14 Kasım 2024 04:52

Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi?

Be ziman jiyan nabe yazılı döviz ve kalem tutan çocuklar

Fotoğraf: MA

Paylaş

Devlet Bahçeli’nin DEM Parti yöneticileriyle tokalaşması ve ardı sıra Bahçeli, Erdoğan, Ö. Özel’in açıklamalarıyla birlikte ülke siyasal gündeminin ön sıralarına çıkarılarak “teröre karşı mücadele”, “dış düşman”, “iç cephe” ve Kürt sorunu kavramları merkezli tartışmanın bir özelliği de denebilir ki destek, tereddüt, kuşku ve karşı çıkış tutumlarıyla bağlı olarak çok geniş kesimleri kapsıyor olmasıdır. Bu tartışma kapsamında bir kez daha tanık olunan tutumlardan biri de “akla sağlık” diye tiye alınan türden, sorunu, zaten ulusal-siyasal varlığıyla yok sayma-inkar ve dolayısıyla da anayasal olarak da yasaklar ve ret kapsamında gösteren bir yaklaşımı ölçü göstererek, güya doğru şekilde açıklamaya çalışmaktır! Irkçı faşizan politikanın militan parti sözcülerinin yaklaşımını bir yana bırakalım. Neredeyse tüm toplumsal sorunları ama özellikle Kürtlerin ulusal talepli mücadelesini terör bağlantılı gösterme görevlisi kontrgerilla tetikçilerinin alçaklığını da. Ne ki güya laik ve sözüm ona demokrat olduğunu söyleyen kimilerinin yaklaşımı da akla ziyan ya da hatta teneke gürültüsünü andırır türdendir. Cumhuriyet'te makaleleri yayımlanan iki “oldukça demokrat” yazar (Ö. K. Öymen ve Sinan Meydan) bu yakıştırmayı haklı çıkaracak yazılar yazdılar.

Söylediklerine bakılırsa, Kürt sorunu olarak adlandırılan konu “yapay biçimde, AKP ve MHP’nin provokasyonuyla” ve yaşamsal önemdeki ekonomik-sosyal sorunların üstünü örtmek amacıyla “durduk yerde” gündeme getirilmiştir. İddialarına bakılırsa, “Cumhuriyet yurttaşları, laik-çağdaş kanunların önünde, her bakımdan eşittir. Öymen’e göre “Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm yurttaşları, etnik ve dinsel ayrım gözetilmeksizin Türk ulusunun özgür ve eşit bireyleridir.” Ve Meydan, “Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyetin kuruluş felsefesi, zaten din ve ırk farkı gözetilmeksizin Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının eşitliğini esas almıştır” demektedir. Söyledikleri bir diğer şey ise Kürt mücadelesinin temel taleplerinden biri olan “ana dilinde eğitim”in Türkiye’nin üniter yapısına ve Anayasa’ya aykırı olduğu;  “Üniter yapıya aykırı bir ‘Kürt sorunu’ndan söz etme”nin emperyalizme hizmet ettiğidir!

Öncesi bir yana son yüzyılın neredeyse tümüne yayılmış, kiminde biraz geriye düşmüş ve fakat Kürt uluslaşmasının düzeyi ile bağlı olarak süreç içinde belirginlik göstererek siyasal demokratik mücadele platformunun önemli bir talebi halini almış ana dili (Kürtçe ana dilinin yaşamın her alanında serbestçe kullanımı, eğitim dili olmasının önündeki engelerin kaldırılması vb.) sorununu dahi, yasakçı antidemokratik Anayasa’yı kanıt göstermek için kişinin şoven milliyetçi bir platformu esas alması gerekir. Ki zaten yapılan da budur!

Çok bilmiş bu iki yazar ve aynı düşüncede olan benzerleri, birkaç on milyonluk bir nüfusun ana dilinde eğitim görmesinin ya da hatta örneğin Türkçe, Kürtçe, Arapça gibi dillerin birlikte öğrenilmesi ve konuşma ve yazı dilleri olarak kullanılmasının “üniter yapıyı neden ve nasıl bozacağını açıklamıyor. Bir ezberi tekrarlamayı, fikri gelişmeye katkı sanıyor, yasakçılığı, antidemokratik gerici anlayışları sahiplenmesi marifet sayıyorlar.

Üniter yapının bozulması ve bölünme hezeyanı -evet bir hezeyandır bu- ilkin Kürtlerin bölünmeyi değil ama ulusal hak eşitliği temelinde birlikte yaşamaktan yana olduklarını belki de bin kez açıklamış olmaları nedeniyle dayanaktan yoksundur. Ana dilinde eğitim ve dil yasağının kaldırılmasının ülkeleri bölmediğinin ise çok sayıda örneği var. Neredeyse yüz yıldır burjuva demokrasisinin örnek ülkesi gösterilen İsviçre’de kantonal sisteme bağlı birkaç dilin resmi dil olduğu; Fransızca, İtalyanca, Almanca öğreniyor, eğitim görüyor ve konuşuyor diye İşviçrelilerin bu ülkeyi konuşulan dile göre parçalamaya kalkışmadıkları da biliniyor.

Bölünme kaygısı taşıyanlar, özellikle de potansiyel tehdit halinde bölünme etkeni olabilecek çözümsüz sorunların varlığı durumunda, bu sorunların inkarına değil, çözümüne yönelmek durmundadır. Kürt sorunu, Öymen’in ileri sürdüğü gibi durup dururken gündeme getirilmiyor. Böylesi bir sorun olmasaydı, “bölücü örgüt” olarak gösterilen örgütler de olmazdı. Maddi dayanakları, sosyal politik ve iktisadi etken ve nedenleri olmayan hiçbir sorun toplumların tarihinde yüzyılı aşkın süre yer almaz. Akıllı bir ilkokul öğrencisi dahi artık bu muhakemeyi yapabilir. İnkar ve baskı çözüm olsaydı, sorun çoktan gündemden kalkmış olurdu. İktidar evet sosyal-ekonomik sorunların üstünü örtmeyi, dış güçler söylemiyle kitleleri yedeklemeyi ve Erdoğan’ın -Bahçeli tarafından açıkça dile getirildiği üzere- başkanlık koltuğunda oturmaya devam etmesini sağlamayı hedefliyor. Ne ki iktidardakiler de sizinkiyle benzer biçimde “Kürt sorunu diye bir sorun yoktur” demektedirler. Bu konuda ortak paydada buluşuyorsunuz. Ancak sorun ya da sorunlar yok denerek ortadan kalkmıyor. Varlığı devam ettikçe de ek sorunlarla birleşerek ve ek sorunlar üreterek sadece bağnaz inkarcılar için değil, halk kitleleri için de daha yıkıcı sonuçlara yol açıyor. Bir halkın ana dilini serbestçe öğrenmesi, ana dilinde eğitim görmesi, ana dilini hayatın her alanında kullanması temel hakları arasındadır. Dil eğitimi ve öğrenimi olanaklarının genişlediği günümüz koşullarında zor araçları ve yasaklarla ana dili eğitimi ve kullanımının engellenmesi daha da zorlaşmıştır. Bölünmelere yol açanın baskı ve yasaklar olduğunu gösteren bir hayli örnek ise yakın tarihe bakılarak görülebilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa