25 Kasım 2024 04:43

Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün

Fotoğraf: Nisa Sude Demirel/Evrensel

Paylaş

Hadi mafyadan ödünç alalım. Sağlık kurumlarına kimler çöktü/çöküyor? Ya da şöyle soralım: Sağlığa sızan çeteleşmenin miladını nereden başlatacağız?

SSK hastanelerinin bilgisayarlı tomografi, MRG, koroner anjiyo çekmesi de cihaz alması da yasaktı uzun yıllar. Diyelim ki hastane almadı ama bağış geldi, bağış kabul eden başhekimlere dava açılıp yargılanırlardı.

Acile gelen tüm beyin kanaması, trafik kazası ya da kalp krizi geçiren hastalar şehrin uzak bir muhitindeki özel bir merkeze BT, MRG ya da koroner anjiyo çekilmeye zorunlu gönderilirdi. Hekimler öyle istediği için değil mevzuat emrettiği için. Nice hastalar öldü, sakat kaldı tedavi geciktiği için. Peki neden yasaktı SSK hastanelerinin bu cihazları alması? Ülkedeki rekabet mevzuatına aykırı olduğu iddia ediliyordu. Duyunca inanılamayacak kadar rezil bir durumdu.

Şimdi o mevzuatı çıkartan hükümetler, bürokratlar, dava açan savcılar pisi pisine ölen o çocukların, hastaların ölümünden yargılanmış olsaydı sağlıkta çeteleşmenin önü bu kadar kolay açılmamış olacaktı.

Dün SSK hastaneleri ile sınırlı cihaz alım yasağı bugün “kârlı” birimlerde tüm kamuda taşeronlaştırılmıya evrildi.  Kamunun yeterli yatırım yapmaması nedeniyle yoğun bakım, diyaliz, radyolojik görüntüleme hizmetleri özel sağlık kuruluşlarından satın alınmaya başlandı.

Bursa Tabip Odası’nın 30 uzmanlık alanından 258 hekimle yaptığı ‘radyoloji hizmetlerindeki taşeronlaşmaya’ dair anket hekimlerin sadece yüzde yedisinin yazılan raporlara güvendiğini yansıtıyor. Ayıptır, “günahtır”, yazıktır: Bunun adı sağlıkta taşeronlaştırma/özelleştirme bunun adı sağlıkta güven erozyonu ve yıkım! Devam eden dava ile taşeronlaşmanın salt yenidoğan kısmına hapsedilmek isteniyor toplum dikkati. Oysa fotoğraf çok daha büyük.

Bekir Ağırdır’dan bir cümle ile “Yaşananlara alt yazı yazmak” bahsine hapsedilmek isteniyor toplumsal katılım/itiraz. Yenidoğan krizinde, sağlıkta çeteleşme yargı sürecinde edilgenleştiriliyoruz. Dile kolay, Türkiye’nin en büyük kentinde eski sağlık bakanlarından birisinin de patronlar arasında yer aldığı on hastane bir gecede yolsuzluk iddiası ile kapatılıyor. Biz sanık kürsüsünde ambulans şoförü, birkaç hekim ve hemşire dinliyoruz. Hani patronlar, hani Sağlık Bakanlığı ve SGK yönetici eliti, hani siyaseten karar vericiler?

Sağlıkta dönüşüm sürecinin ivme kazandığı 2005’li yıllarda özel sektörün önü açılırken özel muayene açmak zorlaştırılmıştı. Bir ara öyle abartıldı ki muayenehaneler için şart koşulan mimari gereklilikler hastanelerden daha fazlaydı.

Şimdi izlemek değil soru sorma vakti: Büyük sermaye gruplarına ait hastaneler değil de neden küçük orta sermayeli hastaneler kapatıldı? Bir taşla iki kuş mu? Zincir hastaneler için rekabet bağlamında mıntıka temizliği mi yapılıyor? Aynen bir dönem mekansal olarak merdiven altı tıp merkezleri teşvik edilirken muayenehanelerin kapatılması gibi…

Bir gecede ruhsatı iptal edilen bu hastanelerdeki yaklaşık beş yüz hekim ve beş bin sağlık çalışanı için çözüm üretilmeyip büyük sermaye gruplarına ucuz iş gücü mü yaratılıyor? Aynen KHK ile kamudan uzaklaştırılan sağlıkçıların bir dönem karın tokluğuna özel sektörde işe alınmaları gibi. Dün bir, bugün iki: İşsiz bırakılan hekimlere yarı fiyatına iş tekliflerine başlandı bile…

Birleşmiş Milletler (BM), “Dünyada yaklaşık 1.6 trilyon dolar kara para aklandığını” açıkladı 2023 için. Hadi kibarlaştıralım, Türkiye’de kaynağı belli olmayan para miktarı ne kadar? Sağlıkta dönüşüm ve GSS ile bir anlamda kaynağı belli olmayan sermayenin aklanması için de bir vasat oluşmadı mı? GSS’li hastalar için mevzuat gereği vatandaşın cebinden en fazla SUT’un iki katı ek ücret alınabilecekken on katı alan dahi yok mu? Hasılı bu verili durum kara para aklamak isteyenler için de alan yaratmıyor mu?

Türkiye’de sendikalaşma oranının sıfırlandığı özel sağlık kurumları dışında bir alan yok.  Sendikalaşma olsaydı, işe alım sözleşmelerinin bir tarafı birey olarak hekimler ve sağlıkçılar değil de bu sendika ve tabip odaları kılınsaydı, sağlıkta yolsuzluklar bu kadar alenileşebilir miydi?

SSK faturalarını şişiren sadece özel sektör mü? Ya üniversiteler, ya kamu hastaneleri? Yapmayan tek kamu kurumu nerede ise yok! Hükümet SGK’ye zarar nedeni ile aktardığı kaynağı özünde bu soygun düzeninin ikamesine ayırmış oluyor. Kanımca SGK’ye bütçeden kaynak aktarılmıyor, çalınan/talan edilen miktar kısmen telafi ediliyor.

Radyolojide taşeronlaşma bahsini, diyaliz tekellerini görmezden gelmeye devam mı edeceğiz?

Hafta sonu TTB çok sayıda tabip odasının katılımı ile GYK sonrası bir basın açıklaması yaptı. “Sağlık hizmetini sıradanlaştıran, niteliğe değil niceliğe önem veren, hastaneleri ticarethane ve hastaları müşteri haline getiren, sağlığı piyasa kurallarına teslim eden sağlıkta dönüşüm programı sağlık sistemimizi çökertmiştir” diyordu TTB.

Yenidoğan davasını hep birlikte izliyoruz. Yoğun bakım ünitelerinin özel hastanelerde bir başka taşeron şirkete devredilmiş olduğunu ölen bebeklerin aileleri bile muhtemelen yeni öğreniyor. Yurttaşlar olarak hangimiz kamu ya da özelde misal diyaliz, radyoloji, yoğun bakım birimlerinin taşeronlaştığını fark ediyoruz? Neden özenle saklanır bu gerçeklik?

TTB’nin de dediği üzere “Başka bir sağlık sistemi mümkün.” Unutmayalım ki sağlık toplumun ortak tasası değil paydası olmalı.

 Sağlıcakla kalın

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa