Dersim’e maden operasyonu hazırlığı
Fotoğraf: Evrensel
Nadir toprak elementleri gündemimize yerleşti. Hangi elementler bunlar? Doğada seyrek olan, az bulunan tanımından alırsak konu basit sayılır. Oysa seyreklik, azlık ile el alınıp “Nasılsa çözülür” denilerek geçiştirilecek bir durum değil.
Daha önce nadir toprak elementlerinin yerküreden elde edilmesi çalışmalarının büyük ekolojik yıkımlara yol açacağını açıklamaya çalışmıştım. Nadir elementlerin elde edilmesi ekstraktif yöntemlerin uygulanmasıyla yapılmaktadır. Ekstraktif yöntemin temeli özünü almaya (liç işlemi) dayanır. Kayaçlarda bulunan ppm (milyonda bir) ölçeğinin ne kadar olduğuna göre nadir elementin miktarı belirlenir. Bu miktarlar bazen 0.1 (on milyonda bir) bile olsa ekstraktif yöntemle elde edilmesi girişimi yapılabilir.
Yerkürede milyarlarca ton kayaç yerinden çıkarılıp, kırılıp, öğütülüp (milimetre ya da mikrometre düzeyinde) milyarlarca ton suda, milyonlarca ton kimyasalla çözündürülerek, bu çözelti ile yıkanır ve özündeki element sökülüp alınır. Tahribatı boyutu anlaşılacağı için ayrıntıya girmeden işin ekonomi politiğine geçelim…
HER KARIŞ MADEN İŞLETMECİLİĞİNE AÇILIYOR
Güvenlik konsepti içerisinde savaş ekonomisi ve kapitalist biriktirmenin temel altyapısı dijital sistemler ve bağlı ekipmanlarının ham maddesi olarak temel elementler ile nadir toprak elementlerinin elde edilmesi önemli bir hedef haline gelmiştir. Nadir elementlerin nerede ve ne kadar olduğundan daha önemlisi şudur: Bunların işletilmesine kim izin vermektedir?
Türkiye’de artık her yer maden işletmecilerine açılmıştır. Hükümet tarafından şirketlere “Gelin nadir toprak elementleri için çalışın” diye çağrılar yapılıyor. Coğrafyamızı yerle bir eden maden şirketi temsilcileri ise 20-25 yıl önce de yaptıkları gibi uydurmaca “ekonomik” ve “teknolojik” söylemleri yeniden öne sürmeye başladılar. İşte birkaçı:
“3.5 trilyon dolarlık dev rezerv... Türkiye için olmazsa olmaz fırsat yerin altında yatıyor.”
“Madencilik sektörüne ilişkin uzmanlar Türkiye'nin 3.5 trilyon dolarlık yer altı maden rezervine sahip olduğunu bildirdi. Türkiye'nin 3.5 trilyon dolarlık dev rezervi hakkında konuşan uzmanlar, Türkiye'nin olmazsa olmazlarından birinin artık kritik mineraller olduğunu ve baz metaller üzerinde ciddi çalışmalar yapılması gerektiğini söyledi.” 1
2001’DEN BUGÜNE AYNI SÖYLEM
Kim bu uzmanlar? Uluslararası sermayenin Türkiye’de işlerini yapanlar. Uzman denilince tabii, doğru demiş gibi oluyor! Türkiye’de her ekonomik sıkıntının yaşandığı dönemde, coğrafyamız hedef haline getirilmiştir. 2001’deki ekonomik yıkım sonrası altın madenlerinin işletilmesi kurtuluş olarak gösterilmişti. O dönem uydurma birçok abartılı rakamla söylemler öne çıkarılmıştı. “Eğer altın madenlerimiz işletilir ise bütün dış borçlarımızı kapatabileceğiz” gibi abartılı söylemler ortaya atılıyordu.
Peki 2001’den bu yana işletilen ve yıkımları artık herkesçe bilinen altın ve kompleks madenlerden beyana göre çıkarılan 488 ton altın bu ülkeye ne kazandırdı? Yine aynı şahıslar devrede. Bu kez altına ilave diğer elementler üzerinden de abartılar ilerlemektedir. Bunlar nadir toprak elementleri, “kritik elementler” denilerek büyük bir ekonomiden söz edilmektedir.
Bunca yaşanandan sonra ders alınmış mıdır? Toplumun bazı kesimlerince alındı. Ama hâlâ tekdüze bakan ve bunca yıldır basit olarak “Madenler olmaz ise yaşam olmaz” zorlamasına sokulan anlayış elbette bir ders alamadı.
Bu alanda büyük kârlar elde eden şirketlerin temsilcileri çevresel vurgularla toplumu yeniden kandırma peşinde. “Çevresel endişelerin onlar için de önemli olduğunu ama bunun sürdürülebilirlik ile aşılacağını” söylüyorlar. Başta ormanlar olmak üzere doğayı önlerindeki engellerin başında gören bu anlayış sadece minerallere odaklanmış durumda ve aslında yalnızca “para” diyor. Nerede, ne kadar nadir element olduğuna bakmadan madenlerin işletilmesi için önlerinin açılmasına gayret göstermekteler.
35 YIL SONRA GÖZLERİNİ YİNE DERSİM’E ÇEVİRDİLER
Örnekler artırılabilir ancak dikkat çekeceğimiz konu, nadir toprak elementleri için seçilen bölgelerden biri, Dersim… Bu bölgeyi önemle dikkatlere sunmak istiyorum. Bu bölgede 1990’lı yıllarda uluslararası şirketlerce çeşitli mineraller ile ilgili çalışmalar yapılmış, elde edilen bilgiler Avrupa’da pazarlanmış ve işletme için toplumsal direncin nasıl kırılacağı ön plana konulmuştur. Köylerin, meraların, yaylaların boşaltılması, bölge halkının yaşamsal kaynaklardan yoksun kılınarak bölgenin insansız bırakılması hedefine ulaşılmıştır. Kalan adımların altyapısı artık akademik alandan hazırlanacak prestijli projelerle gündeme gelmektedir. Temmuz ayında Munzur Üniversitesi de projenin içine alınarak “nadir toprak elementleri araştırma ve inovasyon merkezi” çalışmaları başlatıldı. Toplantının açılışı Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca yapıldı.
Neden Munzur Üniversitesi? Dersim endüstrinin dibinde bir kent mi? Neden Dersim’de tarımsal üretimi destekleyecek projeler değil de nadir toprak elementleri gündem oldu? Üniversite ileri teknolojik alanlarda metalik elementlerin kullanılması çalışmasında mı yer alacak, yoksa bu elementlerin çıkarılması için bir arka kaynak mı olacak? Elbet ikincisi. Yani 30-40 yıl öncesinde çalışmaları bitmiş ve dünya pazarına sunulmuş coğrafyamızda dağınık halde bulunan çeşitli elementlerin çıkarılıp dünya pazarına aktarılması girişiminin arka planı hazırlanıyor.
DİRENİŞİ KIRMAK İÇİN AKADEMİ DEVREYE SOKULUYOR
Maden işletmeciliğinin yaratacağı sorunlara karşı oluşacak direnişlerin kırılması için de akademik ünvanların kullanılması planlanıyor. Bu tip akademik anlayış, toplumdan kopuk kapalı uzmanlık olarak bilinen “bilimsel tekelliktir.” Bu nedenle nadir toprak elementleri araştırma merkezi kurmak üzere Munzur Üniversitesi seçilmiştir. Munzur Üniversitesi öncelikle Munzur ve çevre coğrafyanın nasıl korunacağı ve yaşamın bütün canlılar için geleceğe aktarılması konularındaki çalışma alanlarında öncü olmalıdır. Üniversitelerimiz toplum için bilimsel çalışmalar üretmeli, kaynaklarını şirketlerin projelerine aktarmamalıdır. Bugün ticari proje çalışmayan akademik kadro, yok denecek kadar az.
Bu konuyu tüm Dersim aydınları gündem yapmalı ve önemli mücadele alanı olarak önlerine koymalıdırlar. Dersim coğrafyasında kendi kendisini besleyecek yaşamsal koşulların yeniden kurulması için çalışmalar halk ile ortaklaşa yürütülmelidir. Asla “bilimsel tekeller” ve elit yapılara bırakılmamalıdır. Ancak bugün Dersim için tartıştığımız bu konu, Türkiye’nin diğer bölgeleri için de geçerlidir. Dersim’e mercek tutmamızın nedeni Munzur Üniversitesi üzerinden yürütülen operasyona dikkat çekmektir.
1) https://www.yirmidort.tv/ekonomi/35-trilyon-dolarlik-dev-rezerv-turkiye-icin-olmazsa-olmaz-firsat-yerin-altinda-yatiyor-207661
- Meydana maya çalmaya çağırıyoruz 16 Ekim 2024 04:53
- Kim izin veriyor? 02 Ekim 2024 04:42
- Nefret öğretisi şiddet doğuruyor 18 Eylül 2024 04:45
- 'Nasıl olmayacaksa öyle olmayacak' 28 Ağustos 2024 04:11
- Renkli, temiz ürünlerimiz var(!) 21 Ağustos 2024 04:49
- Yeni güvenlik anlayışının ekolojik yükü 07 Ağustos 2024 05:21
- Karadeniz’de on binlerin yürüyüş güzergahı yıkıcıların hedefinde 24 Temmuz 2024 04:49
- Enerjide santral-terminal-koridor 10 Temmuz 2024 04:35
- Hep aynı kandırmaca 26 Haziran 2024 04:48
- Kangal Bakırtepe madeninde bilirkişi keşfi 12 Haziran 2024 04:40
- Siyanürlü madenlerin önünü kim açtı? 29 Mayıs 2024 04:31
- Siyanür felaketi bu kez Uşak Eşme için kapıda 15 Mayıs 2024 04:59