Ücret asgari, yaşam sefalet
Fotoğraf: MA
Asgari ücretin belirlenmesi için toplantılar başladı. Asgari ücretin 4 kişilik bir işçi ailesinin temel asgari ihtiyaçlarını karşılayacak bir rakam olması gerekirken, 1 işçi üzerinden, onun da ihtiyaçlarını karşılayamayacak biçimde belirlendiğini daha baştan hatırlatmak gerekiyor. Asgari ücreti “belirleyecek” komisyon 15 kişiden oluşuyor. Patronların örgütü TİSK beş kişiyle, hükümet beş kişiyle, işçi haklarını ne kadar savunduğu tartışmalı olan Türk-İş’te beş kişiyle temsil ediliyor. İktidar-hükümet-ve patronların arasından su sızmadığı dikkate alınırsa patronların komisyonda beşe on kesin üstünlüğü bulunuyor. Türk-İş’in bu yılki komisyonunda dört işçi yer alıyormuş. Bu konfederasyonun hiçbir federasyonunda, hiçbir toplu sözleşme görüşmesinde tek bir işçinin yer almadığı dikkate alındığında Türk-İş”in bu tutumuna ne demeli? Türk-İş yöneticilerinin ne diyeceği açık; “Asgari ücrette biz işçi arkadaşların iradesine saygı gösterdik.” Tabii bir de belirlenen ücreti onaylamıyoruz, bu nedenle altına imza atmadık” yüzsüzlüğünü de olasılık olarak hatırlatmak gerekiyor.
Oysa bu ülkede işçilerin neredeyse yarısı asgari ücretle çalışıyor ve asgari ücret hemen hemen ortalama ücret oldu. Beklenirdi ki, gerek Türk-İş, gerekse diğer işçi konfederasyonları ortak bir tutum alsınlar ve asgari ücretin insanca bir yaşam sağlayacak miktarda belirlenmesi için ortak eylemlere çoktan başlamış olsunlar. Ama böyle bir şey bugüne kadar olmadı ve bundan sonra da işçilerin tabandan bir zorlaması olmazsa hiç olmayacak. Şu anki asgari ücret 17 bin 2 lira ve yine Türk-İş rakamlarına göre kasım ayında açlık sınırı 20 bin 562 lira olmuş. Yani mevcut asgari ücret açlık sınırının 3 bin 560 lira altında. Gazetemizde yer alan bir incelemeye göre asgari ücret son 24 ayda sadece 4 ay açlık sınırının üzerinde olmuş. Yani asgari ücretle çalışan bir işçi bırakalım diğer temel masraflarını sadece ailesinin karnını doyurmak için bile yeterli ücret alamamış. Asgari ücretteki erimeyi çarpıcı bir biçimde ortaya koyan diğer gerçek de şu: 2005’te bir yıllık asgari ücretle 31 cumhuriyet altını alınabilirken, bugün 11.6 cumhuriyet altını alınabiliyor. Bu 2005’e göre üç kat yoksullaşma demek.
Bu durum ülkenin kanını emenlerin zenginliklerinin kaynağını işaret eden temel göstergelerden birisidir. Hayat pahalılığı tüm hızıyla devam ediyor. TÜİK hane halkı tüketim istatistiklerine göre gelir dağılımında en düşük yüzde 20’lik kesim gelirlerinin yüzde 36.6’sını gıdaya, yüzde 29.2’sini kiraya harcıyor. Buna karşılık taze meyve ve sebzede yıllık enflasyon yüzde 91’6, kira artışları ise yüzde 109 olmuş. Gıda, kira, ulaşım, ısınma, giysi vb. içeren asgari geçim standartı -yoksulluk sınırı- ise aylık 70 bine doğru tırmanıyor. İktidar çevrelerinden yandaş medyaya sızan haberlere göre asgari ücret 23 bin 800 lira ile 24 bin 652 lira arasında bir yerlerde olacakmış. Bu açlığın ve sefaletin daha yaygınlaşacağı ve koyulaşacağı anlamına gelmektedir.
Sadece bu neden bile birleşik ve genel bir işçi emekçi mücadelesinin örülmesi için çaba göstermenin zorunluluğunu göstermektedir. Sermaye ve iktidarın cephesine karşı emek cephesini örme zorunluluğu her geçen gün acilleşmektedir. Gelişmeler defalarca kanıtlamıştır ki, işçi ve emekçi kitleler kendilerine yardım etmezse, kendi sorunlarını kendileri çözmek için hareketlenmezse, onlara yardım edecek bir güç bulunmamaktadır. CHP gibi muhalefet partileri ülkenin birikmiş tüm sorunlarının “çözümünü” kazanılması meçhul bir seçim zaferine bağlamakta, işçi ve emekçi hareketinin bağımsız gelişmesini engellemeye çalışmaktadır. Küçük bir kesim dışında sendika üst yöneticilerinin tutumları da farklı değildir. Onlar işçilerin önünü açarlarsa bunun büyük bir sele dönüşeceğini, kendilerini de silip süpüreceğini korkuyla görmektedirler. Bu iki tutum işçi ve halk hareketinin gelişmesinin önüne kurulmuş iki barikattır.
Ama sermaye cephesi durmamaktadır. İktidar ve büyük sermaye işçi sınıfına ve emekçi halka yaşamı zindan etmektedir. Kendi “iç cephesini” sürekli olarak güçlendirme ve birleştirme çağrıları yapan sermaye iktidarının hedefinde geniş hak yığınları vardır. Bugünlerde Suriye’deki gelişmeler üzerinden iktidar cephesi yeniden saldırıya geçmiştir. İşçi ve emekçiler ülkenin çıkarları adına iktidarın ardında hizalanmaya çağrılmaktadır. İktidarın çağrıları emekçi kitleler üzerinde yankı bulmamaktadır. Buna karşılık emekçilerin geri kesimleri Suriyeli göçmenlerin geri döneceği, çalışma ve yaşam koşullarının iyileşeceği, iş bulma olanaklarının genişleyeceği hayaliyle yedeklenmek istenmektedir. Ülkenin ekonomik çöküntüsünün nedeni ülkeleri yakılıp, yıkılan Suriyeliler değildir, aksine hem komşu ülkenin yıkımından hem de ülkedeki ekonomik çöküntüden sorumlu olan bu iktidardır. Onların bir kısmı elbette dönecektir. Ama çoğunluğunun kalacağını ve işçi ve emekçiler olarak yerli işçi ve emekçilerin sınıf kardeşleri olacağını görmek gerekir.
İşçi ve emekçi yığınlar ne dayatılan asgari ücrete, ne de asgari bile olmayan sefalet ve açlık içinde yaşamaya mahkum değildirler. Bu dayatmaya karşı birleşme ve ortak eylemlerini geliştirme yeteneğini göstermek zorundadırlar. Bu sadece mücadelenin değil, yaşamın çağrısıdır. Çünkü onlar için yaşam, yaşamak için mücadele etmek anlamına gelmektedir. Bu mücadele ekmeğini kazanma mücadelesidir ve kazanmanın yolu birleşik ve genel bir mücadeleden geçmektedir.
- 13 Ocak güçlendirilmeli 10 Ocak 2025 04:24
- Değişimin zorunluluğu 03 Ocak 2025 07:15
- 'Zaferden' işçiye düşen 27 Aralık 2024 05:25
- Seyredecek misiniz? 20 Aralık 2024 05:42
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06