23 Kasım 2024 05:07

'Enerji, haberleşme, ulaşım en stratejiik alanlar'

1999 yılında Çayırhan madeni grevi

Fotoğraf: Sultan Özer/EVRENSEL (Oturanlar arasında sağdan ikinci)

Paylaş

AKP iktidarı, iş başına geldiği andan itibaren tüm çabasını sermayeden, patronlardan yana verdi. Bu, yerli ya da yabancı fark etmedi. Bakmayın siz öyle “yerli, milli” söylemlerine. En çarpıcı örnekleri başta enerji, haberleşme alanındaki çok önemli kurumların özelleştirilmeleri.

Her ne kadar Çayırhan Termik Santrali ve maden sahasının 2000 yılında özelleştirilmesi AKP iktidarı öncesinde ise de aynı saha şimdi yeniden özelleştirme tehdidi ile gündemde ve zaten günlerini yer altında geçiren işçiler işleri, iş yerleri için tümden yer altına kapandı.

Çayırhan’ın özelleştirilmesine karşı 1999 ve 2000’lerde arka arkaya mitingler, eylemler düzenlendi. Türkiye Maden-İş Sendikası örgütlüydü. Bu maden sahası o zaman sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da teknolojik açıdan en donanımlı, o dönem bile yürüyen tahkimatlar adı verilen tekniklerin yer aldığı yer altı madenlerinden biriydi.

İktidarlar değişse de değişmeyen gelen iktidarların yönünü sermayeden, patronlardan yana çevirdiğiydi ve o dönemin iktidarı maden sahasını, termik santral ile birlikte 20 yıllığına Turgay Ciner’in sahibi olduğu Ciner Grubuna peşkeş çekti. Süre 2020 yılında doldu, pandemi, seçimler vs. şimdi de AKP iktidarı bu alanı peşkeş çekme peşinde…

***

Maden İş Sendikası o dönem üç günlük bir panel ve gezi düzenledi. İlk gün panel ve tartışmaların ardından ikinci gün gezi programında, ilçeyi gezmek ya da maden ocağına inmek vardı. Tabii ben maden ocağını tercih ettim. Hocalarla birlikte. Tek kadındım maden ocağına giren...

Kıyafetler tümden değişti, madenci kıyafetleri, baret, lamba... Epey ağırdı. Girdik maden ocağına, ki burası Avrupa'nın teknolojik açıdan en modern yer altımadeni idi. Yer altında olmakla birlikte, Zonguldak gibi değildi yani.

Girdik, ben bile kısa boyuma rağmen iki büklüm yürüyorum, emekliyorum desem daha doğru. Biraz gittik, galeriler kollara ayrılıyor, işçiler çalışıyor. 

Bir an iki elin boğazıma sarıldığını, beni boğmaya çalıştığını hissettim. Aslında sıkan el falan yoktu, ama ben kısa bir süre için öyle hissettim. Nefes alamadım, ellerimi boğazıma götürdüm, boğazımda el mel yok. Sanırım ortamın zorluğu, yer altı bende böyle bir psikolojik etki yarattı. 2.5 saat kadar sürdü yer altındaki bilgilendirme, öğrenme gezimiz. Bu 2.5 saatlik yeraltı gezisinin etkisi bir hafta sürdü. Kas ağrıları, bel ağrısı...

***

Çayırhan Linyit İşletmesi ve Termik Santral 1987 yılında açıldı. Çıkarılan kömür, hemen yanındaki termik santrale veriliyor ve orada da elektrik üretiliyordu. Yani burası patronlar için altın yumurtlayan tavuk... Onun için de 4 Aralık’ta yapılacak ihale için 17 şirket talip buraya.

1990’lı yıllarda önceleri Harb-İş binasında, sonra Petrol-İş, daha sonra Hava-İş binasında bir oda ayrılan KİGEM vardı. Mümtaz Soysal tarafından kurulan Kamu İşletmeleri Geliştirme Merkezi (KİGEM) özelleştirmeleri epeyce bir süre durdurdu, açılan davalarda arka arkaya “Yürütmeyi durdurma”, “iptal” kararları alındı. Şirketlerin ve iktidarların adeta baş belası olan KİGEM’in önceki Genel Sekreteri, genç yaşta kaybettiğimiz İlter Ertuğrul, bir ülke için üç alanın, enerji, haberleşme ve ulaşımın çok stratejik ve vazgeçilemez olduğuna ilişkin şöyle diyordu: “Bu üç alan olmadan hareket dahi edemezsiniz. Enerjiniz olmadan şuradan şuraya gidemez, ulaşımda yol alamazsınız. Haberleşmeniz de başkalarının elinde ise durumunuzu haber de veremezsiniz…"

KİGEM’in sonraki Genel Sekreteri Ayla Yılmaz, “Arka arkaya iptal kararları alıyor ve özelleştirme uygulamalarına çok engel oluyorduk. Ancak maalesef sendikalar da sonraları yer vermedi KİGEM’e. Kapandı” dedi. Zaten yargıdaki değişimler nedeniyle de verilen kararların kamu yararından çok iktidarın, şirketlerin yararına olduğunu söyleyen Ayla Yılmaz, elektrik, su başta olmak üzere faturaların yüksek olmasının nedeninin özelleştirmeler olduğunu hatırlattı.

***

Sağlıkta, enerjide, haberleşmede ve birçok alanda özelleştirmelerin sancısını yaşıyor bu ülke. Bugün patlak veren yenidoğan bebeklerin ölümü üzerinden kazanç sağlama, hastane çeteleri de özelleştirmenin bir sonucu değil mi. Sağlıktan, insan hayatı üzerinden kâr düşünülemez. Ama gelinen noktada hastaneler ticarethane, hastalar müşteri yapıldı ne yazık ki…

Süren davayı izleyen bir annenin, “Sağlıkta özelleştirme hepimizin kucağını boş bıraktı!” sözleri bu gerçeği tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermiyor mu? Peki, bu yargılamada esas sorgulanması gereken, dün gazetemizin manşetinde de sorduğumuz, “Hastane patronları neden yok?” sorusu değil mi?

“İstifa edecek misiniz?” sorusuna, “Çeteyi ortaya çıkartan kişinin niye istifası istenir” yanıtı veren Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nu ve “sağlıkta dönüşüm”de ve şehir hastanelerinde ısrar eden Erdoğan ve AKP iktidarı bu ölümlerin neresinde? Neden sorgulanmıyor?

Ankara’da şimdilerde, Etlik Zübeyde Hanım Kadın Doğum ile Dr. Sami Ulus Hastaneleri kapatılmak isteniyor. İstanbul’da yaşanan skandal Ankara’da da yaşansın mı isteniyor?

Sözün kısası, özelleştirmelere sadece çalışanların, işçiler, emekçilerin hakları açısından değil, bir bütün olarak kamu kaynaklarının peşkeş çekilmesi, hizmetlerin özelleştirilerek, bütün bir halka faturasının yıkılması olarak bakmak ve mücadeleyi buradan yürütmek gerekiyor.

***

Gerçekler ortaya çıkana kadar sormaya devam: Narin’i kim/kimler, neden öldürdü? Ensarioğlu’na ‘Bildiğin ama sustuğun gerçek ne’ diye soruldu mu, ne zaman sorulacak?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa