15 Kasım 2024 05:25

Gelişmelerin anlamı üzerine

Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: Mustafa Kamacı/TCCB

Paylaş

Peş peşe yaşanan politik gelişmelerin işaret ettiği olgular sadece tek bir anlama geliyor. Bu anlam, iktidarın demokratik muhalefete, demokrasi ve özgürlükler için verilen mücadeleye karşı gerici, faşist tedbirleri ve saldırıları yoğunlaştırdığı ve daha da yoğunlaştıracağıdır. Bahçeli’nin pişmanlık bildirgesi imzalanması teklifi ile hızlanan sürecin aslında bir hücum borusu olduğu anlaşıldı. İktidar kayyım atamaları, muhalif belediyelerin kıskaca alınması, gösterilen yaygın tepkilerle şimdilik geri çekilen etki ajanlığı saldırıları vb. ile yeni bir atağa geçti. Erdoğan yeni politik saldırıların sırada olduğunu ilan ediyor. Ekonomiye gelince: İşçi ve emekçi halka yaşamı zindan eden hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı, açlığı ve yoksulluğu daha da yaygınlaştırıp, etkilerini derinleştiriyor. Bütün bunlar olanca ağırlığı ile tüm halkın sırtına biniyor ve ülke, daha önce hiç yaşamadığı trajik sosyal olayların rutin haline geldiği bir süreci yaşıyor, gayriresmi görevliler gibi davranan mafya babaları kanaat önderi gibi ortalıkta dolaşıyor. Bu madalyonun bir yüzü.

Ama madalyonun bir de diğer yüzü var: İktidarın baskı ve terörüne rağmen işçi ve emekçilerin hak aramaya devam ettiği, mücadelesini sürdürdüğü görülüyor. Bu mücadeleler birleşik ve genel olmasa da mevzi ama kararlı bir biçimde sürüyor. Büyük sermayenin halkın yöresindeki ormanını, suyunu, toprağını talan etme saldırısına karşın, düne kadar devlet güçleri ile hiç karşı karşıya gelmemiş halk kesimlerinin jandarmanın, polisin karşısına dikildiğine şahit oluyoruz. Onlar ağacını, suyunu, toprağını, havasını korumak için çetin bir mücadeleye atılıyorlar. Tek tek işçi eylemlerinde ve mitinglerinde genel grev taleplerinin daha da yükseldiğini duyuyoruz. Gazetemize yansıyan işçi mektupları, işçiler arasında politik uyanışın işaretlerinin çoğaldığını gösteriyor.

Bir de karmaşık ve anlaşılmaz gibi görünen başka bir durum daha var. Bazı CHP’li belediyelerde işçiler greve çıkmış durumda. İlk bakışta kayyıma karşı çıkan, demokratik hak ve özgürlükleri savunduğunu söyleyen CHP’nin kendi belediyelerinde işçilere karşı böyle bir tutum alması anlaşılmaz gibi görünüyor. Belki bu işçilerden pek çoğu kayyım atamasına karşı mücadele etmek için gösterilere katılmışlardı! Ama soruna başka bir cepheden bakınca aslında bir çelişkinin olmadığı rahatça görülebiliyor. Çünkü burada doğrudan doğruya sermaye ve emek karşı karşıya geliyor. Söz konusu olan açıkça sınıf mücadelesi. CHP’li belediye yönetimi kamuda sermayeyi temsil ediyor ve tutumunu buna göre belirliyor. Ülkeyi yönetmiş olsalar onlar da ekonomilerini kendi Mehmet Şimşeklerine teslim edecekler. Ama iş demokrasi, hak ve özgürlükler olunca onlar da bu hakları savunma ihtiyacı duyuyorlar çünkü onlar da hedef tahtasına yerleştiriliyor. Onlar için ve onlara benzeyen kesimler için bir yönü uzlaşma ve anlaşmalarla, boyun eğmelerle karakterize olan iki yöne sahip bir süreç ama bu işçiler için tek yönlü bir süreç!

Bu tek yönün anlamı ise şu: İşçi sınıfı ekonomik ve sosyal haklarını kazanmak ve korumak, sermayeye karşı daha uygun koşullarda mücadele edebilmek için demokrasiye, demokratik hak ve özgürlüklere ihtiyaç duyuyor. Bu gerçek demokrasi mücadelesinde işçi sınıfının geçici yol arkadaşları ile birlikte hareket edebileceğini, etmesi de gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Ama işçilerin sermayeye ve patronlara karşı ekonomik mücadelesi başka bir boyut ve orada demokrasi mücadelesindeki “müttefiklerini”, geçici yol arkadaşlarını yanlarında bulamayacaklar. Bu nedenle işçiler açısından, özellikle de sınıf bilinçli öncü işçiler açısından bu durumun anlaşılmaz bir yanı ve yönü bulunmuyor. İşçi sınıfı demokrasi ve özgürlükler mücadelesine tüm gücüyle katılmak ama bunun kendisi için son durak olmadığını da kavramak durumunda. Önünde sömürüyü ve sınıfları ortadan kaldırmak için uzun bir mücadele yolu var ve bu mücadele kendi içerisinde kesintisiz tek yöne sahip!

Bütün bunlardan güncel olarak işçi sınıfı, sınıfın bilinçli kesimleri tarafından çıkarılması gereken tek sonuç var, o da şu: İşçi sınıfı siyasi demokrasi için, demokratik hak ve özgürlükler için sadece mücadele etmek değil ama bu mücadeleye önderlik etmek görevi ile de karşı karşıyadır. İşçi sınıfının mücadele tecrübesinin ve birikiminin bu görevi başarmaya yetmeyeceği ileri sürülemez. Türkiye işçi sınıfı en karanlık dönemlerde bile mücadelesini sürdürdü, bu karanlığın yırtılmasında da başrolü -15-16 Haziran, bahar eylemleri, Emek Platformu, Metal Fırtına vb.- oynadı. Burjuvazinin en “demokrat” görünen kesimlerinin bile ülkede tutarlı bir demokrasiyi, gerçek bir laikliği, halkların eşitliğini, emperyalizme karşı bağımsızlığı sağlayabilecek, halkın egemenliğine dayanan demokratik bir cumhuriyet kurma kapasitesi yok. Onlar iktidar ve büyük sermaye ile “yumuşama, normalleşme” için fırıldak çevirme peşindeler. Görev işçi sınıfınındır ve bu görev tüm halka önderlik etme görevidir. Sınıf bilinçli işçiler sınıf kardeşlerini bu konuda aydınlatmak ve bu mücadeleye kazanmakla yükümlüdürler. Bu nedenle de halkın mücadele cephesini örmek için öncelikle işçilerin harekete geçmesi, halkın mücadelesinin önderi, omurgası ve temel gücü olmayı başarmaları gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa