11 Kasım 2024

Aile sağlığı merkezi ticaret merkezi olmasın grevi

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Son yıllarda iktidarın “sağlıkta devrim” söylemi duruldu.

Yerini, mesela, eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun “yenidoğan çetesi” davasından paçayı kurtarma çabası aldı. Hastanesi kapatıldı.

Sağlık sisteminden memnun olan yok.

Özel hastanelere para ödeyen vatandaş soyulmaktan, ödeyemeyen de devlet hastanesinin çilesinden yıldı.

Üç-beş dakikaya sıkıştırılmış randevudan ne doktor ne de hasta bir şey anlıyor.

Hükümet yıllardır “kuyrukları bitirdik” derken, hastalar randevu alamadığı için girecek kuyruk bile bulamıyor.

Kimse eskisi gibi sabahın beşinde hastaneye gidip 10 saat sıra beklemiyor, artık dijital alemin sunduğu olanakları kullanıp hastaneye gitmeden 10 ay sıra bekliyor.

Sağlık sisteminin saymakla bitmeyecek onlarca sorunu içinde Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları 5-7 Kasım 2024’te üç gün boyunca grevdeydi.

GARİP BİR PERFORMANS

Grevin temel nedeni, birikmiş sorunların yanı sıra, Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı ve 1 Kasım 2024 itibarıyla uygulamaya koyduğu Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik idi.

Yönetmelik aile hekimlerine çok sayıda performans hedefi getirdi. Çoğunun halk sağlığına katkısı olmadığı gibi hekim özerkliğine müdahale anlamı da taşıyor.

Örneğin, hastaya mide koruyucu, ağrı kesici, antibiyotik gibi ilaçların yazılması sınırlandırılıyor. Eğer hekim bu ilaçları il ortalamasının üstünde yazdıysa ücretinden kesilecek. Ancak, burada bir mantık hatası var. Çünkü, matematik gereği hekimlerin bir kısmı ortalamanın üzerinde olmak zorunda. Olmaması imkânsız. Belki yarısı, hatta daha fazlası bile ortalamanın üstünde kalabilir. Dolayısıyla düzenleme ile hekimlere kaçınmaları mümkün olmayan bir ceza sistemi getiriliyor.

Aile hekiminin listesindeki bir vatandaş 6 aydan fazla ASM’ye gitmezse yine aile hekiminin ücretinden düşüyor.

Yönetmelik “günde 75 muayene yapma” kriteri getiriyor. Böylece beş dakikalık muayene ile hiçbir hastaya doğru düzgün sağlık hizmetinin verilemediği sistem daha da perçinleniyor.

Eğer hekimin listesindeki bir vatandaş, mesela poliklinik hizmeti almak üzere yılda 7 kereden fazla devlet hastanesine giderse, yine aile hekiminin ücretinden kesinti yapılıyor.

Bütün bunlar mantıksız gibi ama AKP hükümetiyle başlayan aile hekimliği sisteminin genel çerçevesi ile gayet uyumlu.

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM DEĞİL YIKIM

Hatırlayalım, aile hekimliği modeli, IMF’yle birlikte belirlenen ve 2003 yılında açıklanan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bileşenlerinden biri. Programdaki, ismiyle gönülleri fetheden, “Yaygın, Erişimi Kolay ve Güler Yüzlü Sağlık Hizmet Sistemi” başlığı altında üç unsur sayılmıştı:

  • Güçlendirilmiş Temel Sağlık Hizmetleri ve Aile Hekimliği,
  • Etkili, Kademeli Sevk Zinciri,
  • İdari ve Mali Özerkliğe Sahip Sağlık İşletmeleri.

Aile hekimliği 2005 yılında Düzce’de pilot uygulama olarak başladı, 2011 yılında tüm ülkede uygulamaya girdi. Sevk zinciri sistemi önce denendi, sonra vazgeçildi.

Son başlıktaki “idari ve mali özerklik”, kulağa pek sempatik gelse de klasik bir özelleştirme/ticarileştirme formülü.

Aile sağlığı merkezleri “mali özerklik” adı altında, kendi giderlerini karşılayan ticari birimler olacaktı.

Peki, bu birimlerin geliri nereden gelecek?

Biraz katkı payı, biraz kapsam dışı, yavaş yavaş fiyatlama ile “müşterilerden”, yani halktan…

Elbette, şimdilik durum tam olarak böyle değil. Ancak yarısı yapıldı. Giderler kısmı ticari mantıkla yürütülüyor.

Örneğin aile hekimi, binanın kirasını ödemekle mükellef.

Mekân, özel şahıstan kiralandıysa emlakçı ya da manav gibi stopaj da ödemeli.

Muhasebe işlemleri için dışarıdan muhasebe hizmeti almalı.

Binanın tadilatı, boyası, ısınması, kapı-pencere arızası, koltuğu, masası, kalemi, kâğıdı, bilgisayarı…

Tuvaleti, taşması, sabunu, havlusu, paspası, temizliği…

Elektrik, su, telefon, internet temini ve arızaları…

Ve dahası…

Aile sağlığı merkezindeki yardımcı sağlık personelin ücreti, SGK’sı, tazminatı…

Saymakla bitmeyecek iş ve gider yükü aile hekiminin üzerinde…

Hepsini, aile hekimi aldığı “cari ödeme” kapsamında ödemek zorunda.

Ama cari ödeme hayatla uyumlu değilse ne olacak? Mesela kiralar %100 artarsa…

Eee, ne de olsa “mali özerk”.

Yetmiyorsa kapanır.

Olan da budur. Aile sağlığı merkezleri kapanıyor. Açık gözüken birimlerde doktor yok.

İşte ticarethane mantığı budur.

Bu akla ziyan sisteme kolay kolay doktor bulunamıyor. Aile hekimleri yıllardır isyanda.

Üstüne bir de yönetmelik gelince… Maliyetleri kısmak için üst üste kesintiler, performans kriterleri…

Grevin nedeni de bu sistemin kendisi.

BU G(Ö)REV HEPİMİZİN…

Bugün sağlıkta egemen olan yaklaşım “halk sağlığı” değil “ticaret sağlığı”dır.

Sağlık emekçilerinin talepleri hiç de iddia edildiği gibi “ücretlerimiz artsın” ile sınırlı değildir. Sağlık örgütlerinin grev kapsamında dile getirdiği beş talep içerisinde başta gelen talep şudur: “Kamusal bir hizmet olan birinci basamak sağlık hizmetlerinin ve tıbbı donanımı ve aile sağlığı merkezleri kamu tarafından sağlanmalıdır.”

Bir diğer talep: “Halkımıza nitelikli bir sağlık hizmeti sunabilmemiz için yeterli zaman ve olanak sağlanmalıdır. Koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelendiği ve ekip anlayışını gözeten bir sistem inşa edilinceye kadar Aile Sağlığı Merkezi sayısı hekim başına 2.000 nüfusu aşmayacak şekilde artırılmalıdır.”

İşte bunlar, kamusal, nitelikli ve erişilebilir sağlık için aile sağlığı merkezi çalışanlarının acil taleplerinden bazıları.

Elbette hükümet sessiz.

Ama daha önce sağlıkçılar, hükümete birçok konuda geri adım attırmayı başardı.

TTB açıkladı: Hekimler, yönetmelik geri çekilmezse, 2-6 Aralık 2024 için yine g(ö)reve hazırlanıyor.

G(ö)rev sadece hekimlerin ve sağlık emekçilerinin değil…

Sağlığı ticari mantıkla yürüten bu sistem içinde, yeni doğan bebeklerin ilk çığlıkları, bakanın eline sıkıştırdığı parayı “ben dilenci değilim” diyerek iade eden kanser hastası Dilek Özçelik’in haykırışı, kulaklarımızdan hiç eksilmesin.

Eksilmesin ki görevimizi unutmayalım.

Evrensel'i Takip Et