Had aşımı
Fotoğraf: Elif Turgut/Ekmek ve Gül
25 Kasım’a sayılı gün kaldı.
Kadınlar yine şiddete karşı sokakları dolduracaklar, dolduracağız.
Hayatın koca yükü yetmezmiş gibi memleketin sokak muhalefeti yükünü de sırtımıza alıp çıkacağız.
Herkes bir şeylerin mücadelesinde, her ezilen kesimin neredeyse yarısı kadın, her hak kaybının karesi kadar mağduruz, herkesin iki katı öfkeli.
Öldürülmemek üzere verilen bir mücadele bu, sene 2024, kölelik kalkalı yüzyıllar olmuş, 29 ülkeyi kadınlar yönetiyor, Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi 76 yaşında, İstanbul Sözleşmesi’nden biz çıktık, sözleşme 13 yaşında, dijital şiddeti önlemek üzere yasalar güncelleniyor, dünya değişmiş, biz şiddeti en temelinden, Habil ve Kabil’den alıyoruz ele ve “Öldüremezsin” üzerine konuşuyoruz.
İçişleri Bakanı açıklama yapıyor: “Koruma kararı olmasına rağmen geçen sene 32 hanımefendi ikazımıza uymadan, kapıya adam gelince açmış, içeride vurmuş onu.”
Potansiyel katillerin dışarıda ellerini kollarını sallayarak gezmesinden, vurursa üç beş sene yatıp çıkacağına inanmasından ve hatta öyle de olmasından, ülkede ruhsatlı-ruhsatsız silahlanmanın başını alıp gitmesinden çok, bakanın “Şüphelinin size yaklaşması halinde en yakın korunaklı yere geçerek kolluktan direkt yardım iste. Şüpheliyle sakın yüz yüze görüşme” tavsiyesini dinlemediği için ölmüş kadınlar. Daha yeni elektronik kelepçeli bir suçlu ev hapsinden kaçıp kayıplara karışmamış gibi konuşuyor, meğer tam koruyacaklarmış kadınları ama işte kadınlar söz dinlemeyivermişler. Kendi yüzlerinden ölmüşler yani. Söz dinlemeyince ölürsün, işte böyle diyor bakan. “Söz dinleyeceksin kadın” diyorlar bize zaten yüzyıllardır.
Ne kolay ölüyoruz. Söz dinlemeyince ölüyoruz, o adamla sevgili olmak istemeyince ölüyoruz, sevgili olunca ölüyoruz, evlenmeyi reddedince ölüyoruz, evlenince ölüyoruz, zorla evlendirilmişsek boşanmak isteyince ölüyoruz, boşanmayınca da ömürde bir kez bile gönlümüz birine kaysa ölüyoruz, içimizden biri telefonuna gelen reklam SMS’si yüzünden öldü hatırlar mısınız? SMS gelirse ölüyoruz, sosyal medyadaki fotoğrafa gelen yorum yüzünden ölüyoruz, yürüyüşe gidince, dolmuşa binince ölüyoruz. Kendi yüzümüzdenmiş meğer hepsi.
Namus diye bir kavram icat ettiler, cinayetlerin çamaşır suyu gibi kullanıyorlar. Öyle bir kavram ki kadının bedeni ve tavrıyla ilgili ama zimmeti adamlarda. Kocada, nişanlıda, sözlüde, babada, oğulda, ağabeyde, amcada, dedede, dayıda. Ölüme sebebiyet veren şeyi de ahlakın parçası saydılar. İçinde ölüm olan hangi kavram ahlaka yarışır diye sormadı kimse.
Çok kolay ölüyoruz, ev geçindirmek için güvencesiz çalışma şartlarında cam silerken ölüyoruz, bazen de düşüyoruz o camlardan, intihar deyip kapanıyor pencereler gibi dosyalar da üzerimize, bir römorkta tarım işçiliği için istiflenmişken mesela ölüveriyoruz, HPV aşısı ücretsiz yapılmadığı için rahim kanserinden, mamografi randevusu aylar sonraya verildiği için geç kalındığından meme kanserinden, vergiden muaf tutulmayan pahalı tampon ve pedlerden tasarruf edelim derken toksik şoktan ölüveriyoruz.
Söz dinlemediklerinden öldüler diyebilenlere karşı biz kalkıp “Öldüremezsiniz” diyoruz.
Velev ki kazandık, elde edeceğimiz şey şiddetin durması ve hayatta kalmak. Zaten olması gerekenlerin en basiti yani nefes alma hakkı için verilen mücadelenin büyüklüğüne bakın.
En iyi savunma saldırıdır.
Taleplerin çıtasını arşa çekmeliyiz belki de.
Eşitlik için eşit doğum izni hakkı isteyelim. 15 ay doğum izni, ilk 6 ayı anneye ait ve sigortadan tam maaş ödemeli. Sonraki 9 ay opsiyonlu, anne ve baba paylaşabiliyor, baba en az yüzde 30’unu almak kaydıyla. Maaş yüzde 50’ye düşüyor o aylarda (Bakıcıdan uyguna geliyor) 15. ayda eve en fazla 1 km uzaklıktaki devlet kreşine başlatıp işe dönüyor ebeveynler. İdeali bu. Baba ve çocuk bağı kurulması için, babaanne ve anneannelerin ikinci baharlarını yaşayabilmesi için, nesiller arası yeni çatışmalar yaşanmaması için, kadının istihdamdan düşmemesi için ve en çok da mutlu ve güvende nesiller için.
Dilden namus kavramını çıkaralım. Şerefle eş anlamlıdır ve cinsellikle ilgili olmamalıdır. Bayan tartışması süredursun bunu düzelttirelim ısrarla. Şeref sözü verilsin, namus değil. Sınırları bir ülkenin namusudur denmesin artık mesela. Namusu cümle içinde geçirene yüklenelim. Biz kadının cinsel devriminden bahsedelim. Erkeğin elinin kiri neden kadının haysiyetine denk düşsün? Ahlak anlayışını ters düz edelim canımıza okuyorsa. Mutluluğu esas alan hayatlardan konuşalım biraz da. Soralım hep “Mutlu edebilmiş mi o adam kadını?” Bakabilmiş mi çocuğuna, neşe getirebilmiş mi eve, özgürlük sunabilmiş mi sevdiği kadına? Bebek bezi değiştiremeyen adamın erkekliğini sorgulayalım biraz da. Birlikte yaşamadan evlenmeye kalkanı sorgulayalım artık. Neyine güvenip aynı çatı altında gün geçirmeden imza attın diyelim, nasıl yolladınız evladınızı ev halini bilmediği insanın yanına? Hiç sevişmeden evlenilir mi? Ya yatakta ten uyuşmazsa, beklentiler uyuşmazsa?
Evlilik öncesinde, başvuruda kadınlar için özel görüşme şartı getirilsin mesela. Belediyenin eğitimli özel biriminde teke tek görüşme ile zorla evlendirilmediklerine dair onay versinler. Onay vermediklerinde emniyetin özel birimleri devreye girsin. Zorla evlilikler bitsin önce.
İstanbul Sözleşmesi’ndeki gibi “ailenin kutsallığı”nı bahane edemesinler diye ailenin kutsallığını sorgulayalım, yıkılsın icabında. Bu topraklarda baskının, şiddetin, ayıbın çekirdek ögesidir aile diyebilelim yeri geldiğinde. Kaç çocuğun daha kurban olması lazım aile içi istismara?
Aşksız yuvalara hayır kampanyası başlatalım, artık sevgisiz evlere çocuk doğmasın diyelim. Kürtaj hakkını savunalım. Annelikten beklenen her şeyin öznesini ebeveyn diye değiştirelim. Veli grupları babalara mecbur olsun. Sosyal hizmetler gerekirse arada gidip babaları da sınava tutsun, ne kadar tanıyor çocuğunu diye. Eşit ebeveynlik için çatışalım biraz da.
Bir işi adam gibi yap kalıbını ters düz edelim, her ince işçiliğe, detaylı düşünülmüş projelere, “kadın işi” diyelim. Elinin hamuru lafını “elin erili”ne dönüştürelim. Elin erili ile karışmasınlar işimize.
Kadın kolu da neymiş, o kadınları sokmadıkları erkekler kulübüne karşı, kadın kulübümüzü kuralım çalışma hayatında. Yükselebilmek için kadın gibi düşünmek zorunda kalacaklarını anlatalım bakalım nasıl hissettirecek patriyarkaya?
Nefsi müdafaa hakkını, öz savunma hakkını anlatalım bolca. Sağır fail adayları dahi duyana kadar. Elleri titreyene kadar.
Kimin haddine katili aklamak, kimin haddine maktulü suçlamak.
Madem bakışları bu, artık biz de haddimizi aşalım.
Edi bese!
- Var mıyız yok muyuz? 18 Ocak 2025 04:08
- Uykusuzluk üzerine 11 Ocak 2025 05:00
- Merhaba yeni sene, mutluluk hangi seneye? 04 Ocak 2025 06:30
- Öngörü, strateji ve bir film üzerine 28 Aralık 2024 04:50
- Uyanık tutan sorular 21 Aralık 2024 05:15
- Kara kış 14 Aralık 2024 04:45
- Karar üzerine tartışma 07 Aralık 2024 06:25
- İçimdeki taziye çadırı 30 Kasım 2024 06:10
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25