Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı
Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel
Türkiye’de, değişim iradesinin yansıdığı bir yerel seçim ve Ortadoğu’da hızlı değişen dinamikler, Kürt meselesini yeniden gündemleştirdi. Bu gündemleşme, farklı aktörler açısından, “çözüm ihtiyacı” ile “silahsızlandırma” arasında salınan geniş aralıkta seyretmeye devam ediyor.
Bu yazıyı yazdığım Diyarbakır’da, son yerel seçimler öncesi, İnsan Hakları Derneğinin ev sahipliğinde 16-17 Mart 2024 tarihlerinde “Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı”ndaki ruh haliyle Barış Vakfının organize ettiği ve 7 Aralık’ta İstanbul’da gerçekleşen ‘Geçmişin Tecrübesiyle Geleceğe Odaklanmak’ başlıklı çalıştayı karşılaştırmalı okumaya çalışmak, bazı noktaları derinleştirmek bağlamında anlamlı olabilir.
Son yerel seçimler öncesi Diyarbakır’daki konferansta yapılan analizlere karamsar bir ruh halinin damga vurduğu açıktı. Türkiye’de siyasal iktidar ile ittifakları cephesinin yaklaşımlarının, Kürt siyasal hareketini etkisizleştirmek üzerine kurulu olması, Kürt meselesinin çözümüne dair umutlara da sınır çekiyordu.
Ortadoğu’da İsrail’in İran’ın direniş mevzilerini etkisizleştirmek üzere genişlettiği saldırıların Türkiye’yi de Kürt meselesi bağlamında etkileyebilecek sonuçlar doğurma ihtimali, devlet ve iktidar ittifakı cenahında Kürt meselesine dair yeni bir başlık açmayı da zorunlu hale getirdi. Bahçeli’nin açıklamaları ve çağrıları üzerinden gündemleşen yeni başlığın ana karakteri, “Öcalan’a PKK’ye silah bıraktıracak bir çağrı yaptıralım ve Suriye’deki Kürt güçlerini de kontrolümüze alacak bir pratiği hayata geçirelim” hedefi üzerinden şekillendi.
Barış Vakfının 7 Aralık’ta, üç ayrı oturumda organize ettiği çalıştay ise, tarafların Kürt meselesine yaklaşımı ve sürecin nereye varabileceği, nereye kadar açılabileceğinin anlaşılmaya çalışıldığı, çatışmasızlığa karşılık gelen “negatif barış” ile sınırlı olmayan, demokratik çözüme ilişkin adımları da içererek “pozitif barış”a yönelebilmenin olanaklarını da görmeye çalışan bir arayışın ifadesiydi.
Yapılan konuşmalarda, iktidar ve devlet tarafının yaklaşımının, demokratik taleplerin de tartışıldığı bir müzakere ekseninde yürüyen önceki çözüm sürecinden farklı olarak, “silansızlandırma”ya odaklanan ve bölgesel dinamiklerin hızlı gelişiminin Türkiye aleyhine doğurabileceği negatif sonuçları önden görerek dizginleme arayışından hareketle gündemleştirilen yeni başlığın, ‘süreç’ demeyi bile zorlaştırdığına vurgu yapıldı.
Önceki süreçte ‘akil insanlar’ heyetinde yer almış olanların konuşmalarında da bu hissediliyordu. Demokratik adımlar bakımından karamsar, ancak içinden geçilen dönemin zorlayıcı koşullarının bir değişimi de zorunlu kıldığı gerçeğinden hareketle de, çerçevesinin genişletilme ihtimalinin göz ardı edilmemesi gereken bir yeni dönem.
Kürt meselesine dair süreci uzun yıllardır takip edip kafa yoranların Barış Vakfının çalıştayında altını çizdikleri bu temel eksen, dokuz ay önce Diyarbakır’da konuşmalarda hakim olan havadan bir farklılığa işaret ediyordu bu yönüyle.
‘Tanrılar’, bölgesel dinamiklerin çok hızlı gelişimi karşısında ön alarak bölgesel pozisyonlarını güçlendirmeye odaklı bir planı işletmek isteyebilir ve Kürt meselesinin bölgesel yönü itibarıyla emperyalist güçler onunla ilişkilenme biçimlerini kendi çıkarları ekseninde şekillendirebilir. Ancak tüm bunlar, aynı zamanda, Kürt halkı ve aslında Türkiye’de Türk halkı bakımından demokratik bir geleceğe kapı açabilmek için sürece müdahil olmanın da aciliyetini ortaya koyar.
Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik tarafından kaleme alınan ve geçtiğimiz ayın başında Barış Vakfı tarafından yayımlanan “Kürt Sorunu İçin Bütünlükçü Barış Yönetimi” başlıklı rapor da bu arayışın yöntemsel ifadesi olarak ortaya çıkmıştı.
Çelik’in, Medyascope’da Ruşen Çakır’ın sorularını “Kürt sorununun çözümü için neler yapılmalı, nasıl yapılmalı?” başlığı altında yanıtlarken yaptığı şu vurgu bu açıdan kritik bir noktaya işaret ediyor: “Geçen barış sürecinin en büyük başarısızlığını ben toplumsallaştırılmamış olmasında görüyorum. Bu süreçte de böyle başlanmaması gerekir. Bu neden oluyor, bize ne getirecek? Barışa katkıları, topluma çok iyi anlatılmalı. Bunların hiçbirini görmüyoruz.”
Suriye’de cihatçı güçlerin Şam’a girmeye başladığı haberi Barış Vakfının çalıştayının gerçekleştiği gün gelmişti ve oturum aralarında, bölgeyi uzun süredir takip eden ve uzun yıllar Suriye’de gazeteci olarak görev yapmış olan Sevgili Musa Özuğurlu ile yaptığımız sohbetlerin temel konusuydu. Çalıştayın ardından, Esad’ın devrildiğine tanıklık ettik.
İktidar ve iktidar basını, dünyanın “terör örgütleri” listesinde olan güçlere, müttefik muamelesi yaparken, IŞİD ile mücadelesi bakımından takdir edilen ve bölge halkından oluşan seküler bir hareket olması yönüyle de ayrılan SDG’yi “terör örgütü” olarak nitelemekte ısrar eden tek aktör olmayı sürdürüyor. Ankara’nın temel politikası, Trump koltuğa oturmadan, Suriye’deki Kürt güçlerini operasyonlarla olabilecek en ileri noktaya kadar zayıflatıp, muhtemelen bir muhataplığın bu zayıflık üzerinden kurulması hedefiyle belirleniyor.
Bu gerçek, Barış Vakfının çalıştayında dile getirildiği gibi, ‘Uzun yıllardır ısrar edilen güvenlik odaklı politikalarla meselenin çözülemediği aşikar. Dolayısıyla bir ihtimal daha olmalı’ yaklaşımının önemine işaret ediyor. Bu ihtimalin, demokratik bir çözüm ihtimali olarak güçlendirilmesi ise, asıl olarak çözümün toplumsallaştırılması için mücadele eden demokratik güçlerin sorumluluğunda.
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00
- ‘Yerli ve milli muhalefet’ tuzağı 07 Ekim 2024 05:13