13 Kasım 2024 04:59

Arz-ı Hâl

Görsel: DALL-E/İsmail Gökhan Bayram/Evrensel

Paylaş

Ben bir siyasetçiyim ve bütün siyasetçiler yalan söyler…

Evet fark ettiğiniz gibi Epimenides Paradoksunu siyasete uyarladık. Bence tam olarak böyle bir durum söz konusu son dönem Türkiye siyasetinde... Muhataplarınca çözülmesi istenen paradoks çözümsüzlüğü içinde taşımakta… Epimenides Paradoksunu paradoks yapan şey bir önermenin aynı anda hem doğru hem de yanlış olamayacağı ilkesini ihlal etmesi değil mi…

Biraz açalım, eğer "Tüm siyasetçiler yalancıdır." önermesi doğru kabul edilirse kendisi de siyasetçi olan kişinin yalancı olması gerekir. Eğer söz konusu siyasetçi yalancıysa, tüm söyledikleri gibi, "Tüm siyasetçiler yalancıdır." önermesinin de yanlış olması gerekir. Doğru söylediğine inanılırsa yalan söylediği anlaşılır.

Eğer "Tüm siyasetçiler yalancıdır." önermesi yanlış kabul edilirse kendisi de siyasetçi olan siyasetçinin doğru söylüyor olması gerekir. Şu hâlde "Tüm siyasetçiler yalancıdır." önermesi doğru olmalıdır. Yine çelişkili bir sonuç çıkar. Ama bir önerme hem doğru hem de yanlış olamaz.

Bu açık paradoks hareketsiz bırakır.  

Ama doğruluk değeri ikiden fazla olan durumlar da söz konusu olabiliyor modern mantıkta. N sayıda olabiliyor doğruluk değeri ama çok kafa karıştırmamak için doğru ve yanlışın yanına bir de belirsizi ekleyebilir ve üçe çıkarabiliriz mesela. “Yarın güneş açacak.” önermesi gibi. Bugün için belirsiz olan, doğruluğunu ancak yarın görebileceğimiz tip önermeler. Paradoks içeren önermeler belki daha kesin ama bir o kadar çözümsüzken belirsizlik değerini alan önermeler belki daha muğlak ama daha ümitvar değil mi... Bu tarz önermeler üçüncü hâlin mümkünlüğüne işaret etmiyor mu?

Belirsizliği azaltmayı ne mümkün kılabilir? Şüphesiz beklentiler. Peki beklenti nasıl oluşur? Birincisi geçmişe bakılır, örneğin güneş her sabah doğuyorsa yarın da doğmasını kesine yakın bir olasılıkla beklersiniz. Ama geçmişin verileri belirsizliği artırabilir de… “Yarın deniz çok güzel olacak.” önermesi mesela tarihsel verilere dayalı olarak tutarlı bir tahmine imkân veremeyebilir. Dolayısıyla beklentinin gerçekleşme olasılığı nispeten düşük görünür.

Ama bazı durumlar vardır, beklentiler belirsizliği azaltma yolunda işe koyulabilir. Bu geçmişe değil geleceğe bakmayı ön gerektirir. Beklentiler inşa edilir, oluşturulur, ortaklaştırılır böylelikle belirsizlikler de azaltılabilir. Belirsizliği azaltacak unsurların başında gelen, belki de en önemli husus önermenin içindeki terimlerin anlamına yöneliktir. Bu durum aynı şeylerden aynı şeyleri anlamamızı sağlar. Bu terimsel/kavramsal ortaklaşma önermenin belirsizliğini de azaltacaktır. Yarın gökyüzü mavi olacak dediğimizde mavinin ne olduğu üzerinde anlaşmanın belirsizliği azaltacağı gibi.

Mantık doğru düşünmenin bilimidir. İnsan niçin düşünür? Aristocu bir yanıt verelim, bilmek için. Peki bilmek doğru davranmayı beraberinde getirir mi (doğruyu burada insanlığı mutlu kılan olarak ifade edersek), tarih yanıtı hayır olarak veriyor. Ama bilmek doğru davranmak için bir şans verir, bunun güç ve irade ile birleşimi ise onu mümkün kılabilir. Bu ise önemli bir yanıyla siyasetin konusudur. Anlaşılan toplumsal iyilik, mutluluk, barış ile doğru düşünmeyi birbirine bağlayan zorunlu bir yol söz konusu.

Ancak bu yolun olmazsa olmazları var. Bütün mesele bunların iyi anlaşılmasıdır. Bunlar Mantığın temel ilkeleridir.

  1. Özdeşlik: Yani A, A’dır. Meselenin en önemli boyutlarından biri budur. A’nın A olduğunun kabulü
  2. Çelişmezlik: A, A olmayan olamaz. Diğer bir deyişle bir şey sadece kendisidir, kendisi olmayan olamaz.     
  3. Üçüncü hâlin imkansızlığı hâli, neyse ki çok değerli mantık uygulamaları bu ilkenin zorunlu olmadığını ortaya koymuştur. Bu durumda A ile A olmayan arasında üçüncü bir hâl mümkündür.

Bu hâl ise şüphesiz o hâl değildir…

İşte hâlimiz de bu minval üzredir, hem Turgut da Uyar…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa