24 Kasım 2024 04:06

Yargılama sürelerini kısaltmak iktidarın görevi

Mahkeme

Fotoğraf: Daniel_B_photos/Pixabay

Paylaş

Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının önemli bir unsurudur. Öyle ki bu hak, insanlık tarihinde anayasal düzene ulaşılan sürecin en önemli basamaklarından birisi sayılan ve 1215 yılında İngiltere’de imzalanan Magna Carta Libertatum’da (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi) “Kimseye hakkı ve adaleti satmayacağız, menetmeyeceğiz ve geciktirmeyeceğiz” sözleriyle ifadesini bulmuştur.

Magna Carta’dan bu yana önemini koruyan bu hak medeni hukuk yargılamalarında, hak ve alacaklarına makul bir sürede kavuşma hakkında cisimleşir. Davaların hızla sonuçlanması ihtiyacının, özel bir yargılama türü olan iş davalarındaki önemi ise tartışılamaz. Çünkü işten çıkartılan işçi ya işe iadesini istemekte ya da alacak ve tazminatlarını talep etmektedir. Ücretinden başka geliri olmayan işçi için bu haklarına kavuşmak yaşamsal önemdedir.

ORTALAMA DAVA SÜRELERİ

Ancak gel gör ki iş davaların kesinleşme süresi Anayasa Mahkemesi ölçütlerine göre dahi makul süreyi aşmaktadır. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü istatistiklerine göre iş mahkemelerindeki davaların ortalama karara çıkma süresi 2020 yılında 693 gün iken, 2023 yılında ise 549 gün olmuştur. Bölge adliye mahkemelerindeki ortalama karara çıkma süresi ise 2020 yılında 366 gün iken 2023 yılında 368 güne çıkmıştır. İş mahkemesindeki gerekçeli karar yazma, tebligat, istinaf süresi ve postada geçen süreler ile bölge adliye mahkemelerindeki benzer sürelerin de 4-5 ay olduğu düşünüldüğünde, Yargıtay görmeden kesinleşen iş davalarının ortalama kesinleşme süresi 3 yılı geçmektedir. 

Bu süreler, ortalama sürelerdir. İstanbul gibi dava yoğunluğu olan illerde bu süreler çok aşılmaktadır. Ayrıca işe iade davaları ve sendikal davalar daha hızlı sonuçlanmaktadır. Alacak davaları ise bölge adliye mahkemelerinden 3 yıldan kısa sürede dönmemekte, bir alacak davasının tamamlanma süresi 5 yılı bulmaktadır.

KAYBEDEN İŞÇİ KAZANAN PATRON

Davaların uzaması ile kesinleşmeye kadar faiz dahi işlemeyen işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücreti kuşa dönmektedir. En az 8 aylık ücret tutarında belirlenen bu alacak ve tazminatın, ödendiğindeki reel değeri 2 aylık ücret seviyesine düşmektedir. Alacak davalarına konu olan, bu nedenle faiz işleyen ücret ve tazminatların reel değerini koruması da mümkün olmamaktadır.

Sonuçta kaybeden hukuka aykırı olarak işten çıkartılan, alacak ve tazminatları ödenmeyen işçilerdir. Kaybedenin olduğu yerde bir kazanan da vardır elbette. O kazanan da patronlardır.

ANAYASAL HAK AMA

Magna Carta’nın dahi taahhüt ettiği adil yargılanma hakkı ve bu hakkın bir unsuru olan makul sürede yargılanma hakkı, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde temel hak olarak yer almaktadır.

Anayasa’nın 141/4. maddesine göre “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir.” Anayasa’nın 36. maddesinde ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” denilmek suretiyle adil yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, Adil Yargılanma Hakkı başlıklı 6. maddesinde de makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının somut görünümü ve alt ilkesi olarak yer almaktadır. Anayasa Mahkemesi, sözleşmeden hareketle, makul sürede yargılanma hakkını adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmektedir.

KOMİSYON ÇARE DEĞİL

Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle 12.03.2024 tarihine kadar doğrudan Anayasa Mahkemesine başvuruluyordu. 12 Mart’tan itibaren ise öncelikle Tazminat Komisyonuna başvuru zorunluluğu getirildi. Ancak ne AYM ne de Komisyon makul sürede sonuçlanmayan yargılamalar nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararı giderememektedir.  Çünkü maddi zararın mutlaka somut belgelerle ispatlanması istenmekte, işçi için bu mümkün olmamaktadır. Manevi tazminat tutarları ise düşüktür ve zararı gidermekten uzak kalmaktadır.

***

İstatistiklerin de gösterdiği gibi iş davalarının uzun sürmesi yeni bir sorun değil, kronik bir sorundur. Magna Carta’dan bu yana insan hakkı olan makul sürede yargılanma hakkının kullanımını sağlamak esastır. Adil yargılanma hakkı ve bu hakkın somut bir görünümü olan makul sürede yargılanma hakkı istisnai olarak ihlal edildiğinde tazmin yolu açılmalıdır. Bunun için yargı örgütlenmesi ve faaliyetini gereklerine uygun düzenlemek iktidarın sorumluluğudur.

Ancak hem uygulayıcı hem de Mecliste yasa çıkarma gücüne sahip iktidar partileri bu sorunu çözmek için adım atmıyor. Çözüm için zorlayıcı olmaktan başka çare yok.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa