Suriye’deki gelişmeler ve çözüm sürecinin akıbeti
Fotoğraf: AA
Suriye’de dört yıllık bir aradan sonra canlanan iç savaş, muhalif grupların şaşırtıcı bir hızda ilerleyişiyle devam ediyor. El Kaide’yle bağlantısını kopardığını iddia eden Heyet Tahrir el Şam örgütü ile Erdoğan rejiminin ayakta tuttuğu Suriye Milli Ordusunun öncülüğünde yürütülen askerî harekatın, Esad rejiminin geleceğini nasıl etkileyeceği, bölgedeki dengeleri nasıl değiştireceği henüz belli değil.
Başta Dışişleri Bakanı Fidan olmak üzere devlet yetkilileri Türkiye’nin Suriye’deki gelişmelerle ilgisinin olmadığını iddia edip daha nötr bir tutum takınmaya çalışmışlardı. Ancak Halep’in düşmesinden duyulan sevinci gizlemeye gerek duymadılar. Uluslararası basında yer alan Suriye’deki iç savaşa ilişkin değerlendirmelerin hemen hepsinde sürecin büyük ölçüde Türkiye tarafından yönlendirildiği iddia ediliyor. Türkiye’nin etkisi olsun ya da olmasın çatışma coğrafyasının Türkiye’ye yakınlığı, bölgedeki Halk Savunma Birlikleri/Suriye Demokratik Güçleri (YPG/SDG) varlığına yönelik birbirine zıt tutumlar ve Suriye’den yeni bir göç dalgasının başlama ihtimalinden duyulan endişe sürmekte olan çatışmaların hem siyaset katında hem de toplumsal düzlemde çok yakından izlenmesine neden oluyor. Öte yandan, ‘fetih’çi bir coşkuyla başka ülkelerin şehirlerine Türk plakası önerilirken, Kürt coğrafyası da ‘hedef’ olarak gösteriliyor ve ana akım medyada kendilerine her zaman yer bulabilen ‘uzmanlar’(?), ‘tehcir’, ‘işgal’ gibi riskli sözcükleri rahatlıkla kullanabiliyor.
Ortadoğu coğrafyasının emperyalist sömürü yarışında bir kez daha sıcak bir çatışma alanı olarak öne çıkmış olduğu, Kürt meselesinin artık uluslararası bir mesele olduğunun altının iyice çizildiği ve İkinci Büyük Savaş sonrasında çizilmiş haritaların anlamını yitirdiği bir kesitte, hafta boyunca TBMM grup toplantılarında hiç değinilmeyen ‘isimsiz süreç’e ilişkin bazı noktaların altının çizilmesi gerekiyor.
* * *
Amberin Zaman’ın haberiyle bilgimiz olan ‘barış-çözüm’ gündemi, Devlet Bahçeli’nin Meclis kürsüsünden yaptığı beklenmedik çağrıyla zirveye çıkmıştı. Başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halklarının tarihini etkilemiş ve geleceğini belirleyecek olan bu kritik ‘çağrı’ sevineninden lanetleyenine kadar geniş bir kesimde büyük ilgi gördü. Ancak, konuya dair tepki ve destek mesajları, izleyen günlerdeki kayyım atamalarıyla birbirine karıştı, sabah yayımlanan mesajların öğleden sonra güncellenmesi gerekti. Siyasal gündemde fırtına etkisi yaratan gelişmeler pek çok açıdan tartışılmış olsa da sürecin, Cumhur İttifakının bu konuda ani ve beklenmedik adımlar atma alışkanlığı unutulmadan ve Suriye’deki gelişmeler göz ardı edilmeden değerlendirilmesinde fayda var.
Öncelikle Cumhur İttifakı bileşenlerinin Bahçeli’nin çıkışından bu yana barış-çözüm konusunda kurmuş oldukları ‘üstten ve buyurgan dil’e ilişkin farkındalığı yoğunlaştırmak gerekiyor. Konu beklenmedik bir biçimde gündeme getirildiği andan itibaren, Cumhur İttifakının lider ve sözcüleri Kürt siyasetinin temsilcilerini sık sık tehdit etti. Onlara bu “lütfedilmiş fırsat”ı kaçırmamaları konusunda akıl verdi; neredeyse müzakeresiz bir çözüm süreci tarif etti.
Gözden kaçırılmaması gereken bir diğer önemli husus da Kürt siyasetinin irade beyanı: Açık kaynaklardan öğrendiğimize göre, Kürt siyasal aklı, Rojava’daki statükonun ve sürekliliğinin yeni barış-çözüm sürecinde kırmızıçizgiyi oluşturacağını ifade etti.
* * *
Barış-çözüm süreçlerinin kendine özgü dinamikleri ve gelişme özellikleri mevcut. Tarihsel deneyim, savaşların en kızıştığı dönemlerde bile barış trafiğinin sürebildiğini, en azından bu konudaki hazırlığın ve mayalanma sürecinin durmadığını bize gösteriyor. Bu eğilim, Cumhur İttifakının yaptığı ani çıkış ve hegemonya kurma arayışı ile birlikte değerlendirildiğinde, şu anda gündemde olmasa da bu konuya gösterilecek ilgi ve yapılacak ön hazırlık büyük önem taşıyor. Rojava’daki durum ve dengeleri de içermek üzere Suriye’nin geleceğinin sahada şekillendiği bu kritik dönemde, Türkiye’deki siyasal muhalefetin barış-çözüm gündemine ilişkin yeni baskınlara hazırlıklı olması gerekiyor.
Bahçeli’nin çıkışından sonra yaşanan gelişmeler;
- Cumhur İttifakının müzakeresiz bir barış önerdiğini,
- Herhangi bir çözüm sürecinin tek belirleyicisi olmayı ve doğacak siyasal avantajlardan yararlanmayı arzu ettiğini,
- Süreçte muhatabını kendisinin seçmek istediğini,
- Muhatabını kendisinin seçtiğini ilan ederek hem tercih ettiği hem de kenara itmek istediği isimleri zayıflatmayı planladığını,
- Kürt halkının barışa susamışlığını ve barış elini uzatan kim olursa olsun tutulması gerektiği yönünde bir irade gösterdiğini,
- Bir önceki çözüm sürecinden farklı olarak bu kez Rojava’nın geleceğinin Kürt siyasetinin öncelikler sırasının tepesinde yer aldığını,
- Kürt siyasetinde sürece ilişkin birbirinden farklı algı ve tutumların mevcut olduğunu,
- Ana muhalefet partisinin Kürt siyasetiyle yürüttüğü dengeli ilişkinin iktidar tarafından bu hamleyle bozulmak istendiğini,
- CHP’nin barış-çözüm bağlamında bütünlüklü ve tutarlı bir yaklaşım geliştiremediğini, kendi çözüm önerisini hazırlamadığını,
- Kürt meselesinin uluslararası bir konu olduğunun tüm kesimlerin zihninde berraklaşmasına rağmen yapılan tartışmaların ülkenin iç dinamiklerine göre şekillendiğini ve nitelikli tezlerin üretilemediğini, gereken hazırlıkların yapılmadığını bize gösteriyor.
Suriye’de yeniden başlayan savaşla birlikte içinde barış geçen cümleler kurmanın daha da zorlaştığı, muhtemel bir çözüm arayışının sıfır noktasından bile geriye düşüldüğü bir gerçeklik. Ancak unutulmamalı ki, Suriye’de savaş şu ya da bu tarihte, şu ya da bu sonuçla sönümlenecek ve ulaşılan sonuç üzerinden kurulan masada Kürt meselesi de en önemli gündem maddelerinden biri olacak. İktidarın barış-çözüm formülünün tek ve en doğru olanının kendisi tarafından dile getirildiğini iddia edişi, sürecin sınırlarını “Kürt sorunu yoktur” diyerek çizmek isteyişi ve halkların barışa susamışlığını siyasal çıkara tahvil etme arzusu unutulmadan sağlıklı bir barış-çözüm süreci için çok boyutlu değerlendirmelerin durmaksızın sürdürülmesi, oldubittilere teslim olmamak için değişik sonuç ve senaryolara olabildiğince hazırlıklı olunması gerekiyor.
- Adı konulmamış süreci izlerken... 12 Ocak 2025 04:19
- 2025’te erdem, dayanışma ve örgütlülük biriktirmek 29 Aralık 2024 05:11
- Gündem dayatmasına karşı siyaset 22 Aralık 2024 04:40
- Başarısız devletin yıkılışı mı, yeni bir felaketin başlangıcı mı? 15 Aralık 2024 04:03
- Baskıların haritası bize ne söylüyor? 01 Aralık 2024 04:56
- 150. Yazı - Üçüncü Mektup 24 Kasım 2024 03:01
- Biber gazını 40 yaşından sonra tadanların muhalefetini zenginleştirmek 17 Kasım 2024 04:25
- Demokrasi karşıtlığının kitlesel tabanı 10 Kasım 2024 05:26
- Ahmet Özer'in tutuklanması ve Kolombiya barış sürecinden dersler 03 Kasım 2024 04:32
- Fethullah Gülen'den sonra... 27 Ekim 2024 04:02
- ‘Çözüm’ü küçük çıkarlar için heder etmek 20 Ekim 2024 04:47
- ‘İç cephe’ çağrılarını 10 Ekim 2015’te yitirdiklerimizin fotoğraflarına bakarak düşünmek 13 Ekim 2024 04:47