30 Kasım 2024 06:50

HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar

Halep'te çatışmalar

Fotoğraf: İzzettin Kasım/AA

Paylaş

Halep kentine büyük bir saldırı başlatan HTŞ (Heyet Tahir eş-Şam) ile Suriye ordusu arasındaki çatışmalar devam ediyor. HTŞ’nin Suriye’nin Şam’dan sonra en stratejik önemdeki kenti Halep’e yönelik saldırısına Erdoğan iktidarının maaşa bağladığı ÖSO/SMO’ya bağlı bazı grupların da katıldığı belirtiliyor. 2015’ten bu yana Suriye’nin Türkiye sınırındaki İdlib kentinin önemli bir bölümünü elinde bulunduran HTŞ’nin (önceli El Nusra) Halep’e başlattığı saldırı, bir yandan İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırı ve tehditlerinin arttığı ve öte yandan Erdoğan iktidarının Suriye rejimi ile siyasi ilişkileri yeniden kurmak için çaba gösterdiği bir döneme denk gelmesi bakımından dikkat çekiyor. Dolayısıyla Halep’e yönelik saldırıyı anlamak için HTŞ’yi hangi gelişme ve güçlerin cesaretlendirdiği ve bu saldırı üzerinden kimlerin hangi hesapları yaptığına bakmak gerekiyor.

Suriye’de egemenlik mücadelesine taraf olan güçlerin HTŞ’ye nasıl baktığından başlayalım.

Suriye rejimi, Rusya ve İran’ın El Kaideci Nusra’nın devamcısı HTŞ’yi terör örgütü olarak gördüğü biliniyor. Bu güçler bugün ‘İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde Türkiye’deki Erdoğan iktidarı ile belli bir uzlaşma içinde olsalar da Türkiye’nin buradaki askeri varlığını geri çekmesini ve İdlib’in HTŞ’den temizlenmesini Suriye’de ‘normalleşme’nin zorunlu koşullarından biri olarak görüyorlar.

HTŞ, Birleşmiş Milletlerin (BM) terör örgütleri listesinde yer aldığı için Erdoğan iktidarı da resmiyette HTŞ’yi terör örgütü olarak tanımlıyor. Ancak gayriresmi olarak MİT üzerinden ilişkilerini sürdürüyor ve dahası İdlib’deki gözlem/kontrol noktalarında konuşlu Türk askerleri HTŞ’ye kalkan yapılıyor. Türkiye’deki iktidarın HTŞ’ye yaklaşımını Rusya’nın İdlib’e yönelik hava saldırına karşı Erdoğan’ın söylediği “Rusların söylediği şey: Teröristlere karşı mücadele ediyoruz... Kim terörist? Kendi toprağını savunanlar mı terörist? Bunlar direnişçi” sözleri özetliyordu.

2022’de de HTŞ, yanına bazı ÖSO/SMO gruplarını alarak Afrin’in önemli bir bölümünü ele geçirmiş ve ardından MİT’in devreye girmesiyle geri çekilmişti.

İsrail, 2013’te Lübnan sınırında stratejik önemdeki Kuneytra kasabasının ele geçirilmesi konusunda Suriye rejimini destekleyen Hizbullah ile El Nusra arasında çatışmalar yaşanırken hava bombardımanı ile El Nusra’yı açıktan desteklemişti. İsrail; Suriye yönetimi, İran yanlısı milisler ve Hizbullah’a karşı dün Nusra ve bugün de HTŞ’yi doğal müttefik olarak görüyor ve destekliyor.

ABD emperyalizmi de resmiyette terör örgütü olarak tanısa da HTŞ’yi bölgesel politikaları için kullanışlı bir araç olarak görüyor. Dönemin ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in 2020’de yaptığı değerlendirme, Erdoğan’ın değerlendirmesi ile benzerlik taşıyor: “Bunlar doğrudan El Kaide’nin uzantıları, terör örgütü olarak kabul ediliyorlar ancak öncelikli olarak Esad rejimiyle mücadeleye odaklanmış durumdalar. Henüz biz bu iddiaları kabul etmedik ama kendileri, terörist değil vatansever muhalif savaşçılar olduklarını iddia ediyorlar. Bir süredir uluslararası bir tehdit oluşturduklarını görmedik.”

El Kaideci HTŞ’ye verdiği örtülü destek, Suriye’deki askeri varlığını “IŞİD ile mücadele” ile açıklayan ABD emperyalizminin cihatçı çetelere yaklaşımda kendi çıkarları dışında bir ölçütünün olmadığını çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.

Dolayısıyla ABD’nin Rojava’da Kürtlerle sürdürdüğü iş birliği nedeniyle aralarında anlaşmazlık bulunsa da İdlib konusunda Türkiye ile ABD (ve İsrail) görüş birliği içinde bulunuyor. HTŞ’nin son Halep saldırısı da aralarında bazı nüans farklılıkları olmasına rağmen Türkiye’deki iktidar, İsrail ve ABD’nin hesaplarıyla önemli oranda kesişiyor.

Rusya’nın dikkat ve enerjisini önemli oranda Ukrayna’da yoğunlaştırmış olması, Çin’in açık bir çatışma içine girmek istememesi ve İran’ın da hem iç ve hem dış politikada karşı karşıya kaldığı zorluk ve açmazlar, İsrail’in Filistin ve Lübnan’da Hamas ve Hizbullah’a darbeler vurmasını kolaylaştırdı. Ardından İsrail saldırganlığının bölgenin yeniden dizayn edilmesinin (İran’ın başını çektiği direniş eksenini parçalamanın ve İran’ın etkisini sınırlamanın) aracı olarak kullanılması politikası, Suriye sınırına dayanan tanklar ve İran yanlısı milis güçlere havadan yapılan saldırılar ile Suriye’de devam ettirildi.

Karşı karşıya olduğumuz tablo, HTŞ’nin sadece İsrail saldırganlığından güç aldığını değil, aynı zamanda bu yeniden dizayn politikasının aracı olarak harekete geçtiğini/geçirildiğini gösteriyor.

Erdoğan, Esad ile görüşmek için bütün kapıları zorlamaya çalışıyorken Türkiye’nin HTŞ’nin Halep’e yönelik saldırısını desteklemesi ilk bakışta çelişkili bir durum olarak görünebilir. Ancak İdlib’deki kontrol/gözlem noktalarından MİT’in kurduğu ilişkilere ve Türkiye destekli cihatçı grupların bir kısmının bu saldırının içinde yer almasına kadar HTŞ’nin Halep’e yönelik saldırısının Erdoğan iktidarının bilgisi ve bölgedeki hesaplarından bağımsız olmadığını görmek için öyle derin analizler yapmaya gerek yok. İktidar yanlısı medya organlarının HTŞ’nin Halep’e yönelik saldırısından büyük heyecan duyması bile durumu anlamaya yetiyor.

Erdoğan iktidarının bu saldırganlık üzerinden yaptığı hesaplar konusunda birbiriyle bağlantılı iki nokta öne çıkıyor:

Birincisi; Suriye’deki gelişmelere seyirci kalmayacak olsa da güçlerini buraya yığma durumunda da olmayan Rusya’nın Erdoğan’la görüşme konusunda Esad üzerinde baskı kurmasını sağlamak. İkincisi de Halep gibi stratejik bir kent üzerinden Esad’ı sıkıştırarak Erdoğan ile görüşme ve siyasi ilişkilerin yeniden kurulması için öne sürdüğü cihatçı gruplara verilen desteğin son bulması koşulunu ortadan kaldırmak.

Erdoğan, Netanyahu ve ABD, HTŞ saldırganlığının Suriye rejimi ve destekçilerinin bölgesel gücünün zayıflatılmasının aracı olarak devreye sokulması konusunda uzlaşıyor. Ancak Erdoğan, bu durumu Esad’ı siyasi ilişki ve iş birliğine zorlamak ve bu iş birliğini Rojava’da Kürtlerin özerk yönetimini yıkmak için kullanmak istemesi noktasında ise ABD ve İsrail’den ayrılıyor.

El Kaide’nin devamcısı HTŞ’nin Halep’e yönelik saldırısı ve bu saldırı üzerinden hesap yapan güçler, bölgede cihatçı terör örgütlerinin kimler tarafından ve niçin korunduğunu gözler önüne seriyor. HTŞ’nin yeniden devreye sokulması; bölgede savaş ve çatışmaların son bulması, halkların barış içinde yaşayacağı demokratik bir geleceğin kurulması için ABD emperyalizmi ile Erdoğan iktidarı ve İsrail gibi bölgesel gericiliklerin saldırı ve işgallerinin son bulması ve bu güçlerin beslemesi cihatçı çetelerin tasfiye edilmesi dışında bir çıkar yol bulunmadığını bir kez daha gösteriyor.

HTŞ’ye şu ya da bu şekilde verilen destek ve Halep saldırısından duyulan heyecan, bugün Suriye ile ‘normalleşme’ diyen Erdoğan iktidarının gerçekte Suriye savaşındaki yıkıcı rolünden ne kadar ders çıkardığını da ortaya koyuyor!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa