Eski dostlar
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/278957.jpg)
Süleyman Seba
Emperyalist güçlerin yeniden dünyayı dizayn etme amacıyla başlattıkları savaşları izliyoruz. Bizim de bir parçası olduğumuz Ortadoğu’da işlerin daha da karışacağı açık. Kendi coğrafyamızda insanların barıştan yana bir çizgide kalmasını ummak her ne kadar bir hayalse de yine de yüreğimizde taşıdığımız bir dilek olarak ifade edelim.
Bugün Facebook’un hatırlattığı 6 Aralık 2023’te kaleme aldığım bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Ortadoğu’da henüz ne olacağı belirsiz kargaşaya yorum yapmaktansa insanı sevgiyle sarıveren eski dostları anmak bana daha mantıklı gibi geldi. Buyurun birlikte okuyalım:
***
3 Aralık 2023 Pazar günü Beşiktaş Spor Kulübünün Olağanüstü Genel Kurulu vardı. Başkanlık adaylarının her ikisi de Süleyman Seba ekolünden gelmekteydi. Genel Kurul ve Divan Kurulu üyesi olduğum siyah beyazlı kulübümün Genel Kuruluna gidip gitmeme konusunda kendimle bir hayli tartıştım. Sonra gitmemeye karar verdim. Gitsem de oyumu Serdar Adalı lehine kullanacağımdan sonuca da bir etkisi olmayacaktı. Çünkü kulübün eski dönemlerini salt söylentilerle ve internet üzerinden yazıp çizilenlerle bilen bir gençliğin büyük çoğunluğu Hasan Arat’tan yanaydı. Bunun farkındaydım. Umarım Hasan Arat başarıyla yürüttüğü seçim kampanyasını uygulamada da başarıya dönüştürür.
Evet, sevgili dostlar. Bugün de spordan kimi anılarımı paylaşayım istedim. TRT Haber Merkezinde çalışırken Süleyman Seba’yla tanıştım. Ortak arkadaşımız Gazeteci Erol Kaner’in Seba ile yakın arkadaşlığı vardı. O dönemlerde hiç unutmadığım isimlerden biriydi Şan Ökten ve de elbette üniversite ve mahalle dostum Turgay Atasü. Süleyman Seba’nın Babıali’den sevdiği isimlerin başında İlyas Namoğlu gelirdi. Bazen o gruba bizi de katar ve Beşiktaş’ta bir lokantanın ikinci katında kuru fasulye yemeğe götürürdü. Her gittiği mekanda “Eski dostlar, eski dostlar” alaturka şarkısının çalınmasını isterdi Seba. Sonraları bu şarkı Süleyman Seba’nın ayrılmaz bir parçası oldu…
Bazen de Süleyman ağabey telefon eder “Turgay; Erol’a da söyle Serpil Hamdi Tüzün, futbolcuları sizin oraya getirecek, geçtiğimiz maçın görüntülerini izleyecekler” derdi. Sözleştiğimiz saatlerde futbolcular hocalarıyla gelirlerdi. Sakin sakin o görüntüleri izlerler, hocalarının gösterdiği yanlışlara da kulak kabartır, hatalarını görmeye çalışırlardı. O dönemde özel televizyonlar henüz piyasada yoktu. Kongre zamanlarında da Süleyman Seba yakın arkadaşlarına, kongre üyelerine bir yemek verirdi. Yıl 1990 ben Kadıköy’den Beşiktaş’a taşınmışım. Evim kulübün yan sokağında. Üst kattan kulübün arka bahçesini görüyorum. O sıralarda kulübe yakışmayacak küçük bir lokal var Akaretler Caddesi’ne bakan. Meslektaşımız Oktay Söl oraya kulübe yük olmadan bir yeni lokal yaptı. Sonraları elbette plazalarla birlikte o bina da yeniden düzenlendi. Herkes siyah beyaza gönül vermiş, herkes elinden geleni ardına koymuyor. Kulübü daha iyi yerlere taşımak için uğraşıyordu. Benim taşındığımı öğrenen Süleyman Seba “Artık kulübe yakın oldun, her gün beklerim” dedi. Ama muzip bir gülümseme vardı yüzünde. Sonra o kongre yemeğine gittik. Yemekte bir yandan sohbet ediyoruz, bir yandan da Süleyman Seba ikide bir bana laf atıyor, “Ahmet Kabaklı’ya benzeyeceksin” diyor. Arkasından da basıyor kahkahayı. Metin Keçeli’ye döndüm. “Ne demek istiyor yahu” dedim. Metin dedi ki “Senin oturduğun ev var ya onun üç sıra ötesinde Yazar Ahmet Kabaklı oturuyor” ve dedi “Şimdi bizim binalar yükselince Ahmet Kabaklı’nın denizi görmesi artık hayal oldu. Onun için Süleyman Seba ve Beşiktaş aleyhine gazetesinde yazıp duruyor.” Mesele anlaşılmıştı. Sonraları Turgay Atasü ve Süleyman Seba ile dostluğumuz sürdü elbette. Taa Süleyman Başkan kulübü bırakana kadar. Kulüpte o kadar sevildi ki Beşiktaş Parkı’na Akaret evlerinin hemen bitimindeki yere Süleyman Seba’nın, Şairler Parkı’na komşu bir heykeli de yapıldı.
Şimdi düşünüyorum da ne çok anı var Süleyman Seba’yla ve Turgay Atasü’yle. Hele Turgay Atasü ile Süleyman ağabey aynı mahallenin çocukları olarak zaman zaman tartışırlar sonra küsüşürlerdi ama çok çabuk da barışırlardı. Beşiktaşlı futbolculardan Şükrü Gülesin son derece esprili ve zeki bir insandı. Onu sahada seyretme, o koca gövdesiyle nasıl hızlı koştuğuna ve olmadık yerlerden özellikle de kornerlerden gol yapma becerisine hayran kalmıştım ilk seyrettiğim yıllarda.
TRT Haber Merkezindeyken sporda çalışan arkadaşlar zaman zaman röportaj yapmak için çağırırlardı Şükrü Gülesin’i. İşi bittikten sonra odama gelirdi, sohbet ederdik ’70’li yıllarda. Galatasaraylı basın tribününden maçları yazacak gazeteciler için yer ayırırlardı. TRT koltuklarıyla Milliyet’e ayrılan koltuklar birbirine çok yakındı. Milliyet’in koltuklarında Abdi İpekçi, Şükrü Gülesin ve Altan Erbulak otururdu. Hemen arkasındaki TRT koltuklarında ise ben ve spordan sorumlu arkadaşlarım otururdu. Maç seyretmeye koyulurken bir süre sonra Şükrü Gülesin ile Altan Erbulak’ın parodisi başlardı. Gülmekten kırılırdık. Sevgili Abdi İpekçi ise gülmemek için kendini tutarak kafasını çevirir maça odaklanmış gibi yapardı. Güzel günlerdi, herkesin herkese sempati gösterdiği, tribünlerin kardeşçe oturduğu, tezahürat yaptığı, futbolcuların birbiri ile dostluklarını renk ayrımı yapmadan sürdürdükleri keyifli günlerdi.
Sevgili okurlar bu da böyle bir spor yazısı olsun. Aslında spor yazarı olmak için gazeteye giren ama üç gün sonra polis muhabiri olarak spordan uzaklaştırılan bir emektar gazeteci olarak yazdım bunları. Beşiktaşlılığım derseniz hiç bitmedi. Hâlâ çocuklarım, damadım ve torunlarım Beşiktaş’ın maçlarını televizyon başında heyecanla bekliyorlar. Umarım halkın ve emeğin takımı Beşiktaş için her şey önümüzdeki haftalarda da daha iyi olur.
Yazıyı Gülten Akın’ın bir kısa şiiriyle bağlayalım: “Anılar”
Anılar, küllü karanlık
arsız çocukları sokağın
unutmak istesek de
peşimizden geliyor.
Evrensel'i Takip Et