21 Kasım 2024 04:44

"Asgari" Sosyal Güvenlik

eylem yapan işçiler

Unkapanı Sosyal Güvenlik Kurumu önü | Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

Paylaş

2024 yılı asgari ücretini saptamak üzere Asgari Ücret Tespit Komisyonu görüşmeleri aralık ayında başlayacak. Gerek hükümetin Şimşek’i gerekse patron örgütleri neredeyse 2 aydır asgari ücrete dair açıklamalar yapıyor. Açıklamalarda yeni yıla ilişkin hedeflenen bir enflasyonla asgari ücreti; merkez bankasının hedefleri, IMF önerileri ve patronların arzularıyla, Erdoğan hükümetinin OVP’sine uygun olarak belirlemeye çalışıyor.

Asgari ücret, işçinin bir iş günü çalışması karşılığında ödenmesi belirlenen en düşük ücret. Bu ücret aslında işçinin kapitalist üretim sürecindeki yeri ve patronla giriştiği alışverişte; emek gücünün satışı veya kiralanmasında yapılan “resmi” ve “gayriresmi” sözleşmesinde belirleniyor. İşçinin emek-gücünün değeri olarak talep ettiği değer onun ertesi günü aynı dinçlikle işe başlaması için gerekli metaların değerine denk düşen bir ücret talebinin yanında çalışma koşullarını içeriyor.

Asgari ücret, işçinin ekonomik ve sosyal hayatlarını en iyi şekilde yaşayabilmelerini sağlayacak kadar olması gerekiyor. İlk kez 1890’da Avustralya ve Yeni Zelanda’da uygulanmaya başlanan, 1900’lü yılların başı itibarıyla da önce Avrupa’da, daha sonra da tüm dünyada uygulanmaya devam edildi. Türkiye’de ise ilk kez 1974’te yayımlanan yönetmelikle asgari ücret uygulaması başladı.

SOSYAL DEĞİL BİREYSEL GÜVENLİK

Sosyal güvenlik sistemi Türkiye’de, kayıtlı istihdam ve tahsil edilebilen sosyal güvenlik primi üzerine inşa ediliyor, kayıt dışılar yok. Prime dayalı bu sistemde sosyal güvenlik; toplumun sosyoekonomik gelişiminin koordine edileceği, sağlık sistemine halkın katılımının esas olacağı koşulsuz ve kapsayıcı işçi hakkı değil; işçinin ödediği prime endeksli, “sosyal” niteliğinden arındırılmış “bireysel güvenlik” ile ikame edilmeye çalışılıyor. Tüm yurttaşları kapsayan, eşleri birbirine ekonomik açıdan bağımlı olmaktan çıkaran ve kadın ve erkeği ayrı olarak hak sahibi kılan bir sosyal güvenlik sistemi de yok.

ÜCRETİ İKAME ETME

Sosyal güvenlik iki yönüyle işçinin sağlığını ve yaşamını doğrudan belirliyor. Birinci olarak sosyal güvenlik, işçinin hastalık, iş kazası veya meslek hastalığı, malullük, analık, işsizlik, yaşlılık, ölüm gibi nedenlerle geçici ya da sürekli olarak ücret geliri elde edemediği durumlarda, işçinin (Veya ölümü halinde ailesinin) hayatını idame ettirmesini sağlayacak geliri elde etmesinin temel dayanağı. Sosyal güvenliğin gelirsiz kalınan dönem için “Ücreti ikame etme” işlevi, geçimini ücret geliri ile sürdüren işçi için hayati. Sosyal güvenlik sistemi, gerek bu ikame gelire hak kazanma koşulları gerekse hak kazanılan gelirin düzeyi bakımından işçinin ve ailesinin sağlığını doğrudan etkiliyor. Hak kazanma koşulları zorlaştığı, hak kazanılan gelir düştüğü ölçüde; işçinin sağlığı ve bir bütün olarak yaşamı kötüleşiyor, zorlaşıyor, hatta tehlikeye giriyor.

AĞIR KOŞUL, DÜŞÜK GELİR KISKACINDA İŞÇİ SAĞLIĞI

Hastalık ve geçici iş göremezlik ödeneğine örnek üzerinden bakacak olursak: Asgari ücretli bir işçi iş kazası geçirir ya da meslek hastalığına yakalanır ve yüzde 50 oranında meslekte kazanma gücünü kaybederse, işçi son 3 aylık prime esas kazancının yüzde 35’i oranında sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanır. Asgari ücretli bir işçiye bugün aylık ödenecek tutar yaklaşık 6 bin TL. Eğer işçi hastalık veya kazanın ardından işsiz kalırsa, ya bu tutarla hayatını idame ettirmek zorunda kalacak ya da sağlık durumu elverişli olsun olmasın yeni bir işte çalışmak durumunda. Yüzde 50 iş göremez bir işçinin bulabileceği işler sınırlı, bulduğu işlerin sağlığına elverişli olma ihtimali düşük, işçi, kötü ve sağlıksız çalışma koşullarına itiraz da edemiyor. İş kazası veya meslek hastalığı işçinin meslekte kazanma gücünü esaslı ölçüde azaltmış, ancak sosyal güvenlik sistemi işçinin yaşadığı gelir kaybının yarısını bile ikame etmiyor, tam da bu nedenle başka bir işte çalışmak zorunda kalan işçinin sağlığının daha da kötüleşmesi ve hatta işçinin bir işçi cinayetine kurban gitmesi ihtimali çok daha artıyor. İşçiye malullük aylığı bağlanabilmesi için, 1)İşçinin en az 10 yıldır sigortalı olması, 2) En az 1800 gün priminin ödenmiş olması, 3) Çalışma gücünü veya iş kazası veya meslek hastalığı neticesinde meslekte kazanma gücünü en az yüzde 60 oranında kaybetmiş olması, 4) Maluliyetin sigortalılıktan sonra ortaya çıkması, 5) Mevcut işinden ayrılarak SGK’ye başvurması gerekiyor. Bu koşullar nedeniyle 20 yaşında sigortalı çalışmaya başlayan bir işçi 30 yaşından önce trafik kazasında çalışma gücünün yüzde 100’ünü kaybetse bile maluliyet aylığı alamayacak; hem sağlığından hem gelirinden mahrum kalacak. Maluliyet aylığına hak kazanma koşulları ağır olduğu gibi, ödenecek aylık da yetersiz. Maluliyet aylığı bağlama oranı 2000 öncesi yüzde 70 iken, 2000’de yüzde 60’a, 2008’de yüzde 40’a düşürüldü. 1 Ekim 2008’de işe giren bir işçinin, 1 Ekim 2018 tarihinden sonra alabileceği maluliyet aylığı işçinin eline geçen net ücretin ancak yarısına ulaşıyor. Eğer bir de işçinin sigorta primi gerçek ücretinden değil daha düşük tutardan ödeniyorsa, işçinin yaşadığı gelir kaybı çok daha yüksek oluyor.

İÇ CEPHEDE PRİME ESAS YAŞAMLAR

‘İç cepheyi sağlamlaştırma’ siyasetinin örtmeye çalıştığı gerçeklerden biri de iş cinayetleri… Bu yılın ekim ayında 164'ü iş cinayetlerinde, İLO normlarına oranla da 984 işçi de meslek hastalıklarından hayatını kaybetti. Yılın ilk on ayında da en az 1540 iş cinayeti 9 bin 240 işçi meslek hastalıklarından hayatını kaybetti. AKP’li yıllarda da en az 33 bin işçinin iş cinayetlerinde öldüğü bilinirken bunun yanında 200 bin işçinin de AKP’li yıllarda meslek hastalığından hayatını kaybettiği İLO normlarında kabul ediliyor. Bu kadar işçi cinayetinin olduğu ülkede iş kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü yitirmiş ve iş görmezlik ödemesi alan veya alması gereken milyonları var. İşçi canın bu kadar ucuz olduğu ülkede asgari ücretin aslında çalıştığı için engelli ve çalışamaz hale gelen milyonlarca işçi için de ne kadar hayati bir mesele olduğunu gösteriyor. Türkiye’de sosyal güvenlik sistemi; işçinin sigortalı çalışması ve prime esas kazancı üzerinden kurgulandığı için işçileri “prime esas yaşamlara” mahkum ediyor. Sosyal güvenlik alanında son dönemde yaşanan hak kayıpları, işçi sağlığını daha da tehlikeye atmaya devam ediyor. İşçi sağlığını, ücret ve sosyal güvenlik bağlamıyla da düşünmek ve tartışmak; işçi sağlığı ve hakları bakımından yürütülecek mücadelenin de asgari ücretten bağımsız olmadığını bilmek gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa