Gerisi gözaltı, yasak
Fotoğraf:AA
Nuray SANCAR
Çarşamba günü 30 ilde yapılan operasyonlarla 231 kişi gözaltına alındı. DEM Parti’li Kayapınar Belediyesi Eş Başkanı Cengiz Dündar, DEM Parti Emek Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Sevtap Akdağ, İHD kurucularından Nimet Tanrıkulu, MKG Başkanı Roza Metina’nın yanı sıra Kürt basınından gazeteciler, kitle ve meslek örgütü yöneticileri ve aydınlar da var bu listede. Bu konuda başka ‘soruşturmalar’ın da yapıldığı belirtiliyor.
Bahçeli’nin Öcalan’ı Mecliste konuşmaya çağırdığı, Ahmet Türk’ten görüşme talebi beklediği, toplumun da ‘çözüm’ eksenli bir tartışmaya şu veya bu şekilde yöneltildiği koşullarda, eş zamanlı gerçekleşen gözaltılar, kayyım atamalarıyla harlanan sürecin genişleyerek derinleşeceğini gösteriyor. Grup toplantısında yaptığı konuşmada Halk TV’yi tehdit eden Bahçeli, iktidar uygulamalarını ve gelişmeleri tartışan muhalefeti kanal nezdinde partisiyle uğraşmakla suçluyor.
İlan edilmeden, fiilen uygulanan bir tür olağanüstü hal kapsamında toplum bir yandan yakın bir zamanda enflasyonun kontrol altına alınacağı, ekonomik göstergelerin iyi gittiği demeçleriyle oyalanırken diğer yandan da nereye varacağı belli olmayan bir ‘çözüm’ süreci beklentisine sokulmuş durumda. Baskıya eşlik eden beklenti arasında sürekli manevralar yapan iktidar, toplumsal bir afaziye yol açan gündem inşasıyla halkın siyasal reflekslerini yeniden düzene sokuyor. Son seçimlerde bu refleks Cumhur İttifakının etrafındaki kesimin çözülmeye başladığını göstermişti çünkü.
DEM Parti’yi Türkiye partisi olamamakla suçlayıp aynı anda onun Batı ile ilişkilerini keserek bölgeye hapsetmek ile DEM’e dokunana iltisak faturası kesmenin birlikte gerçekleştirilmeye çalışıldığı siyasal manevra, yeni bir durum değil. Bu manevra 10 Ekim Katliamı’ndan sonra Başbakan Davutoğlu’nun ‘Oylarımız artıyor’ beyanıyla sabit olmuştu.
Yeni olan, eski ve paslanmış bir düğmeye ağırlaşmış dünya ve Ortadoğu koşullarında basılmış olması. Avrupa devletlerinin yurttaşlarına olası bir büyük savaşa hazırlanma direktifi verdiği, Ortadoğu’da gerilimin arttığı böyle bir zamanda her devlet gibi bizdeki iktidar da olanaklar ve kısıtlar hesaplaması yapıyor. Erdoğan söylüyor: “Bölgemiz, kuzeyi ve güneyiyle adeta cayır cayır yanıyor. Cumhur İttifakı olarak tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Türkiye’nin hem siyasi ve ekonomik istikrarını korumanın hem sosyal barışını tahkim etmenin hem de hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü sürdürmenin mücadelesini veriyoruz.”
Milli birlik ve beraberliğin koşullarının herhangi bir seferberliğin yetersiz saikleri yüzünden elde toplumsal kesimler arasındaki ittifakların bozulması ve zorunlu biat kaldı. Bu matematiğin dışında kalmaya çalışan Erdoğan şimdilik koordinasyonu Bahçeli’ye bırakmış görünüyor. Her gün ekrana gelen kavga dövüş sahneleri, canı yanan halk ve emekçi kesimlerinin çığlıkları, cinayet, yolsuzluk, ‘Araziye el koyma’ rüşvet ve gasp haberlerindeki artış, kayyım atamaları ve bunların devamının geleceği haberleri on yıl önceki yani 2015 seçimleri dönemindeki ‘Verin 400’ü rahat edin’ çağrışımını tetikliyor.
Halkın neyi konuşacağını, hangi konuyu düşüneceğini belirleyen iktidar nasıl konuşacağını da belirlemeye çalışıyor. CHP’li belediyelerin açtığı kreşlerde çocuklara LGBT propagandası yapıldığını söyleyen Mili Eğitim Bakanı Yusuf Tekin toplumdaki en geri hissiyatı kabartırken aslında okul öncesi eğitimin hangi sermayeye bağlanacağının yolunu göstermeye, din, ahlak ve yasak imasıyla hedef saptırıyor. Eğitimi özelleştirilmesinden nemalanan tarikatların önünü temizlemeye çalışıp yerel hizmet kurumlarını zan altında bırakıyor örneğin. Erdoğan ise bu tür hizmet kurumlarına el atan, kendisinden ve tarikatlardan olmayan belediyeleri “Hırsları boyunlarını aşmak”la suçluyor. Oysa aynı gün sosyal medyada Menzil Tarikatının sübyan eğitimi kayıtlarının başladığı ilanı görüldü.
Yerel kaynakların bekçiliğine kayyımlar atanırken seçilmişlerin hukuksuz suçlanmalarının, imaların, göndermelerin yer aldığı söylem evreninin kurulması hem iktisadi hem siyasi rant uğruna rakibi kriminalleştirmenin, ahlaken itibarsızlaştırmanın ve dışlama siyasetinin gereği. Böylece toplumsal gerilim de artırılıyor.
Çarşamba günü yapılan; siyasetçileri, gazetecileri, aydınları ve kitle örgütü yöneticilerini içeren gözaltı dalgası da bu toplumsal gerilimi ve tedirginliği artırmaya yönelik. Kürt sorununu çözmenin değil ama Kürtlerin kendisini sorunlaştırmanın ve DEM Parti’nin Cumhur İttifakı partileri dışındaki yakınlaşmaların zemini bu yüzden oluşturuldu. Erdoğan’ın son çağrısı şöyle: “Kendini bu ülkeye, bu millete karşı mesul hisseden herkesin bu mücadeleye destek vermesi, katkı sunması, en azından yıkıcı muhalefetten kaçınması gerekir.”
Yıkıcı muhalefet her şey olabilir. Bunun yanında söz konusu vatan, millet ve devletse ‘gerisi sadece birer teferruat’ olacak. Yani iktidarın politikalarına karşı çıkan herkes teferruattan ibaret. Yasaklar, cezalar, yoksulluk ve zulüm bu durumda mübah! Çünkü dünya karışık!
- Türk-iş toplu sözleşme masasını devirirken kime sordu? 27 Aralık 2024 06:40
- Çakma halk devrimi, imitasyon Che Guevera 20 Aralık 2024 05:33
- Suriye'de bitmedi, sürüyor, sürecek o kaos... 13 Aralık 2024 05:00
- Aile hekimliği yönetmeliğinin yakın sonucu güvencesizlik, şiddet ve çeteleşmedir 06 Aralık 2024 06:10
- 28 Şubat yaşıyor, yaşatılıyor! 01 Aralık 2024 04:58
- Ya bendensin ya da her şey kötü olacak 22 Kasım 2024 06:27
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55