01 Aralık 2024 04:58

28 Şubat yaşıyor, yaşatılıyor!

Cami açılışı

Fotoğraf: AA

PAZAR
Paylaş

28 Şubat 1997’de yapılan MGK toplantısında öncelikli güvenlik sorunu olarak irtica tespit edilmişti. Bu toplantıdan sonra ordu, medya ve bürokrasi teyakkuz haline geçmiş ve Çiller-Erbakan Hükümeti devrilmişti. Çevik Bir demokrasiye balans ayarı yaptıklarını, Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu da 28 Şubat’ın 1000 yıl süreceğini söylüyordu. Generallerin yoğun medya bombardımanıyla gerçekleştirdikleri ‘postmodern darbe’si, yapanların düşündükleri gibi sürmedi ama beş yıl sonra RP’den kopanların kurduğu ve başına Tayyip Erdoğan’ın bulunduğu hükümetler dizisi için 28 Şubat, pergelin bir ayağının yerleştirildiği rövanş odağı haline geldi. 28 Şubat’ın generalleri yıllar sonra darbecilikten tutuklanarak 1000 gün hapsedildiler.

28 Şubat bugün hâlâ iktidarın yönelim ve söylemlerini düzenleyen bir referans noktası olarak yaşıyor, yaşatılıyor. 27 yıl önce gerçekleşen bu askeri-siyasi olaya göndermeler yapılarak milli güvenlik öncelikleri belirleniyor ve buna göre toplumsal ve siyasal ilişkiler dizayn ediliyor.

Erdoğan geçen hafta Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen 7. Din Şûrasında yaptığı konuşmada televizyon dizilerini eleştirerek “Tek tük istisnai örneklerden bütün dindarlara hakaret edilmekte, vakıflar, dernekler, tarikatlar linç edilmekte, din ve dindarlar yıpratılmaktadır. Sarıklı, sakallı, başörtülü, çarşaflı, cübbeli vatandaşlarımıza ahlaksızca saldırılmakta, itibar suikastları düzenlenmektedir. 28 Şubat dönemindeki gibi belli toplumlarımız adeta öcü gibi gösterilmekte, tahrik edilmektedir. Buna sessiz kalmamız mümkün değildir” diye konuştu. Bu konuşmanın ardından RTÜK kanallara ceza yağdırdı.

***

Erdoğan her zaman milli değerlere saldıran kesimler tarif etmiştir. Devralınmış 28 Şubat üslubu bir dizi konum ve durumun milli güvenlik kalemi olarak sınıflandırılmasında da bolca kullanıldı. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atan teğmenlerin eyleminde ordu içindeki darbeci eğilimleri, Kürt siyasi hareketinde bölücülüğü, LGBT’de aile yıkıcılığını, laiklikte din düşmanlığını, İsrail’e ticaret yapılıyor diyenlerde vatan millet düşmanlığı gören iktidar aklı şimdi yine bir seferberlik halinde ve halkı da kendi açtığı cephelere dahil olmaya davet ediyor.

Ne var ki sürekli düşman üretim ve icadı sırf politik hedeflerle, oy kaynaklarının teminiyle sınırlı bir amaç taşımaz. Maddi kaynakların, hazinedeki birikimin, toplumun ortak zenginliklerinin kimlere doğru akacağının, kimlerin dünya nimetlerinden yararlanacağının da kapalı zarf ihaleyle tayininde elverişli bir yöntemdir bu. Yandaş sermayeye akan teşvikleri, özelleştirilen kurumların kime devredildiğini, devlet sermayesinin hangi ihalelerle dağıtıldığını; böylece hep kazanan kesimleri hep kaybeden emekçilerin gözünden saklar. Milli güvenlik sorunu diye adlandırılan şey de, bu bölüşüm sisteminin bekasını tehdit eden karşı çıkışların bertaraf edilmesi sorunudur esas olarak.

Belediyelerin açtığı kreşleri diline dolayan iktidar Menzil tarikatının açtığı, reklam görsellerinde küçük kız çocuklarının başörtülü gösterildiği sıbyan okullarına izin vermiştir örneğin. Çünkü tarikatlar iç cephenin ‘muhtaç olduğu kan’ı biteviye pompalamak üzere ağacı yaşken eğmekle görevlendirilen ‘STK’ muamelesi görürler. Öğrenci yurtları, dershaneler, yatakhaneler ve giderek MEB okullarında eğitmenlikler sakallı, cübbeli şahıslara açılmıştır. Yeni nesil bu tercihli özelleştirmeler ortamında yetiştiriliyor; iktidara biat eden kullar ordusundan oluşan ucuz emek kaynağı yapılandırılıyor.

Orduyu, siyaseti, medyayı ve halkı dizayn etmek için bitimsiz bir kaynaktır 28 Şubat. Sayesinde ‘mukaddes değerlerimizin’ taşıyıcı kolonu olarak kendini tanımlayan iktidar, ‘gerektiğinde 15 Temmuz’da can verenler’in tayin edici kuvvetinin güçlendiğinden emin olmak ister. Kısacası bütün millet, ama zorla ama gönüllü, AKP’nin askeri haline gelsin 28 Şubat’ın gölgesinde kılıçlarını çatsın!

Bir yandan kayyımlar atayarak yerel yönetimlere darbe yaparak karşıtına benzerken 28 Şubatlardan hâlâ korkmak işin doğasındadır. Bu yüzden de “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atan teğmenlerin tetiklediği travma ölçüsüzdür.

***

Son durum şudur; düşman cephesinin iflah olmazları yani bölücüler, cinsel sapkınlar, aile düşmanları, vatan hainleri, cehapeliler, solcular, komünistler, sekülerler, elitler, kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar, başı açıklar, şiddete karşı çıkan kadınlar, Mustafa Kemal’in askerleri, doğa ve çevre savunucuları, grevdeki işçiler, gazeteciler, kayyıma karşı çıkanlar, kent lokantaları, ötekiler berikiler ve ön önemlisi şeytani ‘birileri’… yine hedefte. Milli güvenlik sorunu olarak görülen kesimler ve pratikler parça pinçik haliyle yine aynı çuvalda cepheleştirildi.

Şimdi Erdoğan, ‘birileri’ diye andığı çeşitli kesimlerin toplamını İslamsız Türklük ve Kürtlük peşinde olmakla suçluyor. Bu tespitten güç alan tarikat ve cemaat mensuplarının “şeriat isteriz” sloganları ise her yandan yankılanıyor. “Kendi icat ettiğin laikliği bana dayatamazsın” diyen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in cüreti eski devlet laikliğinin pratik bir devlet dinine doğru epey yol aldığına, alacağına işaret ediyor. Irak ve Suriye’de kafa kesen, kadınları kafesler içinde pazarlayan IŞİD’in yöneticisi Halit Bayancuk’un Akit TV’ye çıkarılmasıyla iç cephenin şekillenmesindeki bir eşik de aşılmış oldu. Ortadoğu’ya ve iç dizayna biçilen kumaş IŞİD zihniyetini de içererek desenlendirilmiştir.

Bu ülkede milli güvenlik sorunu değil halkın güvenliği sorunu oluşmuştur. “Ya bana biat edeceksin ya da sonun kötü olur” mesajının her gün verildiği kritik bir dönüm noktasında eski tutarsız laiklik de düşman kategorisinde. Bu dünyayla ilgili talepleri törpülenmeye çalışılan kuşağın; bölüşümden aslan payını alan kapitalistlerin, vurguncuların ve rantçıların dünyalığı için içeride ve Ortadoğu’da  seferber olabilmesi için iktidar uydurma bir mukaddesatı toplumun damarlarına enjekte etmeye çalışmaktadır. Tehlikeli olan budur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa