin yolu buradan geçiyor.
- Değişimin zorunluluğu 03 Ocak 2025 07:15
- 'Zaferden' işçiye düşen 27 Aralık 2024 05:25
- Seyredecek misiniz? 20 Aralık 2024 05:42
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- Muhalefet sorunu 11 Ekim 2024 05:27