22 Kasım 2024 05:31

Siz ne diyorsunuz?

Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Bahçeli’nin sorun terör sorunu, Öcalan Meclise gel örgütü dağıttığını söyle, umut hakkından yararlan demesinin ardından ilginç bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu sorun hakkında hemen hemen görüş bildirmeyen, tutum açıklamayan parti, örgüt ve kişi neredeyse kalmadı. Sorunun ortaya atılması adeta yeni bir turnusol kağıdı işlevi gördü. Ülkenin politik yaşamına katılan hemen her kesim Kürt sorunu hakkındaki pozisyonunu yeniden belirledi. Böylece sol, sosyalist, demokrat bilinenlerin içinde meğer ne çok anayasa savunucusu, Kürtlerin hak arayışlarına düşman kesimler varmış bir kez daha öğrendik. 12 Eylül’ün faşist generalleri bu tabloyu görselerdi, yaptıkları anayasa ile kesinlikle gurur duyarlardı.

En azından iki kesimin tutumu net ve açık. Bahçeli’nin temsil ettiği devlet tarafı Kürt sorunu yok, terör sorunu var, teslim ol, bölge karışık birlikte iş yapalım diyor. Kürt siyasi hareketi adına söz söyleyenler ise ne teklif ediyorsunuz, sorunun demokratik ve barışçı çözümü için biz hazırız diyor, Kürt halkının kolektif taleplerini dile getiriyor. Sorunun bu yanında anlaşılmadık bir şey yok. Karşılıklı mücadele edenlerin görüşmesi, pazarlık etmesi hakları ve bunun garipsenecek, kınanacak bir yanı da bulunmuyor. Kürtlerin demokrasi, özgürlük ve eşitlik istemesi hakları ve bizim bu konuda tek söyleyebileceğimiz bu konuda tutarlı ve kararlı olmalarıdır.

Türkiye gericiliğinin iktidar dışındaki diğer kanatları iktidardan daha sert bir pozisyon alma konusunda birbirleri ile yarışıyorlar ve ortalık ip atan, ipte oynayan cambazlarla dolu. Bunların pozisyonunda da anlaşılmayan bir yan bulunmuyor. Faşist faşistliğini, gerici, gericiliğini yapıyor. Ama bir de demokrat, sosyalist, ilerici geçinen kesimler var. İşte onlar ayrı bir takım oluşturuyorlar. Bunların ortaya attıkları argümanlar az çok ortaklaşıyor. Onlara göre Erdoğan iktidarını uzatmak için bu manevrayı çeviriyor ve amaç Anayasa’nın ilk dört maddesini değiştirerek laikliği ortadan kaldırmak, Türk milleti tanımını tahrip ederek ulusal bütünlüğü ortadan kaldırmak, cumhuriyete son darbeyi indirmek. Bütün bunlar tartışılabilir ama bunları savunanlar sorunun kendisi hakkında, yani Kürt sorunu hakkında ne diyorlar? Söyledikleri bireysel haklar, vatandaşların eşitliği vb. den öteye gitmiyor. Hepsinin toplamı ufak tefek iyileştirmelerle mevcut statükonun devamını savunmaktan öteye geçmiyor. İş buraya geldiğinde demokratlık statükoculuğa, ilericilik gericiliğe, sosyalistliksosyal-şövenizme dönüşüyor.

CHP burada ayrı bir kategori oluşturuyor. Sorunun bu biçimde ortaya atılmasına karşı değil. Ama sınırları eşit vatandaşlıktan öteye geçmiyor. Kayyım saldırısının kendisini de vurması tutumunu biçimsel olarak sert, ama içerik olarak yumuşak bir alana taşıyor. CHP’nin Erdoğan’a ilişkin iddialara ve Anayasa’nın ilk dört maddesi hakkında genelde ortaya atılan tezlere ve iddialara katıldığı, katılmakla kalmayıp bunları körüklediği görülüyor. Ama “normalleşme ve yumuşama” siyasetinin açtığı gedikten tek adam iktidarının sonuna kadar yararlanmasını engelleyecek bir tutuma da sahip değil, bu nedenle de iktidarın hamleleri karşısında güçlü bir savunma geliştiremiyor. Şu sıralar MİT tarafından “brifingleniyor”, gazi derneklerini dolaşıyor, onların tutumlarını merak ediyor! CHP’nin açıkça “ulusalcı” kanadı ise Kürtlere karşı seferberlik başlatmış durumda.

Gelelim sorunun özüne: ilk olarak; bu sorunun adı Kürt sorunudur ve Kürt halkının kolektif haklar için taleplerinin eşitlik ve demokrasi içinde çözülmesi dışında bir çözüm ve çıkış yolu yoktur. Kürtler de bugüne kadar bundan farklı bir talep ileri sürmediler, hakları olmasına rağmen ayrılığı da gündeme getirmediler.  İkinci olarak Kürt sorunu bölge sorunu olarak genişlemiş olsa da, bölge düzeyinde “çözümü” işgalciliği, ilhakçılığı vb. içerdiğinden bu yolu tutmak savaşları ve halklar arasında düşmanlıkları körükleyecek bir yola çıkılması anlamına gelir. Bölgeye ilişkin ortalıkta dolaşan senaryolar Türkler ve Kürtler için; bölgeye saldırıda “birlik” olmaları durumunda, bölgenin diğer halklarıyla sonu gelmez çatışmaların ve düşmanlıkların kapısını aralamaktadır. Uluslararası özellik kazandığında çözülmeyen pek çok sorun gibi, bu sorunun da uluslararası bir çözümü yoktur ve olmayacaktır. Bu sorunun kangren olması demektir. Üçüncü olarak; ülkeyi yöneten iktidar sınırları dışındaki askeri güçlerini derhal geri çekmek, işgal ve ilhaklara son vermek, bölge devletlerinin sorunu kendi içlerinde barışçıl ve demokratik bir biçimde çözmesi için çaba göstermeye zorlanmak durumundadır. Son olarak: bölgedeki tüm yabancı güçler geri çekilmeli, emperyalizmin ve bölgeye, bölge gericiliklerinin birbirlerinin iç işlerine müdahalesine son verilmelidir. Bunun başarılması Türk, Kürt, Arap, Acem halklarının mücadelesine ve dayanışmasına bağlıdır.

Ülke içinde Erdoğan ve anayasa sorunlarına gelinecek olursa: Kürt halkının ve Türk halkının istediği demokratik, laik, eşitlikçi, halkın çıkarları temelinde şekillenmiş bir cumhuriyet, bunu güvence altına alan bir anayasadır. Bu talep haklı, meşru, uğruna mücadele edilmesi gereken bir taleptir. Bunun başarılması durumunda orada Erdoğanlara da, dini fanatizme ve gericiliğe de, ülkenin soyulup, soğana çevrilmesine de yer olmayacaktır. Kendilerine ilerici, demokrat, sosyalist vb. diyen çevreler ülkede demokrasi, özgürlük ve laiklik istiyorlarsa mevcut Anayasa’yı savunmayı değil, demokratik bir anayasanın kazanılması için mücadele etme yolunu tutmaları gerekiyor. Ülke halkları er ya da geç böyle bir yola gireceklerdir. Daha bugünden bunun dayanakları ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu mücadelenin gelişip, güçlenmesine destek olmak gerekiyor. Çözüm arayanlar çözümün burada olduğunu bilmeliler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa