09 Kasım 2024 04:16

İşçi sınıfına ihanetin bedeli

ABD'de Demokratların Başkan adayı Kamala Harris'in Atlanta mitingi

Fotoğraf: Nathan Posner/AA

Paylaş

Kırk yılı aşan bir süredir sağa kaymakta olan Demokratlar, cinsiyet politikası dışında tüm konularda daha da sağa kayarak girdikleri 2024 seçimlerinde tarihi bir mağlubiyet yaşadılar.

Demokratların stratejisinin belkemiği, eğitimli, beyaz, üst-orta sınıf kadınların oylarını Cumhuriyetçilerden çalmaktı. Trump’ın cinsel tacizciliği kadar Cumhuriyetçilerin kürtaj karşıtlığına güvendiler. Ancak söz konusu kadınların ciddi bir kısmı, on eyalette yapılan kürtaj referandumlarında muhafazakarlara karşı oy kullanırken, diğer tüm konularda Cumhuriyetçi Partiyi ve Trump’ı desteklediler.

Seçim gecesi, liberal televizyon kanallarının sunucuları ve yorumcuları büyük bir hevesle üst-orta sınıf mahalleleri dakika dakika takip ettiler. 2022 ara seçimlerinde Demokratlara mevzi kazandıran bu dinamiğin tekrar belirleyici olacağını umuyorlardı gerçekten. Yedi kilit eyaletteki işçi oyları, bu yanıltıcı fantezinin gölgesinde kalmıştı.

Oysa 2016’da Trump’a giden hatırı sayılır düzeyde bir işçi oyu, Trump’ın dört sene boyunca işçiler için hiçbir şey yapmamasına tepki olarak 2020’de Biden’a gitmişti. Demokratlar isteselerdi bu oyları koruyabilirlerdi. Neden istemediler o halde?

Demokratik Parti, 1930’lardan 1980’lere kadar üst-orta sınıf profesyonellerle sendikalı işçiler arasında bir ittifak olarak şekillenmişti. Parti, 1980’lerden itibaren peyderpey işçi sınıfına sırtını döndü. 2010’larda, gündemin gelir ve servet eşitsizliklerine kayması, Demokratlara kendilerini yeniden tanımlama fırsatı verdi. Ancak yıllar içinde yüzünü tamamen borsaya dönmüş olan parti, ciddi bir emek hattının kurulmasına katkıda bulunmayı bırakın, kendi bünyesindeki emek eksenli siyasetçileri yıpratmak için bir hayli çaba sarfetti.

Trump ve çevresindekiler, bu boşluğu görüp “İşçilerin asıl partisi biziz” mesajı vermeye başladılar. Ancak bu mesajın altı, somut uygulamalarla doldurulamadı. Cumhuriyetçi Parti sağlam bir sermaye partisi. Trump’ın kendisi de, partinin dışından gelmesine rağmen, siyaset değil iş dünyası kökenli sonuçta.

Tüm bunlara rağmen işçi sınıfının (Çoğunluğu olmasa bile) azımsanamayacak kadar kalabalık bir kesimi her geçen yıl Cumhuriyetçilere daha çok ısınıyor. Trump düzenli iş ve refah getiremeyecek olsa da beyazların üstünlük hissini, azınlıkların da erkeklik gururunu okşayarak oy devşirmeyi başarıyor.

Yine de bu oyların kemik muhafazakar oya dönüşmesi zor. Cumhuriyetçi Parti ne kadar “Artık işçi sınıfının partisi biziz” dese de gümrük vergileri bahsi dışında düz serbest piyasacı bir rotada diretiyor. Dolayısıyla işçi oyları 2028’te tekrar Demokratlara kayabilir. Fakat Demokratlarda da bu oyları tutacak kapasite yok. Biden’ın performansı, bunu net olarak gösterdi.

Biden idaresinin ilk iki yılında hem meclisi hem senatoyu elinde tutan Demokratik Parti, çalışma hayatını ve sınıfsal dengeleri kökten değiştirecek yasalara imza atabilirdi. Bu yöndeki çabaların önünü, görünürde Kyrsten Sinema ve Joe Manchin gibi senatörler tıkadı. Ancak Biden ve çevresindekiler de ağırlıklarını koymadılar. Topu topu iki kişinin tüm süreci baltalamasını seyrettiler uzaktan. El altından desteklemiş bile olabilirler, bilmiyoruz.

Biden sonradan emeklilik fonları gibi bir iki mesele üzerinden sendikaların gönlünü aldı bir parça. Grev gözcülerinin arasına katılan nadir başkanlardan olması da biraz yankı yarattı. Emek hareketinin görece sol kanadında olan birçok önder, bu gelişmelere istinaden kuvvetli bir Demokratik Parti taraftarı kampanya yürüttüler. Ancak salı gecesi anladık ki bu his daha çok yöneticilerle sınırlıymış. Tabanda çok yankı bulmamış. Televizyon kanalları, Wisconsin gibi kilit eyaletlerden başlayarak, sendikalı ev hanelerinin yüzde ellisinin Trump’a oy verdiğini açıkladı. Ertesi iki gün yayımlanan araştırmalar da ülke çapında sendikalı işçilerin bir kısmının, yöneticilerine kazan kaldırarak Trump’a oy verdiğini gösteriyor. Bazı veriler, Demokratların 2024’te sendikalılardan 2020’ye göre bir parça daha fazla oy aldığını gösteriyor olsa da, Cumhuriyetçiler Demokratları genel olarak yakalamış durumda. Sendikalı olmayan işçiler arasında Trump Harris’e fark atmış olabilir, daha fazla veri açıklandıkça göreceğiz.

Bu vahim tabloda dört yıl işçiler için bir şey yapılmamış olması kadar, bayrağın Biden’dan Harris’e geçmesinin de payı var. Doğru, Biden yaşından ve gaflarından dolayı halkı bayağı yabancılaştırmıştı. Ama onun yerini Harris’in alması, bazı gençlerde ve üst-orta sınıf kadınlarda yarattığı etkiyi, işçi sınıfı üzerinde yaratmadı. Tam tersine, Harris, Biden’a göre emekle ilgili meseleleri iyice rafa kaldırdı. Partiyi iyice sermaye partisi haline getirdi.

Demokratik Partinin yirminci yüzyıla damgasını vuran liberal-emek koalisyonu hiçbir zaman emeğin önderliğinde değildi. Sosyalist ya da antiemperyalist de değildi. Ancak işçi sınıfının sendikalı olan kesimine refah kadar onur da kazandırmıştı. Liberaller 1980’lerden beri bu ittifaka ihanet halindeler. Dünyayı zaten yok ediyorlardı, neoliberal siyasetleriyle birlikte kendi ülkelerini de yok etmeye başladılar. Son yıllarda katmerledikleri ihanet, ülkenin tükenişini hızlandıracak bir yönetimi iş başına getirdi sonunda. Beter olsunlar da diyemiyorum, çünkü Trump yönetimi (Serveti elinde tutan bir avuç insan dışında) tüm dünyanın canını yakacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa