Öze dönüş

Sivasspor maçında Galatasaray’ın elde etmiş olduğu galibiyetin, anlam ve öneminin yeterince tahayyül edilebilmesi için birkaç noktanın altını çizeceğim.

Galatasaray Sivas’a defansının üç temel direğinden, Kaan Ayhan, Abdülkerim Bardakcı ve Ismail Jacobs’tan mahrum olarak gitti.

Okan Buruk Sivasspor maçına, savunmada Rolland Sallai, Metehan Baltacı, Davinson Sànchez ve Berkan Kutlu dörtlüsüyle başladı.

Baltacı’nın dakika 15,01’de kırmızı kart görmesinden sonra hiçbir oyuncu değişikliği yapmadan Sallai, Sànchez, Kutlu ve Barış Alper Yılmaz dörtlüsüne döndü.

Buruk’un 64’üncü dakikada Elias Jelert’i sahaya atmasının ardından sonra savunmada Jelert, Sànchez, Kutlu, Sallai dörtlüsünü izledik.

10 dakika sonra Victor Nelsson’un oyuna dahil olmasının ardından da Galatasaray maçı Jelert, Sànchez, Nelsson, Kutlu dörtlüsüyle tamamladı.

Yani Galatasaray savunma dörtlüsünde yedi ayrı oyuncuya yer vermiş oldu. Ancak buna ve 85 dakika 10 kişi oynamasına rağmen 1-0 geriye düştüğü maçta Sivasspor’u 3-2 yenmeyi başardı.

Nasıl oldu bu?

Özüne dönerek.

Burada öz kelimesini dört anlamda kullanıyorum. İlk anlamı Okan Buruk, Victor Osimhen transferi sonrasında başladığı 343 yolculuğuna son vererek yeniden Galatasaray’ın alamet-i farikası olarak kabul edilebilecek dörtlü savunmaya döndü. (Ancak bu kusursuz bir 4231’e dönüldüğü anlamına gelmiyor. Bu meseleyi “formasyon” başlığında tartışacağım.)

İkinci olarak; Galatasaray iki yıldır iyi bir savunma takımı olarak öne çıkmıştı. Bu yıl bir dönüşümle iyi bir hücum takımına evrildi. Ancak bu, toplam forvet sayısı beşe çıktığı için savunmada bir güvenlik açığı bırakılmak pahasına başarılmıştı. Dün Galatasaray özüne dönerek iyi bir savunma takımı olduğunu yeniden hatırladı ve hatırlattı.

Özden bir diğer kastım ise Galatasaray’ın 10 kişi kaldığı ve 1-0 geriye düştüğü, ancak mutlak surette kazanması gerektiği maçta 119 yıllık ruhu ve karakterini sahaya dökmesiydi. Böylece geri dönmeyi başardı Galatasaray.

Son olarak bu geri dönüşte, bir altyapı ürünü olan Metehan Baltacı’nın oyundan atılmasının ardından sahaya karakter koyan bir başka altyapı ürünü Yunus Akgün’ün önemli payının bulunması hiç de şaşırtıcı değil. Akgün’ün takıma liderlik etmesiyle bu öze dönüş çemberi tamamlanmış oldu.

Ben maçı dört başlık etrafında analiz etmek arzusundayım. İlk başlığım savunma

2. Savunma gayreti

Bir önceki yazıda Galatasaray’ın Eyüpspor’a savunmada başarılı bir maç çıkaramadığı için puan verdiği görüşünü savunmuştum. Sanırım sadece ben değilmişim böyle düşünen. Kanımca Okan Buruk da benzer biçimde düşünüyor olmalı ki, iki gün önce basın mensuplarına açmış olduğu antrenman öncesinde yaptığı açıklamada takım savunmasından bahsederken önemli şeyler söyledi.

“Şunu oyuncularıma da söyledim, sanki rakip bize hiç gol atamayacakmış gibi davrandığımız yerler oluyor” dedi Okan Buruk o günkü açıklamasında: “Son maçta 2-1 öndeyken, çok rahattık. Üçüncü golü atmak rakip kaleye gittik, rahat biçimde de gittik. Atamayınca kalemizde bir gol gördük. Bu golü görme nedenlerimizden biri de aslında savunmada olup savunma görevini yapmamamızdı. Geliştireceğimiz şeylerden biri de bu, bununla ilgili de çalışıyoruz.”

Buruk’un burada Yunus Akgün ve Barış Alper Yılmaz’ı kastettiğini düşünüyorum. Sonra şöyle devam etti Buruk: “Kesinlikle daha iyi savunma yapmamız gerekiyor. Tabii ki birinci önceliğimiz hücum etmek, hücum takımıyız ve hücumda daha iyi işler yaptığımızı düşünüyorum. Savunmada da daha iyi işler yapabileceğimizi düşünüyorum.”

Buruk’un yaptığı uyarıların Sivasspor maçında açık biçimde uygulandığını  gördük. Hiçbir futbolcu takip etmesi gereken rakip oyuncuyu tutmamazlık etmedi. Bütün futbolcular savunma görevlerini büyük bir gayretle yerine getirdiler.

Bunu gösteren iki enstantaneyi burada paylaşmak istiyorum. İlki dakika 60,09’dan (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

Burada gördüğümüz şu: Galatasaray dörtlü savunmayla (sağdan itibaren Sallai, Sànchez, Berkan Kutlu ve Barış Alper Yılmaz) oynuyor. Ancak Sivasspor’un iki kanat beki Murat Paluli ile Uğur Çiftçi de hücuma katılınca Yunus Akgün ve Dries Mertens de savunmaya gelerek altılı defans hattını oluşturuyorlar. Oysa Galatasaray daha önceki maçlarda üçlü savunmayla oynarken rakip hücumlarında kanat beklerinin de katılmasıyla oluşması beklenen beşli defans çizgisini neredeyse hiç görmüyorduk. Ancak dün özellikle ikinci yarıda takım savunması yapılırken sık sık altılı defans çizgisini gördük.

İkinci enstantane ise yaklaşık 10 dakika sonraya ait (aşağıdaki fotoğraf) . Galatasaray’da yine altılı savunma çizgisini görüyoruz. Ancak buradaki isimler daha farklı. Bu kez dörtlü defansı sağdan itibaren Jelert, Sànchez, Berkan Kutlu ve Sallai oluşturuyor. Rakibin kanat beklerini takip eden Yunus Akgün ve Barış Alper Yılmaz’ın da eklenmesiyle altılı savunma hattı tamamlanmış oluyor.

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

Başka bir altılı savunma çizgisi. Bu kez farklı isimler var altılı hatta.

YENİLEN GOLLERİN AÇIKLAMASI 

Şimdi haklı olarak “Galatasaray niçin yine iki gol gördü kalesinde” diye sorulacaktır. Evet, Galatasaray Eyüpspor’un ardından Sivasspor’dan da iki gol yedi. Ancak bunun temel nedenleri Eyüpspor maçındaki sistematik savunma hatalarından çok farklı.

Şöyle; Galatasaray ilk golü sol bek başladığı maçta kendini bir anda sol stoper olarak Berkan Kutlu’nun basit bir ilk dokunuş hatası sonrasında yedi. Burada sistematik bir hatalar zinciri söz konusu değildi.

İkinci golün yenilmesi sürecini ise kanımca Victor Nelsson’un temel karakteristiği olan geriye kaçmak alışkanlığı tetikledi. Ardından Sànchez’in biraz ağır davranması bu tetiklemeyi daha da büyüttü.

BİR GOLÜN ANALZİ 

Şimdi bu golü örnek olarak incelemek istiyorum.

Dakika 89,51. Fernando Muslera eliyle oyun kurarak soldaki Berkan Kutlu’yu görüyor. Üç pas sonrasında top Nelsson’a geliyor. Nelsson burada sol çaprazındaki Kerem Demirbay’a oynayabilecekken geriye Muslera’ya dönüyor. Muslera bu kez Sànchez’e veriyor topu. Sànchez ilk başta pas açıları varken topu oynamıyor ve baskıyla karşılaşınca Muslera’ya dönmek zorunda kalıyor. O da topu mecburen topu ileriye şişiriyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

Muslera’nın şişirdiği topu Achilleas Poungouras alıp Özkan Yiğiter’e, o da Sonko Sundberg’e oynuyor. İki pas sonrası top yine Sonko Sundberg’e geliyor. Sundberg bu kez ileriye uzun oynuyor. Tam bu sırada Nelsson geriye iki adım atarak ofsayt çizgisini bozuyor. Böylece Rey Manaj ve golü atacak Bekir Turaç Böke ofsayttan kurtulmuş oluyorlar (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

İçgüdüleriyle oynayarak geriye iki adım atan Nelsson, Berkan Kutlu ve Sànchez’in belirlediği ofsayt çizgisine bozuyor.

Manaj ustaca vücudunu koyarak Sànchez’in topa yükselmesini önlüyor. (Benzer seti ilk Young Boys maçında rakip 10 numara Nelsson’a uygulamıştı.) Böylece top Turaç’a geliyor. Eliyle sağındaki Jelert’i yere seren Turaç, Muslera’nın bacak arasından takımının ikinci golünü atıyor.

Burada iki sorun var. İlki Sivasspor’un kullandığı uzun topta Nelsson’un çevre kontrolü yapmaması. Gerçekten de Nelsson hiç etrafına bakmıyor ve hareketlerini his ve içgüdüsüne emanet ederek geriye attığı iki adımla ofsayt çizgisini bozmuş oluyor.

İkinci sorun ise Sànchez’in aşırı özgüvenden topu biraz oyalaması.

Buradan ikinci başlığa, çabuk ve dikine oyuna (üçgen hücumlar) geçiyorum.

2. Çabuk ve dikine oyun: Üçgen hücumlar

Okan Buruk maçtan önce yayıncı kuruluşa yaptığı açıklamada Sivasspor’un minik bir analizini yaptıktan sonra kanımca çarpıcı bir şey söyledi: “Hem çabuk oynayıp, hem dikine oynayıp, hem de sakin olmamız gerekiyor.”

Buruk’un bu sözlerinden hareketle hafta içinde yapılan taktik antrenmanlarda iki konu üzerine odaklanıldığı görüşünü dile getirmek istiyorum. Birisi Sivasspor’un oyun yapısı gereği bıraktığı bloklar arası boşlukları değerlendirme. İkincisi de dikine paslar üzerinden gelişen çabuk oyun.

Sivasspor hücumlarını ileriye yüksek top kullanarak gerçekleştiren bir takım. Burada temel amaçları sırtı rakibine dayalıyken oynamaya yeteneği bir hayli yüksek olan Rey Manaj sayesinde bu uzun topları toplamak, sonra da kanatlarda oynayan Fodé Koita ile Garry Rodrigues’le buluşturmak. Sivasspor’un temel oyun şablonu bu.

Ancak bu şablon, topun kaybedilmesi durumunda bazı riskler içeren bir oyun şablonu, çünkü bu şablonda Sivasspor’un bloklarının arasında ciddi mesafeler ortaya çıkıyor.

Belli ki Galatasaray hafta içi antrenmanlarda kurulacak üçgenlerle topu dolaştırdıktan sonra bloklar arasına oyuncu kaçırmak üzerine çalışmış. Dünkü maçta Galatasaray’ın üçgen hücumlarını bazen çok hızlı, bazen yavaş, ama etkili biçimde yaptığını gördük. Bu üçgen hücumlarda ana görev Yunus Akgün, Lucas Torreira ve Gabriel Sara’ya verilmişti. Akgün’ün ikinci bir görevi daha vardı; öne koşu gösteren arkadaşlarını topla buluşturmak.

Dünkü maçta Galatasaray hücumlarının DNA’sını bu yapı oluşturuyordu. Şimdi bu DNA’yı gösteren üç örnek alıyorum. 

İLK ÜÇGEN HÜCUM

Dakika 32,54. Sivasspor kalecisi Djordje Nikoliç kendisine verilen geri pası, oyun şablonu gereği ileriye uzun vuruyor. Bu topu Berkan Kutlu kontrol edip Gabriel Sara’ya, o da Lucas Torreira’ya veriyor. Böylece ilk üçgen kurulmuş oluyor.

Bu üçgenden sonra Torreira bloklar arasındaki yerini alan Yunus Akgün’e dik bir pas atıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

Torreira’nın dik pasıyla buluşan Akgün bu topu gelişine Sara’ya bırakıyor, sonra geri alıyor. Tamamlanan ikinci üçgen sonrasında Galatasaray rakip kaleye daha da yaklaşmış oluyor. Tam bu sırada Torreira ileriye koşmaya başlıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

Akgün de asli görevi gereği topu onunla buluşturuyor. Torreira zor da olsa topu kontrol ettikten sonra yay içinde Sivasspor’un stoperi Noah Sonko Sundberg’i geçiyor. Ve hemen ardından Sundberg tarafından düşürülüyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

Bu hücum dünkü maçta Galatasaray’ın kâbusu andıran başlangıçtan (önce 10 kişi kalma, ardından basit bir hata sonrası yenilen golle geriye düşme) sonra kendine geldiği ve hafta içindeki antrenmanları hatırladığı ilk hücumdu. Zaten hemen sonrasında da Sivasspor kalecisi Nikoliç’in yardımıyla beraberlik golü geldi.

İKİNCİ ÜÇGEN HÜCUM

Sırada ikinci üçgen hücumu var, bu penaltıyla sonuçlanacak. Dakika 45+5,05. Sara’nın ileriye göndermek istediği topa Sonko Sundberg yükseklik kazandırıyor. Orta sahada yerde seken topu Sànchez kafayla beş metre kadar önündeki Yunus Akgün’ün ayağına indiriyor. Sonra çok hızlı üçgen paslaşmalar gördüğümüz bir Galatasaray hücumuna şahit oluyoruz. Akgün, Sara’ya, o da Mertens’e (ilk üçgen) oynuyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

Mertens gelişine ilerideki Osimhen’e o da yine gelişine Yunus Akgün’e veriyor topu (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

Böylece ikinci üçgen de tamamlanmış oluyor. Osimhen Akgün’e topu verdikten sonra çalışılmış şablon gereği ileriye fırlıyor. Akgün de sprinte başlayan Osimhen’in önüne yuvarlıyor topu (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

Galatasaray’ın penaltıyla sonuçlanan hücumunun başlangıcından 11 saniye sonrasına bakıyoruz. Osimhen Yunus’a topu verdikten sonra sprintine başlamış durumda. Yunus onun bu koşusunu hemen ödüllendiriyor.

Sonrası malum. Dünyanın kısa mesafede en hızlı oyuncularından birisi olan Osimhen, benzersiz patlama gücü sayesinde üç Sivasspor oyuncusuna (Uros Radokoviç, Emirhan Başyiğit ve kaleci Nikoliç) galebe çalıyor ve takımına penaltı kazandırıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

Osimhen’in atletizmine bakıyoruz. Hızı sayesinde Osimhen topa dokunmak ve Galatasaray penaltı kazanmak üzere.

Osimhen bununla da kalmıyor, biraz riskli olmakla beraber penaltı atışında topu hiçbir kalecinin uzanamayacağı örümcek ağlarıyla süslü olduğu varsayılan noktaya atıyor.

SON ÖRNEK

Dakika 51,22. Galatasaray yarı sahasının ortalarında çizgiye yakın bölgede Manaj’la Sallai arasındaki mücadeleyi Sallai kazanarak yerde olmasına rağmen topu Yunus Akgün’e kazandırmayı başarıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

Akgün beceri dolu bir hareketle Uğur Çiftçi’den kurtulup merkeze doğru hareketleniyor, ardından da Sara’yı görüyor. Sara Torreira’ya veriyor pasını. Tam bu sırada Yunus Akgün’ün nefeslendiğini görüyoruz. Torreira Yunus’la paslaştıktan sonra yeniden Sara’ya aktarıyor topu. Nefeslenip kendine gelen Akgün bu sırada iki blok arasına hareketlenerek topu alıyor. Böylece yeni üçgenle top Sivasspor’un bıraktığı bloklararası boşluk üzerinden ileriye taşınmış oluyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

36 saniye sonrası. Kurulan üçgenler sonrasında Yunus iki Sivassporlu arasından Barış’ı topla buluşturuyor.

Yunus Akgün Mertens’e veriyor topu. Bu kez üçgen önde tekrarlanıyor Akgün-Mertens-Sara arasında. Sara topu yeniden Akgün’e verirken bu kez Akgün-Torreira-Sara arasında yeni bir üçgen kuruluyor. Bu üçlü iki kez paslaşıyor kendi aralarında. Top yeniden Akgün’e gelince Barış Alper Yılmaz öne doğru boş koşu gösteriyor ve Akgün misyonu gereği iki rakip arasından topu öne koşan arkadaşının önüne bırakıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray Sivasspor maçı ardından

3. Formasyon

Belki maçın hemen başında Galatasaray’ın bir futbolcu eksik kalması Buruk’un sahaya yayılım şablonunu değiştirmiştir. Ancak dünkü maçta kanımca iki yeni tablo vardı.

İlki Galatasaray’ın hücumda asimetrik bir 4231’le sahaya yayılmasıydı. Bundan kastım, saha yerleşiminde sağ kanat forveti gibi görünen Yunus Akgün’ün hücumda neredeyse hiç çizgiye basmamasıydı. Akgün orta sahada sağ iç oyuncusu gibi oynadı. Sağ koridor ise temelde sağ beke (Sallai idi oyunun büyük bölümünde) emanet edildi.

Buna karşın Galatasaray sol beki (ağırlıklı olarak Barış Alper Yılmaz’dı bu isim) çizgiye bastı. Mertens’in gezen eleman olarak görev yapmasıyla zaman zaman 433, zaman zaman da 442 formasyonlarıyla hücum eden bir Galatasaray izledik dün.

İkinci yenilik, “savunma” başlığında aktarmaya çalıştığım gibi kanat forvetlerinin dörtlü savunmaya eklenmesiyle rakibin altılı hattan oluşan bir defans kurgusuyla karşılanmasıydı. Ancak bu altılı hat, 10 kişi kalma refleksi miydi, yoksa kalıcı bir yapının sonucu muydu, bunu Perşembe günkü Malmö deplasmanında test edeceğiz.

4. Buruk’un jokerleri

Yakın bir zamana kadar Okan Buruk’un üç joker oyuncusu vardı; Kaan Ayhan, Berkan Kutlu ve Barış Alper Yılmaz. Son dönemde bu isimlere Rolland Sallai de eklendi.

Dün maç içinde üç farklı pozisyonda (önce sağ bek, sonra sol bek, final bölümünde ise sağ kanat forveti) görev yapan Sallai kanımca her üç görevinde de başarılı bir profil çizdi.

Bu parlak profilin istatistik karşılığı şöyle: Sallai’nin karnesindeki savunma bölümünde sekiz “tackle” (kayarak top kazanma), bir pas arası (interception), altı top uzaklaştırma ve 15 ikili mücadelenin 10’undan galip ayrılma vardı. Sallai ayrıca yüzde 93 pas isabetiyle oynadı. Galatasaray’dan ondan daha iyi isabetli pas istatistiğine sahip tek oyuncu yüzde 94’le Torreira oldu. (Bu istatistiği https://www.sofascore.com/football/match/sivasspor-galatasaray/llbsBlb#id:12530836 adresinden aldım.)

SONUÇ

Bir an maçı unutalım ve önümüzde A ve B takımlarına ait bazı istatistiklerin bulunduğunu hayal edelim.

Bu istatistiklere göre A takımı maçı beşi isabetli 11 şutla ve rakip ceza sahasında toplam 16 kez topla buluşarak tamamlıyor. Ve bunun sonucunda 1,64 gol beklentisi değeri üretiyor.

B takımının hücum verileri ise şöyle: Sekizi isabetli toplam 17 şut, rakip ceza sahasında 30 kez topla buluşma ve 2,43 gol beklentisi değeri.

Bu verileri maçı izlemeyen ve sonuçtan habersiz birinin önüne koysak ve “maçta bir takım 10 kişi kaldı ve 85 dakika boyunca 10 kişi oynadı, hangi takımdı bu, A mı B mi” diye sorsak istisnasız herkes A takımının 10 kişi kaldığını düşünürdü, B takımının ise 11 kişiyle oynadığını.

Ancak tam tersi. A takımının verileri Sivasspor’a aitti, B takımın verileri ise Galatasaray’a ait. Galatasaray maçın 85 dakikasını 10 kişi oynamasına rağmen birisi hariç tüm istatistik kalemlerinde (topla oynama, şut sayısı, isabetli şut sayısı, beklenen gol değeri, pas sayısı, isabetli pas sayısı, korner, sahipsiz top kazanma, önde top kazanma) Sivasspor’a üstünlük sağladı.

Bu üstünlüğün elbette tarihsel ve yapısal nedenleri var. Ancak bu yapısal nedenlerin en göbeğine, Okan Buruk’un Galatasaray’a hücum futbolu oynatma arzusunu yerleştirmek yerinde olacaktır. Çünkü Sivasspor gibi ligin en zorlu deplasmanlarından birinde maçın hemen başlarında bir stoperinin atılmasına rağmen hücumdan bir futbolcuyu kenara alıp sahaya yeni bir stoper sürmeyen bir teknik direktör profili sergiliyor Okan Buruk.

Burada önemli olan kanımca Okan Buruk’un hücum futbolu anlayışını çok küçük yaşta girdiği Galatasaray altyapısından itibaren şekillendirmiş olması. Yani Galatasaray ruhuyla çok küçükken tanışmış olması. Bu nedenledir ki stoperi oyundan atılınca joker oyuncularının yerlerini değiştirerek takımının oyununu sürdürmesini sağlamayı amaçlayabiliyor. Ve bu nedenledir ki oyunun son bölümünde Torreira’nın yerine kendisi gibi altyapı ürünü olan 18 yaşındaki Efe Akman’ı sahaya atabiliyor, Galatasaray’ın onun ayağından bir gol bulmasını hayal edebiliyor.

Buruk’un hayallerinin sınırı bu olabilir mi? Sanmam.

Evrensel'i Takip Et