Trump Pandora’nın kutusunu açtı, Avrupa panikte
Fotoğraf: Fatih Aktaş/AA
ABD’de salı günü yapılan seçimlerde Donald Trump ve partisi Cumhuriyetçilerin her alanda Demokratları açık arayla ezmesi, Avrupa için kelimenin tam anlamıyla hezimet oldu. Joe Biden’ın çekilmesinden sonra Kamala Harris’in ilk hafta yakaladığı havanın etkisiyle Demokratların kıl payıyla da olsa yeniden başkanlığı kazanacağı, bunun da transatlantik ilişkilerde bir değişime yol açmayacağından hareket ediliyordu.
Ama tam tersi oldu.
Avrupa ile ilişkilere tamamen “kâr-zarar” üzerinden bakan, ABD sermayesinin çıkarlarını kısa zamanda korumayı önceleyen Trump’ın açık farkla kazanmasıyla panik havası başladı.
Almanya’da Rusya ve Çin ile ilişkileri keserek ABD’ye yedeklenme politikasını yapanların başında koalisyon hükümetinin ortakları Yeşiller ve FDP geliyor. Liberal demokrasinin, otoriter rejimlere karşı insan hak ve özgürlüklerin savunuculuğuna soyunan bu kesimler ABD’de başka bir otoriter, aşırı sağcı başkanlığı kazanınca frene basmak zorunda kaldılar. Bunu yapanların başında Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock geliyor. Diplomatik de olsa Trump’ı zaferinden ötürü kutlayan Baerbock, Almanya-ABD ilişkilerinin köklü geçmişi olduğunu ifade ederek Trump’a rağmen ilişkilerin devam edeceğini söyledi. Benzer bir açıklamayı Başbakan Olaf Scholz da yaptı. Dün başlayan AB zirvesinden de benzer bir mesajın verilmesi muhtemel.
Toplam açısından bakıldığında Trump’ın kazanma olasılığı olduğu halde, Biden yönetimi ve Avrupalı müttefiklerinin Ukrayna’da müzakere konusunda bir ilerleme sağlamadığı söylenebilir. Her fırsatta ABD’nin Ukrayna’ya vereceği askeri ve mali yardımı keseceğini söyleyen Trump, 20 Ocak’ta görevi resmen devraldıktan sonra muhtemelen dış politika açısından dokunacağı ilk alan Ukrayna olacak.
Alman basınındaki bu nedenle Trump’ın seçilmesinin Ukrayna için çok olumsuz bir tabloya yol açacağı yorumları yapılıyor. Bundan çıkarılan sonuç ise kısa zamanda bir müzakere masası kurmak yerine Avrupa’nın askeri harcamalara daha fazla bütçe ayrılması oldu.
Ukrayna savaşını ve sınırsız askeri desteği savunan Yeşiller ve FDP’den siyasetçiler iki gündür “Avrupa’nın, özellikle de Almanya’nın daha fazla sorumluluk üstlenmesi” çağrısında bulunuyorlar. Trump’ın seçilmesiyle Avrupa’nın güvenlik sorunu oluşmaya başladığını propaganda ederek, Almanya’nın Avrupa’nın liderliği ve güvenliği için silahlanmaya devam etmesini istiyorlar.
“Önceden ne yapacağı kestirilemeyen başkan” olarak adlandırılan Trump’a karşı Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlaması gerektiği, Rusya’nın tehditlerine karşı yanıt verilmesi yönünde yapılan açıklamaların özünü, Avrupa’da askeri harcamaların öncesinde göre artırılması oluşturuyor. Daha doğrusu bugüne kadar savaş ve militarizm sözcülüğü yapan bu kesimler, şimdi Trump’ın seçilmesini Avrupa’daki savaş endüstrisi için fırsata çevirmenin peşindeler. ABD’nin Ukrayna savaşına desteğini kesmesi durumunda Avrupa’nın savaşı nasıl sürdüreceği en belirsiz konulardan. Bu süreçte Avrupa’nın her bir ülkesinde var olan savaş karşıtı hareketler ve eğilimler, hükümetleri daha fazla zorlamaya başlayacak. Savaşta ısrar eden liderler ve partiler Avrupa’da da tıpkı ABD’de olduğu gibi kaybedecek.
Trump’ın seçilmesi elbette Ukrayna’da savaşın sürmesini isteyen bütün güçlerin elini zayıflatmış, Rusya ve Putin’i ise güçlendirmiştir. Son haftalarda Donbas’ta ilerleyen Rusya muhtemel bir müzakere masasına eli güçlenmiş halde oturacak.
Trump’ın seçilmesinin Avrupa’da yarattığı bir diğer panik de ekonomiye dair. ABD pazarını Avrupa ürünlerine kapatma adına yeni gümrük vergileri ilan etmesi, özellikle Alman ekonomisinin etkileneceği az çok görülebiliyor. Ekonomideki durgunluk ve gerilemenin siyasi alanda çalkantılara yol açacağını söylemek için ise kahin olmaya gerek yok. Almanya’daki koalisyonun dağılması ise an meselesi...
Trump’ın seçilmesiyle birlikte genel olarak dünya ve tek tek ülkeler hızla Weimar Cumhuriyeti yıllarına dönüşecek. Kasım 1918 devriminden sonra Almanya’da sosyal demokratların öncülüğünde kurulan Weimar Cumhuriyeti’nde ekonomi ve siyasi alanda yaşanan krizler siyasi istikrarsızlığa yol açmıştı. Bu koşullarda halkın, işçi sınıfının gelecek korkusu ve endişesini kullanan faşistler bir taraftan siyasi cinayetlerle toplumu sindirirken diğer taraftan hızla örgütlendiler. 1929’deki ekonomik krizin de tetiklemesiyle faşistler iktidarı almıştı.
Dünyanın içinden geçtiği süreç pek alanda istikrarsızlığı içinde barındırıyor. Hızla karanlığa sürüklenen emekçi sınıfların 1920’li yıllara göre en büyük dezavantajı, ortada ne Ekim Devrimi ne Sovyetler Birliği ne de güçlü komünist partiler, antifaşist cepheler var. Her geçen gün daha fazla barbarlaşan kapitalist-emperyalist sisteme, faşist parti ve liderlere karşı tek panzehir ise tarihin birikiminden yararlanarak işçi sınıfını kazanarak güçlü örgütler kurarak bir çıkış adresi göstermektir. İşçi sınıfını kazanan tarihin hızını ve yönünü belirliyor. Avrupa’da işçi sınıfının son yıllarda ekonomik nedenlerle aşırı sağa oy verdiği biliniyor. ABD seçimlerinde de aynı tablo görüldü.
İşçi sınıfı antifaşitler, sosyalistler ve komünistler tarafından yeniden kazanılmadığı takdirde bugün Trump’ın yarın başkasının temsil ettiği “karanlık dünya” her bakımdan insanlık için felaket olacaktır.
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12
- 5 maddede ABD seçimlerinin Avrupa’ya etkileri 03 Kasım 2024 04:30
- 'Ekonomi mucizesi' Almanya'ya ne oldu? 01 Kasım 2024 04:48
- Almanya Rusya’ya karşı karargah oluyor 25 Ekim 2024 04:17
- Almanya-Türkiye ilişkileri: Yeni bir başlangıç mı? 18 Ekim 2024 04:50
- Biden'ın ertelenen Almanya ziyareti ve Ukrayna senaryoları 11 Ekim 2024 04:19
- Savaş döngüsü, barış umudu 04 Ekim 2024 04:32
- BM’nin mecalsiz hali, çelişkiler ve savaş planları 27 Eylül 2024 06:08
- İsrail Batı’nın desteğiyle savaşı bölgeye yayıyor 21 Eylül 2024 05:51
- Almanya'nın Orta Asya hamlesi tutar mı? 20 Eylül 2024 04:09
- Almanya'da mülteci düşmanlığı yarışı 13 Eylül 2024 05:22