15 Kasım 2024 04:48

Arka taraf!

yngının çıktığı ev

Fotoğraf: Tezcan Ekizler/AA

Paylaş

Selçuk’ta en büyüğü beş yaşında beş çocuk yanarak öldü. Bu beş çocuğa izbe bir konduda bakmak için çöp konteynerlerinden atık kağıt, plastik, hurda toplayan anne, parasını almak için 20 dakikalığına evden çıkıp döndüğünde beş yavru artık yoktu. Devrilen elektrik sobası sonları oldu. Yoksulluğun kadınlara, çocuklara hayatı nasıl zindan edebildiğini gösteren tam bir Türkiye tablosu.

İstatistiklere, sayılara boğmayalım şimdi, dünkü Evrensel’de çocuk ve kadın yoksulluğuyla ilgili kara tablonun bilançosu var zaten. Bu sayılar emekçileriyle ayrı, çalışamayacak durumda olanlarla ayrı, çocuklarla ayrı, pazarlıklar yapan ve daima üste çıkan bir kurulu düzenin sürekli kadın ve çocuk öğüttüğünü gösteriyor. Eleştiriler bu düzenin bekçisi iktidarın üzerinden bedenleri teflonla kaplıymış gibi kayıyor. Ve daima ‘arka tarafta’ bizim bilmediğimiz bir şeyler olduğunu ima ediyorlar. Ya da açıkça şikayet edeni, eleştireni, mağdur olanı, hayatı kayanı suçluyorlar.

Özlem Zengin hamfendi de öyle yaptı. Söylediğine göre ‘bakanlığımız’ kaymakamlık üzerinden 110 bin 705 lira (!?) elektrik desteği vermiş, başka destekler verilmiş. Aile 118 kere ziyaret edilmiş, çocukların koruma altına alınması teklif edilmiş… Hamfendi sayıları yuvarlamıyor. 110 bin demiyor mesela, 120 demiyor… Çünkü asgari ücrete 17 bin artı 2 TL diye değer biçen iktidarın mensubu o. İkna kabiliyetini küsurata yüklüyor. Yetmiyor ama. O zaman, ‘Başka şeyler var… Aile içinde… Arka tarafta konuşalım’ diyor. Gerçeğin küsuru da ‘arka tarafta’, ailenin içinde. Kadın suçlu, hapisteki baba suçlu, çocuklarını devlet korumasına vermeyen annelik hali suçlu. ‘Dönüp dolaşıp para diyorsunuz’ diyebildiği herkes suçlu. Doğruyu bir Özlem hamfendi biliyor, susturucu takılmış sözler geliyor: “Bütün bu problemlerin olmasının sebebi, parasal sebepler mi! Değil, bunun altında başka sebepler var. Konuşalım, onları da arka tarafta size izah edeyim. Ailenin içerisinde olan başka problemler de var.”

Peki arka tarafa geçelim. Kanser hastası Dilek Özçelik derdini anlattığında kadına dilenci muamelesi yaparak para tutuşturan Bakan Erdoğan Bayraktar’ın vicdanı bu sözlerin de ortak paydasıdır. Çocuklarını pis okullara mecbur eden, velileri temizlikçiye, öğretmenleri gündelikçiye dönüştüren, okuyamaz yazamaz bir gençlik yetiştiren, çocuk emeğini MESEM’lerde sömüren, SMA’lı çocukların ailelerini her köşe başında yalvartan, okul yemeğini çocuklarına çok gören aynı vicdansızlıktan beslenir. Finans merkezlerini dolaşarak kendi kıymetli ekonomi asalaklarına hibe edeceği, vergilerini rahatlıkla silebileceği parayı dilenirken, ülkeye yatırım yapılsın diye New York’un devasa billboardlarına kendi reklamını yaparken de bilendi bu vicdansızlık. Bir de çalışabilir nüfusun işsizlik oranı yüzde 30’a, yoksulluk sınırı 65 bin liraya tırmandığında.

Beş çocuklu, yalnız bir anneyi suçlamak kolay. Sözde koruma altına alınan çocukların kötü muamele, istismar, beyin yıkama, şiddet ve her türlü kötülüğe maruz kalabilme ihtimalinin hiç de düşük olmadığı bir ortamda “Çocukları istedik, vermedi” deyip işin içinden sıyrılmak kolay geliyor. Oysa verseydi anneliğinin başka türlü kusurları olacaktı. Annelik her suçlamaya açık bir mazgal deliği çünkü. Neden arka arkaya beş çocuk doğurduğu, bakamayacağı çocuklara neden sahip olduğu, neden çocukları evde bıraktığı o arka tarafın mevzuları. Kusuru bol bir annelik mitini her dakika yeniden üreten Aile Bakanlığı, Diyanet ve öteki kurumlar kadını eğip bükmeye çalıştıkça malum parasal sebepler iktidarın korumaya çalıştığı aileyi ve içindekileri darmadağın ediyor, o ayrı.

Özlem Zengin hamfendinin uzvu olduğu iktidar bünyesi üzerine en çok ideolojik yatırım yaptığı aile ve çocuktan çürüyor. Sefaleti ahlakla sıvamaya, söylemle gizlemeye çalışan hiçbir söylemin, sayısal küsuratın faydası yok. Dönüp dolaşıp her şey paraya dayanıyor işte. Yani sosyal hakların budana budana sıfır virgül küsurata dönmüş olmasına, kadının ve çocuğun refah içinde yaşayabileceği maddi kaynakların yokluğuna. Biz ona para diyoruz, başka bir adı yok. Arka tarafta yokluk var işte; beş çocuklu bir anneyi çöpten artık toplamak zorunda bırakan o sefil düzen.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa