21 Kasım 2024 04:50

Trump başkan ama gözler Putin'de

Vladimir Putin ve Donald Trump

Fotoğraf: Kremlin

Paylaş

Donald Trump henüz resmi olarak yemin edip başkanlık koltuğuna oturmadı ama Orta Doğu dahil olmak üzere ABD dış politikasına hızlı bir giriş yaptı. Arapça basında özellikle İsrail-Hizbullah-Lübnan savaşının sona erdirilmesi için Biden ile Trump'ın dolaylı bir uzlaşı içinde hareket ettikleri öne sürülüyor. Bu çerçevede İsrail-Hizbullah savaşının sona erdirilmesi için aylardır konuşulan yol haritalarının sonuncusu ABD tarafından şekillendirildi. Aslında bu yol haritasında da yeni bir şey yok; temel olarak BM Güvenlik Konseyinin Hizbullah'ın güney Lübnan'dan çekilerek bu bölgeyi Lübnan ordusuna devretmesini ve silahsızlandırılmasını öngören 1701 sayılı kararın uygulanması konusuna odaklanılıyor. Ancak yol haritasında Lübnan'ı ve tabii ki Hizbullah'ı ve İran'ı tedirgin eden noktalar var. 

13 maddeli yol haritasının hâlâ müzakere edilen 2-3 maddesi dışındakilere bütün taraflar onay vermiş durumda ancak "İsrail'in kendini koruma hakkı çerçevesinde hareket özgürlüğü olduğuna" dair iddiası ateşkes müzakerelerinin uzamasına sebep oluyor. Son yol haritasında hem Lübnan'ın hem de İsrail'in kendini koruma hakkı olduğu belirtiliyor. Lübnanlı yetkililer bu ifadenin İsrail tarafından nasıl yorumlanacağından emin değil. Zira İsrail bir ateşkes sağlansa bile kendine tehdit saydığı hallerde Lübnan'a hava, kara vs. saldırıları yapma hakkı olduğunu iddia ediyor. Haliyle Lübnan tarafı da "İsrail saldırmaya devam edecekse niye ateşkes ile uğraşıyoruz ki?" diye soruyor. 

Şu anda birbirleri ile diplomatik, siyasi, ticari, askeri hiçbir ilişkisi olmayan Lübnan ile İsrail arasında asgari düzeyde de olsa komşuluk ilişkilerinin kurulması, iki ülke arasında kara ve deniz sınırlarının belirlenmesi gibi komplike birçok sorun da ateşkes girişimleri çerçevesinde müzakere ediliyor.

Elbette müzakerelerin masada görünmeyen ancak Lübnan devletinden daha etkili tarafı İran... İran Hizbullah'ın sınırdan çekilmesine, silahsızlandırılmasına ne diyor; tam olarak bilmiyoruz. Diğer taraftan Lübnan'daki mezhepçi sistemin bir sonucu ve ülkenin bir gerçeği olan Hizbullah'ın bekasına İsrail ve ABD nasıl bakıyor; belirsiz. Hizbullah'ın silahlı kanadı küçülecek mi, tamamen mi lağvedilecek, örgüt siyasete ağırlık vererek öyle mi devam edecek yoksa ismi tamamen mi silinecek hâlâ belirsiz. Belirsiz olmasının sebebi de elbette bu soruların da cevaplarını kapsayacak şekilde müzakerelerin sürüyor olması. Yine de Lübnan'da bir ateşkesin sağlanması ihtimali en azından birkaç hafta öncesine göre daha yüksek. 1.5 milyona yakın Lübnanlı da o ateşkesi bekliyor!

HAMAS 7 Ekim 2023'te İsrail yerleşim birimlerine saldırı başlattığında nasıl bir dönemin kapısını açacağına dair hangi senaryoları öngörmüştü acaba? Sadece 1 yıl gibi kısa bir süre içinde Hizbullah'ın ağır darbe almasına, İran’sız bir bölge dizaynına hız verilmesine, Suriye'nin bir kez daha savaş alanına dönüşmemek için çabalamasına ve daha birçok gelişmeye yol açtı o saldırı. 

Kimileri "HAMAS İsrail ürünü, o nedenle saldırıyı yaptı" filan diyor da, bu doğru değil. Sonuçta HAMAS İsrail ürünü değil ve de örgütün 1 yıl içinde gerçekleşen gelişmeleri santimi santimine hesaplaması imkansız. Ayrıca bölge yereliyle uluslararasıyla çok sayıda aktörün hamleleri ile neredeyse her gün yeniden şekilleniyor. Bu nedenle 7 Ekim saldırısını İsrail'in, ABD'nin, körfez ülkelerinin ve hatta Türkiye'nin "Krizden fırsat çıkarma" anlayışıyla değerlendirmeye çalıştığını söylemek daha doğru olur.

Diğer taraftan bütün bölge Amerika'daki başkanlık seçimlerine kilitlenmişti, şimdi de Trump'ın bölgeye yönelik politikalarının şekillenmesini bekliyor. Ben bu yazıyı yazarken haber ajanslarına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir açıklaması düştü. Erdoğan, "Amerika'nın Suriye'den çekilmesinin oluşturacağı yeni duruma da, mevcut gerçekliğe de Türkiye olarak biz hazırız" ve "Bu konuda Rusya ile gerekli görüşmelerimizi yapmak suretiyle Suriye'deki bu havayı bölgenin lehine çevirme gayretindeyiz" diyor.

Geçtiğimiz haftalarda İran’sız bir bölge dizaynı ile Amerika'nın Irak ve Suriye'den çekilmesi ihtimalinin kesiştiğini aktarmıştım. Bu noktada doğacak boşlukların hangi ülke tarafından doldurulabileceğine dair tartışmalarda Türkiye'nin adının öne çıktığını belirtmiştim. Ancak Amerika'nın bölgeden topyekûn gitmeyeceğini, fiziksel varlığını azaltabileceğini, çıkarlarını ve nüfuzunu koruyacak yerel ve bölgesel ittifaklar oluşturacağını bir kez daha hatırlamak gerekiyor. Yani Amerikan askerleri gitse de Amerikan bayrağı kalmaya devam edecek. Bütün bir Irak'ın Türkiye'ye teslim edilmesi söz konusu değil, zaten Türkiye'nin hem ABD'nin hem de İran'ın boşluğunu dolduracak askeri, siyasi, diplomatik ve en önemlisi de ekonomik kapasitesi olmadığı açık. 

Bu nedenle görünen o ki, bazı ülkelerde ya da noktalarda ve elbette ABD çıkarlarını koruyacak şekilde Türkiye öne çıkarken bazı yerlerde İran'ı dengeleyici unsur olarak konumlanabilir. 

Ancak bütün bu senaryolarda artık Rusya'yı da denklemin başına eklemek gerekiyor.

Malum Trump'ın Putin ile kişisel ilişkisi de Trump idaresindeki ABD'nin Rusya politikaları da az çok biliniyor. Bölgede, en azından Türkiye'nin uzun süredir ABD'nin çekilme senaryosuna göre pozisyonunu almak istediği Suriye'de süreci şekillendiren ana unsur Türkiye değil Rusya olacak gibi görünüyor. Zaten bölge ülkeleri de mesela Esad yönetimi de Trump dönemine Rusya faktörü üzerinden bakıyor. 

Peki Rusya-İran ilişkileri ne olacak? İran’sız bir bölge tasavvurunu Rusya kabul eder mi? 

Eder. Rusya-İran ilişkisinin bir çeşit zorunlu kader ortaklığı nedeniyle Ukrayna savaşından sonra yoğunlaştığı bir gerçek. Rusya hiçbir zaman İran'ı eşiti gibi kabul etmedi. Suriye'de bile İran ile İsrail ya da ABD krizleri patladığında Rusya en fazla sorun çözücü ve ara bulucu rolü üstlendi. 

Hele de İran'ın Şam yönetimini İsrail'e karşı bir ön cephe olmaya zorladığı bugünlerde Rusya'nın Suriye sahasındaki İran etkisinden daha da rahatsız olduğu söylenebilir. Sonuçta Rusya Suriye savaşına Orta Doğu'daki ve Doğu Akdeniz'deki çıkarları için girdi. Zaten mümkün değil ama diyelim ki Esad yönetimi İran baskısına boyun eğdi ve İsrail ile savaşa tutuştu. Bu Rusya'nın yıllardır Suriye'ye yaptığı yatırımın çöpe gitmesi demek. Kaldı ki bölgede hiçbir ülke, İran bile ülkeler arası savaş istemiyor.

Sonuç olarak toparlayacak olursak;

- Trump her ne kadar öngörülemez bir lider olsa da Rusya ve Putin konusunda daha önce de klasik Amerikan yaklaşımının oldukça dışında hareket etti, şimdi de aynı sinyalleri veriyor.

- Amerikan-Rus ortak çıkarları ya da uzlaşıları Orta Doğu'daki gidişatın seyrini şekillendirecek en önemli faktör olacak gibi görünüyor.

- Rusya'nın bölgedeki çıkarları doğrultusunda Suriye'de istikrar ve güvenlik oldukça önemli. Bu çerçevede Suriye sahasında Türkiye'yi de doğrudan etkileyecek yeni gelişmeler oldukça mümkün.

- Suriye Kürtlerini ABD müttefik olarak görüyor, Rusya Kürtlerle Şam arasında bile ara bulucu rolünden öteye gitmeyen politikasını hâlâ koruyor, Şam Kürtlere savaş açmaya niyetli değil. Dolayısıyla Türkiye'nin Suriye Kürtlerini askeri yöntemlerle bertaraf etme girişimleri işe yaramayabilir. Aksine ABD Türkiye'ye bölgesel gelişmelerin parçası olmak istiyorsan adım atmalısın şeklindeki baskısını artırabilir. Bu nedenle hükümetin Kürt açılımı meselesini yakından izlemek gerekiyor. 

- Rusya'nın İran ile ilişkilerini korumaya çalışmakla birlikte ABD-İran-İsrail geriliminde İran yanlısı cephede yer alması şaşırtıcı olur. Aksine Rusya İran-İsrail gerilimini yatıştırmak için baskıyı artırabilir.

- ABD-İran-İsrail ilişkileri güllük gülistanlık olmaz elbette ama İran yönetiminin diplomasi yoluyla sorunları çözme niyetini defalarca dile getirdiğini biliyoruz. Bu çerçevede sahada İran'ın bölge içlerine uzanan nüfuz hatlarına yönelik baskılar, saldırılar devam edebilir. Mesela Lübnan'dan sonra Irak'taki Haşd-i Şaabi'ye yönelik de sahada bir takım tehdit edici unsurlar ortaya çıkabilir ancak en azından mevcut duruma göre bir İran-İsrail ya da İran-ABD savaşı ihtimali yok denecek kadar düşük.

- Türkiye açısından Trump-Putin ilişkisi hem ABD hem Rusya ile ilişkiler konusunda daha geniş bir manevra alanı sağlayabilir. Yine her iki ülke ile iyi ilişkiler Türkiye'ye bölgede daha etkili hareket imkanı verebilir ancak bir kere daha denge politikasının önemi ve amiyane tabirle ayağını yorganına göre uzatma gerçeği önümüze çıkıyor. Türkiye'nin mezhepçi ya da Osmanlı'yı yeniden canlandırma fantezisi eksenli heyecanlarla bölgede etkili olması mümkün değil, geçti o günler. Türkiye'den bölgedeki boşlukları doldurma karşılığında neler isteneceği ve Türkiye'nin hangi söylemlerle bölgeye gireceği gibi sorular yeni politikaları şekillendirecek gibi görünüyor. 

Kısacası ABD Başkanı Trump ancak bölgenin gözü artık Putin'de!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa