Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor
Fotoğraf: MA
Hakkâri, Esenyurt, Mardin, Batman, Halfeti’den sonra Dersim ve Ovacık Belediyelerine de kayyım atandı. Ankara’dan yansıyan kulisler devamının gelebileceği yönünde.
Peki tüm bunlar, bu ülkede Kürt meselesine dair değişim talebi ve umudu bakımından hiçbir şeyin değişmediği ve değişmeyeceği anlamına mı geliyor?
AKP iktidarının -çok sevdiği ifadeyle- ‘kader planı’ böyle olabilir ama Türkiye’nin son 35 yılına bakıldığında Kürt meselesinde zora dayalı ‘çözüm’ politikalarının iflasının geçtiğimiz yüzyıl itibarıyla geniş bir kesim nezdinde tescillendiği ve 21. yüzyılın ilk çeyreğinin bunu teyit eden gelişmelerle belirlendiği görülüyor.
1991 genel seçimlerinde SHP listelerinden seçimlere katılan Halkın Emek Partisi (HEP) yüzde 3.09 oy alarak 18 milletvekili çıkarmıştı. Üçüncü kez Mardin’de başkan seçildiği belediyeye kayyım atanan Ahmet Türk de HEP’in kurucuları arasındaydı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği 27 Mart 1994 yerel seçimlerine gidilirken DEP’in önce il, ilçe binaları, son olarak da Ankara’daki genel merkezi bombalanmıştı. DEP, seçimin meşruiyetinin kalmadığını bir basın toplantısıyla ilan ederek o seçimlerden çekildiğini açıklamıştı. Bölgede Hizbulkontra’nın da parçası olduğu faili meçhul cinayetlerin damgasını vurduğu Tansu Çiller-Doğan Güreş konsepti sürecinde, Özgür Ülke gazetesi 3 Aralık 1994’te bombalandı.
Aradan geçen 30 yıl içinde önce bölgesel sonra küresel bir boyut kazanan Kürt meselesinin sadece baskı ve operasyon yöntemleriyle çözülemeyeceği gerçeği egemen sınıflar içinde bile karşılık bulmaya başlar hale geldi.
Bugün artık, Kürt siyasal hareketi, ittifak güçlerinin de desteğiyle yüzde 10 barajını hükümsüz hale getirerek, iktidar blokunun hesaplarını zora sokan bir noktaya geldi. Azımsanmayacak bir kesim, silahsız ve demokratik bir çözüme şans tanınması yönünde talebini en azından sandıkta yansıtıyor.
AKP üç dönemdir, sandıkta kazanamadığı Kürt siyasetinin yönetimindeki belediyelere kayyım atarken, son yerel seçimlerin ardından buna DEM tabanıyla ‘kent uzlaşısı’ formülüyle CHP tarafından kazanılan Esenyurt Belediyesi eklendi.
Her kayyım atama bir sonraki seçimde halk tarafından veto edilmesine rağmen AKP’nin aynı politikada ısrar etmesi iki temel nedene dayanıyor. Bunlardan biri, işçi, emekçilerin hak arama mücadeleleri de dahil olmak üzere içerideki tüm muhalefetin, “terörle mücadele” politikası bağlamında üretilen gerekçelerle baskılanmasıdır. Diğeri ise, “terör tehdidi” sürekli canlı tutularak sınır ötesine operasyonların sistemli hale gelmesinin ve giderek Suriye sahasına bu bahaneyle yerleşilmesinin gerekçesi üretilmesidir. Bunun altında güçlü bir ekonomik çıkar da hükmünü icra ediyor.
Son 20 yıl içinde önce PKK’ye karşı operasyonlarda kullanılarak test edilen Baykar Bayraktar üretimi İHA ve SİHA’lar, Suriye Savaşı’nda, Libya İç Savaşı’nda kullanılırken, yakın dönemde de Ukrayna Silahlı Kuvvetleri ve Azerbaycan Hava Kuvvetleri tarafından kullanıldı. Türkmenistan, Kırgızistan, Katar, Polonya, Pakistan da, Baykar Bayraktar TB2’nin (Taktik Blok 2) silahlı insansız hava aracını envanterine dahil eden ülkeler durumunda.
Dolayısıyla içeride baskı, dışarıda operasyon politikası AKP iktidarı bakımından ne siyasal körlük ne de gündem saptırma arayışıyla açıklanabilir.
Son on yıldır sürekli oyları düşen ve uyguladığı ekonomi politikalarıyla da kendi tabanı da aşınmaya başlayan AKP, bir sonraki seçimde halk tarafından veto edilse de kendisini kayyım politikalarına hapsetmekten başka bir çıkış bulamıyor. Giderek büzüşen altındaki halıyı tutabileceği kadar tutmayı ancak böyle başarabiliyor. Orta ölçekli silah üretimi ve ihracatına dayalı sermayenin yeniden üretimi ile önümüzdeki on yıllara uzanan bölgesel enerji kaynakları planları da “terör tehdidi” argümanının sürekli sıcak tutulmasına bağlanmış durumda. Sürekli savaşa ve savunmaya yatırım yapan bu politikanın içerideki doğal uzantısı baskının sürekliliği oluyor.
Ancak tüm bunlar, ülke halklarının taşıyamadığı bir tabloyu ortaya koyarken, tabandan gelen değişim ihtiyacı, uzun yıllardır “terörle mücadele” bağlamındaki politikaları kendi siyasetinde yansıtan CHP’yi bile farklı bir noktaya doğru zorluyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Mardin’de Kürt sorunu ve barış bağlamında mesajlar vermesi, son 35 yıllık tablonun biriktirdiği çelişkilerin bugünkü halkasında gelişmeler olarak okunmalı.
Son derece haklı ve meşru bir temele dayanan barış talebinin iktidar baskısıyla terörize edilmesine boyun eğilmemesi, kayyım pratiklerinden kurtulmanın da yegane yoludur.
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00