04 Aralık 2024 06:35

Acılı ve ayıplı günler

Fotoğraf: Kişisel arşiv

Paylaş

Basın tarihimizin karanlık sayfalarından biridir “Tan Matbaası Baskını”. Tek parti döneminden çok partili demokrasiye gidiş yolunda yayımlanan bir gazeteydi Tan. Zekeriya Sertel, Halil Lütfü Dördüncü ve Ahmet Emin Yalman’ın ortaklığında kurulan Tan gazetesi iktidara muhalif demokrasi yanlısı bir gazete kimliğindeydi. Gazetenin Başyazarı Sabiha Sertel genellikle kadın eşitliği, hak ihlalleri, sosyalizm yazıları ve hükümete yönelik eleştirileriyle tanınıyordu. 4 Aralık 1945 günü dönemin Valisi Lütfi Kırdar’dan aldıkları bir uyarıyla Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel o gün gazeteye gitmediler. Öte yandan bu tarihten bir iki gün önce Hüseyin Cahit Yalçın’ın Tanin gazetesinde “Kalkın ey ehli vatan, vatan elden gidiyor” başlıklı yazısı üniversite gençliğini ayağa kaldırmış, hükümetin de kışkırtmasıyla gençler 4 Aralık’ta üniversite bahçesinden yola çıkarak Babıali’ye doğru yürüyüşe geçmişlerdi. Ne tuhaf ki o günlerde milliyetçilik kavramını kafalarında oturtamamış bu kalabalığın içinde sonraki yıllarda siyasette ve gazetecilikte önemli roller oynayacak isimler de yer alıyordu. Kalabalık Ankara Caddesi üzerinde bulunan Tan Matbaasına girdiğinde matbaa boştu. Üniversite gençliğinin arasına karışan bazı yağmacılarla beraber topluluk matbaanın içindeki makineleri kırdı, kağıt bobinlerini yollara saçtı. Bütün bu saldırı sırasında polisin müdahale etmemesi de daha sonra kimi olaylarda da rastladığımız bir tür iktidar desteği gibiydi. Gençliğin bir bölümü ve yağmacılar daha sonra Galatasaray’daki İngilizce ve Fransızca yayın yapan yayınevlerine de saldırmak istediler. Ama bu kez Vali Lütfi Kırdar Galata Köprüsü’nü açtırarak yağmacıların Tünel’e çıkmasını engellemiş oldu.

Bu arada Sabiha Sertel’i ele geçirmek isteyen bir başka grubun ise Kadıköy’e geçmesini önlemek amacıyla Eminönü Kadıköy vapur seferleri iptal edildi. Sonraları Sabiha Sertel anılarını anlattığı “Roman Gibi” kitabında 4 Aralık’ın ardından yakınlarının ve komşularının evinde kaldığını, kendi evlerine girmediklerini söyler. Sonuçta Tan Matbaası tamamen harap olmuştur. Bütün bu olaylardan sonra saldırganlar hakkında ne yapıldığı, kimlerin mahkum edildiği çok da belirgin değil, tarihler pek yazmıyor. Ama adalet o günlerde de tersine işliyor, saldırganlar değil, Gazeteciler Halil Lütfü Dördüncü, Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel mahkemeye çıkarılıp üç ay hapse mahkum oluyorlar. Yine de adaletin insafı varmış o dönemde. Gazete çıkaranları sırf gazetecilik yaptıkları için uzun süre de hapiste çürütebilirlerdi!

Tan olayı Türk basını açısından ibretlik bir olaydır. Gazetecilere yönelik şiddet ne yazık ki “görece demokrasiye” ulaşıldığı zamanda bile hiç eksilmedi. Gazeteciler gerçeklere el attıklarında, gerçekleri halklarıyla paylaştıklarında ya cezaevine konuldular ya darbedildiler ya da öldürüldüler. Nasıl Uğur Mumcu’yu, Abdi İpekçi’yi, Sabahattin Ali’yi unutmuyorsak Tan Matbaası olayını da belleğimizde korumalıyız. Ne yazık ki devletin de karıştığı 6-7 Eylül olayları gibi nice yüzleşmeyi beceremediğimiz acılı ve ayıplı günlerimiz var siyasi tarihimizde. 

Umarım üniversiteler bu tür utanç verici dönemleri gençlere aktarma konusunda sessiz kalmazlar. İnsanların kendileriyle ve ülkeleriyle yüzleşmelerinin ne denli gerekli olduğunu öğrencilerine hatırlatırlar.

Bugünkü yazımı Nazi zulmü sonucu 26 yaşında yaşamını yitiren büyük Alman Yazar Wolfgang Borchert’in bir şiiriyle sonlayalım. Behçet Necatigil’in çevirisinden okuyalım. “Rüzgar ve Gül”

Küçük solgun gül!

Bordadan esen hoyrat yel

perişan etti seni!

yaprakların sanki

bir liman yosmasının

sırtına giydikleri -

birden saldırıverdi.

Hissetti de kendini

bir süre belki bitkin,

istedi gizli kıvrımlarında

biraz soluk alsın.

Ama kokun onu öyle büyüledi,

öylesine geçirdi ki kendinden:

köpürdü coştu birden,

duyduğu hazla ezdi seni;

öptüm diye böbürlenmede

ürkmüş otlarda eserken gene.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa