7 Aralık 2024

Rahmi Koç’un kültür sermayesi

Fotoğraf: Haydarpaşa Dayanışması

Geçen hafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun eliyle Hasköy Caddesi’nin adını Rahmi Koç olarak değiştirilmesini duyuran Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney’in, Koç’a yönelik; “…kentimize on yıllardır kattığı değer için teşekkür ederim” sözlerine yer vererek kültürel değer üretimi sorunsalını açmaya çalışmıştım.

Koç’a Hasköy’de açtığı müze mekânının nasıl verildiğini, kendisine sadece bu alan da değil, Haliç Port/Tersane İstanbul bünyesinde sunulan mekânı, diğer illerde de kentin toprak değeri en yüksek yerlerinin, kamuya ait alanların ne şekilde sunulduğuna da kısaca değinmiştim.

Yazıya Ayvalık Tabiat Platformu’ndan yanıt geldi; “Setur Marina’yı %20 imar izniyle betonlaştırırken Ayvalık merkezde yeni bir müze açarak kentin kültürel değerlerine katkı ihmal edilmedi!” (1). Ve “bu diğer sermayedarlara da yayılıyor” denildi.

Ayvalık’ta -ve başka çok yerde olduğu gibi- kültürel değerler özelleştiriliyor ve kültür/sanat endüstrisine sermaye oluyor. Önümüzdeki günlerde sermaye birikiminin kültür-sanat yoluyla aklanma ve rıza/arzu üretimi yoluyla toplumsal kabulüyle, kıyılardan, ormanlara, kent merkezlerinden, kırsal alanlara çok yerde, bu tür yeni vakalara tanık olacağız gibi duruyor.

Bu arada Beyoğlu Kent Savunması, Hasköy Caddesi’nin isim değişikliği üzerine, 3 Aralık 2024 tarihinde bir basın açıklaması yaparak sürecin politik arka planını da kamuoyuna açtı (2).

Bu hafta yine Rahmi Koç üzerinden bu mevzuya dönme nedenim ise, kendisine İstanbul’un bir sokak adının da verildiği gün olan Rahmi Koç Endüstri Müzesi’nin yıldönümünde ifade ettiği şu sözler, “…Hayatımın önemli bölümü üç şeyle geçiyor. Eğitim, sağlık ve müzecilik. Anlayacağınız bir iş adamıyım ama hayatım hiç para getirmeyen üç yatırımla geçiyor. Herkes bunu yapmalı” (3).

Bu sözler Müze’deki sergi açılışına davetli Ertuğrul Özkök’ün kaleminden basına yayıldı ve ilgili haberdeki isimleri okuyunca göreceksiniz ki, merkezi-yerel karar vericilerle sermaye, kültür-sanat üzerinden çok sıkı ağlar kurulmaya devam ediliyor. Özkök, Koç’un töreninden, Fettah Tamince’nin Rixos Tersane Oteli’ndeki Tarkan konserine geçiyor ve bu kez bir diğer emek mekânının ve bir kültürel mirasın, miras endüstrisine dönüşümünü güzelliyor. 

Buradan da yazının görseline geçelim; Haydarpaşa Dayanışması, Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarının işlevlerini zorla azaltma, yok etme ve nostaljikleştirme müdahalelerine karşı yaptığı eylemde diyor ki; “Haydarpaşa’nın kültürü biziz”…

Bir tarafta işlevi gözden çıkarılıp, sahasına göz dikilip, zoraki dönüştürülmeye çalışılan yeri, oranın kültürünü kurdukları için savunanlar var, kültür biziz diyerek; diğer tarafta kültürün hiç para getirmediğini iddia ederek, emeğin kurduğu kültürel değere çöken ve sermayenin kültürünü inşa eden, üstüne de herkes bunu yapmalı diyen…

Böylesi sınıfsal çatışmaların doğduğu ve mütemadiyen yeniden üretildiği kent mekânında öncelikle Pierre Bourdieu’nün sermaye türlerini hatırlayalım. Boudieu sınıf mücadelelerinde bireylerin dört sermaye türü üzerinden sosyal uzama konumlandığını ifade eder; ekonomik sermaye, kültürel sermaye, sosyal sermaye ve sembolik sermaye. Bourdieu bu sermaye türlerini alan ve habitus kavramlarıyla ilişkilendirerek toplumsal ortamdaki güç hiyerarşisini de açar.

Rahmi Koç’un hiç para getirmediğini iddia ettiği müzecilik faaliyetine İstanbul’dan, Ayvalık’tan verdiğimiz yanıtlar sınıflı toplumdaki çatışmayı görmemiz ve göstermek istememizden kaynaklanıyor. Koç vb. sermaye grupları ise, bu çatışmayı görünmez kılmayı, hatta kendilerine minnet duyulacak bir ortamı tesis etmeyi mesele ediyorlar.

Bu çerçevede İBB Kültür’ün “ortak akla önem vererek şekillendirdiğini” iddia ettiği “Kültür Hakkı Kent hakkı” isimli beş yıllık kültür ve sanat strateji belgesine ileride ayrıca yer vereceğim (4). Ama şimdilik biraz kültüre odaklanalım.

1+1 Express’te yayımlanan söyleşimizde Nazım Dikbaş’ın ifade ettiği gibi; “Raymond Williams’ın onlarca kültür tanımının mümkün olduğu sözünü akılda tutalım. Kültür konusunda uzlaşmak zor değil, imkânsız. Ama resmi kültürün varlığını atlamayalım. 12 Eylül askeri darbesinin etkilerini çok net hatırlıyorum. Hâlâ duyduğumuz “Tek ülke, tek devlet, tek millet” sloganını o zamanlar TRT’de naklen izliyorduk. Bu slogan hayatın içinde de aktifti. Bu slogana göre kurulmuş bir eğitim sisteminin, kavramların ve hiyerarşik ilişkilerin yani hayatın içinde yaşıyoruz. Bu kültürün sakladıkları, ezdikleri, sildikleri var. Resmi kültür toplumsal enerjiyi, arzuyu, ifadeyi, dürüstlüğü ve şefkati bastırıyor; bu iyi duyguların hepsini kriminalize ediyor. Ama bunun karşısında, hayatta ve sokakta gördüğümüz başka bir kültür de var. Kendine bakmaya cesaret eden, kendiyle dalga geçen bir kültür de var.” (5).

İşte burada adı geçen, İstanbul’dan Haydarpaşa Dayanışması, Haliç Dayanışması, Beyoğlu Kent Savunması ya da Ayvalık’ta Ayvalık Tabiat Platformu ve elbette burada adı geçmeyen ülkenin/dünyanın çok yerinde filizlenen, sınıfsal, ekolojik, cinsiyet, etnik, türcü vb. çatışmalara karşı bir demokrasi kültürü inşa etmeye emek veren onlarca hareket var. Diğer tarafta da resmi kültürü ve bunun uzantısı resmi miras söylemini inşa edenler yer alıyor. Daha önce değindiğim eleştirel miras çalışmaları da resmi olana karşı çıkıyor.

Eleştirel kültürü yeşertmek; yaşamı tüm bileşenleriyle ayırmaksızın korumak, başka bir dünyayı tam da bugünden kurmanın yollarını tesis etmek demek. Burada Mart ayından beri mesele ettiğim Lefebvre’in kent hakkı da bunu söylüyor; yaşadığımız kenti, tahayyül ettiğimiz bir şekilde devrimci praksisle gündelik hayattan başlayarak kuralım…

1. https://www.facebook.com/groups/127142243977594

2. https://x.com/beyoglukntsvnms/status/1863887207087341684?s=43

3. https://t24.com.tr/haber/ertugrul-ozkok-is-adamiyim-ama-hayatim-5-kurus-bile-getirmeyecek-3-isle-geciyor,1199432

4. https://kultursanat.istanbul/haberler/kultur-hakki-kent-hakki

5. https://birartibir.org/soylenemeyen-seyler-kokumuzu-kurutuyor/

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et