Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için
Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş / EVRENSEL
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), 30 kasım’da Tandoğan’da “Geçinemiyoruz; yoksulluğa karşı mücadelede birleşiyoruz” çağrısıyla bir miting gerçekleştirdi. Basınımıza yansıyan haberlere bakıldığında mitingde “genel grev, genel direniş” sloganları yaygın bir şekilde atılmış, bu yönde çağrılar yapılmış. Birleşik Metal’in yetkili olduğu Hitachi gibi bazı fabrikalarda grevlerin başladığını da görüyoruz. İşçiler ve mücadeleci sendikalar işçilerin içinde bulunduğu zorlu ekonomik koşulları işaret ediyorlar ve kararlılıklarını dile getiriyorlar. Çayırhanlı madencilerin eylemleri şimdilik özelleştirme çalışmalarını engelledi ama iktidar pusuya yatmış vaziyette. Onun hesabına göre tansiyon düşecek ve işçilerin mücadele enerjisi sönecek!
Ülkenin ekonomik ve politik koşulları dikkate alındığında işler tansiyonun düşmesine, kitlelerin yatışmasına doğru mu gidiyor? Bu yönde gidişata ilişkin tek bir olumlu belirti var mı? Örneğin ücretler artıyor, hayat pahalılığının vuruculuğu ve yakıcılığı hafifliyor, işçi ve emekçilerin evine eskisinden daha çok gıda giriyor, ulaştırmaya, barınmaya, ısınmaya daha az para mı ödeniyor? Ülkenin toprakları artık vahşi medenciler tarafından yağmalanmıyor mu? Ya da politik koşullar “yumuşuyor” gazeteciler tutuklanmıyor, muhalif partilerin yöneticileri kovuşturmaya uğramıyor, seçimlerle kazanılmış belediyelere kayyımlar atanmıyor, muhalif belediyeler üzerinde iktidar baskısı yapılmıyor, sokakta hakkını arayanlar iktidarın şiddeti ve zorbalığı ile artık karşılaşmıyor mu? Elbette bunların hiç birisi gerçekleşmediği gibi, her gelen güne bir önceki günden daha kötü koşullarda uyanılıyor.
Peki bu koşullara işçi ve emekçilerin, açlığa mahkum edilen emeklilerin, doğası, suyu, ağacı saldırıya uğrayan halkın sessiz kaldığı söylenebilir mi? Söylenemez, hemen her gün yeni bir mücadele ve direniş haberi geliyor. Bu mücadele ve direnişlerin bazıları kısmi kazanımlarla sonuçlanıyor, o alandaki saldırıyı geçici de olsa durduruyor -madenciler örneğinde olduğu gibi- pek çoğu ise kararlılığına ve militanlığına rağmen yeniden başlamak üzere eziliyor, yenilgiye uğruyor. Harekete geçen kesimlerde ne mücadele, ne direniş, ne de kararlılık eksik oluyor. Ama temel bir eksiklik var ve bu eksiklik sermaye ve iktidar güçlerinin işçi ve emekçi halka yönelik saldırılarının püskürtülememesine neden oluyor.
Tam da burada 30 Kasım mitinginde atılan genel grev ve direniş çağrılarının önemi daha iyi anlaşılır oluyor. Yani işçi sınıfının ve emekçi halkın güçlerini birleştirerek aynı hedefe vuran, genel ve birleşik eyleminin zorunluluğu ve aciliyeti. Bir an için şu yönde bir gelişme olduğunu düşünelim: Doğrudan üretimdeki işçi ve emekçinin grevlerle harekete geçmesi ona genel grev niteliği verirken, kendi acil ve yakıcı talepleri ile harekete geçen halk kesimlerinin onlarla birleşecek eylemi de buna genel bir direniş özelliği kazandırıyor. Yani fabrikalar, iş yerleri, sokaklar ve meydanlar grevcilerin ve direnişe geçenlerin mücadelesinin yankılandığı alanlar olacak. Sermaye ve iktidara tek bir cepheden güçlü bir karşılık verilmiş olacak, saldırılar püskürtülecek, yeni kazanımlar sökülüp alınacak. Bugün işçi ve emekçi halkın ihtiyaç duyduğu mücadele biçimi işte bu!
Emekçi halkın ihtiyacı bu iken tek adam iktidarı ne yapıyor? Dışarıda yeniden macera peşinde koşuyor. Yeni şehirleri, toprakları işgal ederek büyüneceği ve ülkenin zenginleşip, uçuşa geçeceği propaganda ediliyor. Komşu ülkenin toprakları yeniden kan ve ateş içine atılıyor, emperyalist güçlerin haydutluğuna, soygunculuğuna destek veriliyor, ganimetten pay kapmak için salyalar akıtılıyor. İsteniyor ki halk yığınları içerisine itildikleri sefaleti ve yoksulluğu unutsunlar, seferberlik ve fetih türküleri ile coşsunlar! Ama boşuna, kitlelerin büyük bir kesimi artık bu şövenizme karşı uyanıklığını artırdı. Geniş kesimler Suriye gibi komşu ülkelerin yıkımının kendisine de bir fatura çıkardığını kendi deneyimleri ile yaşayıp gördüler. İçeride tek adam yönetimini yerle bir etmek için verilecek mücadele, bölgede halklar arasındaki barışa ve kardeşliğe de hizmet edecektir. Türk’üyle, Kürt’üyle Türkiye halkları kendi gericilerine ve faşistlerine karşı mücadeleyi yükselterek, onları tarihin çöplüğüne gömerek bölge halklarına örnek olabilir, onların önünü açabilir. Bunu gerçeğe dönüştürmek boş bir hayal değildir ve koşullar bunun için son derece uygundur. Bunun için 8 Aralık mitingi güçlü bir başlangıç olsun.
- Gelişmelerin kısa özeti 17 Ocak 2025 05:12
- 13 Ocak güçlendirilmeli 10 Ocak 2025 04:24
- Değişimin zorunluluğu 03 Ocak 2025 07:15
- 'Zaferden' işçiye düşen 27 Aralık 2024 05:25
- Seyredecek misiniz? 20 Aralık 2024 05:42
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00