05 Aralık 2024 04:54

Asgari ücret stratejisi

Türk-İş mitingi

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Hükümet, işçi ve işveren taraflarından oluşan ve tek adam rejimiyle birlikte tamamen sembolik hale gelen Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısını 10 Aralık Salı günü yapacak. Türkiye’de asgari ücretin belirlenmesi süreci, işçinin halini gözetmekten ziyade, patronların kârını korumayı amaçlayan bir oyun haline getirildi.

Asgari ücret, milyonlarca emekçinin temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için düzenlenmiş en düşük gelir seviyesi demek. Dünyanın her yerinde ‘başlangıç ücreti’ ya da ‘istisnai ücret’ olarak kabul edilen asgari ücret, Türkiye’de çalışan nüfusun yarısından fazlasını kapsadığı için genel ücret seviyesine dönüştü. Asgari ücret, bu ücretle çalışanları doğrudan etkilemesinin yanı sıra, yasal mevzuattaki birçok düzenlemede temel ölçü olarak kabul edildiğinden toplumun büyük bölümünü yakından ilgilendiriyor.

Patron örgütleri, her yıl asgari ücreti düşük belirleme politikalarını, rekabet güçlerini koruma ve ekonomik sürdürülebilirlik gibi iddialarla meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Özellikle son yıllarda yaşanan ekonomik zorlukların şirket kârlarını erittiği iddiasını sık sık dillendirmeye başladılar. Ancak büyük şirketlerin yıllık bilançoları, bu iddiaları yalanlıyor. Türkiye’nin önde gelen holdingleri ve sanayi devleri, her yıl rekor seviyede kâr açıklıyorlar. Örneğin, enerji, inşaat ve finans sektörlerinde faaliyet gösteren dev şirketler yüksek enflasyon dönemlerinde bile net kârlarını artırdılar.

Ne kadar yüksek kâr elde ederlerse etsinler, patronların asgari ücret artış oranını mümkün olduğunca aşağıda belirleme çabasının temel nedeni asgari ücretin günümüzde fiilen bir ‘geçim ücreti’ haline gelmiş olması değil, kendileri için bir maliyet unsuru olarak görülmesi. Bu nedenle patronların düşük ücret politikasının temelinde enflasyonla mücadeleden çok, işçiler (canlı emek) üzerinden daha fazla artı değer yaratmak için benimsenen sınıfsal bir strateji var.  

Patronlar, düşük asgari ücret taleplerini dile getirirken, vergi yükünün kendilerini zorladığını da iddia ediyorlar. Ancak Türkiye’de patronlara sağlanan vergi indirimleri, teşvik ve istisnalar, bu iddianın da temelsiz olduğunu gösteriyor. Merkezi bütçeden sağlanan destekler ve istihdam destekleri gibi uygulamalar sayesinde büyük şirketler, devasa miktarda vergiden muaflar. 2025 bütçesinde açıklanan vergi istisnasının üçte ikisi (2 trilyon lira) patronlara tanınan ayrıcalıklardan oluşuyor. Yine İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarının dörtte üçü işçilerden çok patronlar için kullanılıyor. 

Merkez Bankasının asgari ücret zammının gerçekleşen enflasyona göre değil, hedeflenen enflasyona göre belirlenmesini istemesi ve ardından gelen ‘yüzde 25 zam’ önerisi, işçiler başta olmak üzere kamuoyunda büyük tepki ile karşılandı ve çalışma bakanı “İşçimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz” açıklaması yapmak zorunda kaldı. Ancak hükümete yakınlığı ile bilinen MÜSİAD başkanının enflasyon hedefine ulaşmak için asgari ücrette yüzde 25’den fazla artış yapılmaması gerektiği yönündeki son açıklaması patron örgütlerinin asgari ücret artışını düşük tutmakta ısrarcı olacağını gösteriyor.

Son birkaç yılda asgari ücrete yapılan zamlar, oransal olarak diğer ücret ve maaşlardan daha fazla artış gösterse de asgari ücretin alım gücü yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında her yıl istikrarlı şekilde geriliyor. Örneğin, 2025 yılında asgari ücretin satın alım gücü açısından ocak 2024 seviyesine gelebilmesi için en az yüzde 57 artış yapılması gerekiyor.

Türkiye’de mevcut asgari ücret uygulaması, her ne kadar sefaletin, emek sömürüsünün devletin yasal güvencesi altında sürdürülmesi anlamına geliyor olsa da sınıfın geniş kesimlerinin çalışma ve yaşam koşullarını belirleyen en temel etken. Buna rağmen işçilerin sefalet ücreti dediği, asgari ücret üzerinden yapılan stratejik hesaplar patronların işçilere ücretin ‘asgarisini’ bile çok gördüğünü gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa