Ankara'da Rojava pazarlığı
Fotoğraf: MA
Bugün Ankara’da ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile Dışişleri Bakanı Fidan arasında Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi sonrasında yaşanan gelişmeler konusunda bir görüşmenin gerçekleştirilmesi bekleniyor. Heyet Tahrir el Şam (HTŞ)’nin başını çektiği cihatçı güçlerin Suriye’de iktidarı ele geçirmesi konusunda ABD emperyalizmiyle Türkiye’nin çıkar ve görüşleri önemli oranda kesiştiği için bu görüşmenin asıl gündemini ABD’nin Fırat’ın doğusunda Kürtlerle (Suriye Demokratik Güçleri) sürdürdüğü iş birliği oluşturacak. Çünkü Erdoğan iktidarı Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’yi “terör örgütü” olarak tanımlayıp Türkiye için bir “tehdit” olarak gösteriyor. Blinken-Fidan görüşmesinin hemen öncesinde ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Kurilla’nın SDG’yi ziyaret etmesi, SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin Menbiç’ten çekilme açıklaması yapması ve Suriye’de Barzani çizgisindeki Kürt partilerinin oluşturduğu ENKS ile Demokratik Birlik Partisinin (PYD) başını çektiği Ulusal Birlik Partileri (PYNK) arasında ABD-Fransa ara buluculuğunda görüşmelerin yeniden başlayacağı haberleri, Ankara’da yapılacak Rojava pazarlığının çerçevesi hakkında fikir veriyor.
Colani’nin liderliğini yaptığı el Kaidenin devamcısı HTŞ ile Türkiye’nin maaşa bağladığı cihatçı gruplardan oluşan SMO’nun Halep’i ele geçirmesiyle birlikte bu iki gücün öncelikleri arasındaki ayrım ortaya çıkmıştı. HTŞ, ABD ve İsrail’in stratejisiyle uyumlu bir şekilde Kürtlerin ve Suriye’deki azınlıkların hedef alınmayacağı yönünde bir açıklama yapmıştı. Oysa geçmiş dönemlerde HTŞ’nin önceli el Nusra ile Suriye Kürt güçleri arasında birçok çatışma yaşanmıştı. SMO ise, Türkiye’deki Erdoğan yönetiminin hedefleriyle uyumlu bir şekilde uzunca bir süredir operasyon yapılmak istenen Tel Rıfat’a yönelerek bu bölgeyi ele geçirmişti. Tel Rıfat’tan sonra sıra önemli bir kavşak olan Menbiç’e gelmiş ve burada çatışmalar yaşanmaya başlamıştı.
Fırat’ın batısında Kürtlerin elinde bulunan bu bölgelere yönelik saldırılar karşısında ABD’den ciddi bir itiraz gelmedi. Çünkü Kürtlerin bu bölgelerdeki varlığı önemli oranda Rusya ile mutabakata dayanıyordu ve ABD ise, Kürtlerle iş birliğini Fırat’ın doğusundaki bölge ile sınırlıyordu. Sadece bu durum bile, ABD emperyalizminin asıl derdinin Kürtlerin ulusal varlıkları ve haklarını korumak değil; kendi bölgesel çıkarları olduğunu görmek için yetiyor.
Menbiç ile birlikte Fırat’ın doğusundaki Kobanê’de de çatışmaların başlamasından sonra ABD’nin devreye girdiğini görüyoruz. Bu aşamada CENTCOM Komutanı Kurilla’nın SDG’yi ziyaret ederek “IŞİD ile mücadele çerçevesinde iş birliğinin devam edeceğini” söylemesi, Türkiye’ye verilmiş bir mesaj olarak anlam kazandı. Aynı şekilde Beyaz Saray Ulusal Güvenlik İletişim Danışmanı John Kirby ve ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller başta olmak üzere ABD yönetimi cephesinden konu ile ilgili yapılan bütün açıklamalarda “SDG ile iş birliğinin devam ettirileceği” vurgusu yer alıyordu.
Aynı şekilde İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar’ın da “Kürtleri destekleme” yönünde açıklamalar yapması, ABD emperyalizmi ve İsrail’in bölgeyi (Ortadoğu) yeniden dizayn etme politikasında Kürtlere ihtiyaç duyduklarını ve bu nedenle SDG ile iş birliğini sürdürmek istediklerini göstermesi bakımından önem taşıyor.
ABD’nin iki tarafla temasının ilk sonucu, SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin Menbiç’te ABD’nin ara buluculuğunda Türkiye destekli SMO ile ‘ateşkes’in sağlandığı ve Minbic Askeri Meclisi’nin en kısa sürede bölgeden çekileceği açıklamasını yapması oldu.
Bu gelişmeyi Rojava’da uzunca bir süredir askıya alınan Suriye Kürtleri Ulusal Konseyi (ENKS) ve PYD’nin başını çektiği Ulusal Birlik Partileri (PYNK) arasındaki görüşmelerin ABD ve Fransa’nın ara buluculuğunda yeniden başlatılması hazırlıkları takip etti. ENKS, Suriye’de KDP-Barzani çizgisindeki Kürt partilerinden oluşuyor. Erdoğan iktidarının Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Barzani yönetimi ile iyi ilişkilere sahip olduğu düşünüldüğünde ENKS’nin sürece sokulmasının önemli nedenlerinden birinin de Türkiye’nin kaygılarını gidermek olduğu anlaşılıyor.
Dolayısıyla bugün Rojava ile ilgili Ankara’da kurulacak pazarlık masasında Blinken’ın elinde Kürt güçlerinin ABD’nin ara buluculuğunda Menbiç’ten (Fırat’ın batısından) çekilmesi ve Türkiye’nin ilişki-iletişim halinde olduğu ENKS’nin de Rojava’daki siyasal sürece monte edilmesi kartlarının olacağını söyleyebiliriz. Yine Türkiye’nin “Güvenlik kaygılarının giderilmesi” amacıyla sınır boyunca 30 kilometrelik tampon bölge oluşturulması konusunda da bir sorun çıkması beklenmiyor-ki, Erdoğan iktidarının Rojava’ya yönelik daha önce gerçekleştirilen operasyonlarını bu gerekçeye bağladığı biliniyor.
Ancak Erdoğan iktidarının asıl derdinin sınır güvenliğinden çok daha büyük olması, bu pazarlıklardan en azından bugün için sonuç alınmasını zorlaştırıyor. Çünkü Erdoğan yönetimi “sınır güvenliği” gerekçesini öne sürse de gerçekte Türkiye ve destekli gruplardan bir saldırı gerçekleşmedikçe Suriye Kürtleri zaten Türkiye’ye yönelik bir tehdit oluşturmuyor. Yani Türkiye’nin güvenlik gerekçesinin arkasında asıl olarak Rojava’daki Kürt özerk yönetiminin ortadan kaldırılması hedefi bulunuyor.
Türkiye’nin Rojava’daki özerk yönetimi yıkmak istemesinin birbiriyle bağlantılı iki nedeninden söz edilebilir: Birinci olarak, Öcalan’ı önder olarak gören bir siyasi oluşumun Suriye’de siyasi statü elde etmesinin Türkiye’deki Kürt sorunu için de dolaysız sonuçları olacağını görüyor. Burada Erdoğan’ın ‘çözüm süreci’ni sona erdirip masayı devirmesinde IŞİD’in Kobanê kuşatmasının yenilgiye uğratılmasının belirleyici bir rol oynadığını hatırlatmak yerinde olacaktır. Dolayısıyla Türk burjuva gericiliği, Rojava’daki özerklik statüsünün, Kürdistan pazarındaki egemenliğini paylaşmak zorunda kalacağı bir çözümü dayatacağı korkusunu yaşıyor ve bu nedenle Rojava’yı yıkarak kontrolü elinde tutmak istiyor.
İkinci olarak, Kürtlerin ABD ile iş birliği üzerinden bölgenin yeniden dizayn edilmesinde (Irak ve Suriye’de Kürtlerin bu sürece dahil edilmesi Obama’nın 2014’te açıkladığı “IŞİD ile Mücadele Stratejisi” ile başlamıştı) rol üstlenmesi, Erdoğan iktidarının hareket alanını sınırlıyor ve Türk burjuva gericiliğin yayılmacı emelleri önünde bir engel oluşturuyor. Öte yandan ABD emperyalizmi de Kürt sorununun Türkiye egemenlerinin zayıf karnı olduğunu bildiği için bu sorunu onları hizaya getirmek amacıyla kullanmaya çalışıyor.
İktidar ortağı Bahçeli’nin adı konulmamış bir “süreç” başlatarak Öcalan’ın devreye girmesini istemesinin arkasında da bu gelişmeler karşısında bir ‘ön alma’ politikası oluşturma hesabı yer alıyor.
Bu durum Türkiye halkları ve her milliyetten işçi sınıfı için alınması gereken tutumun ne olması gerektiği sorusunun da yanıtını veriyor:
Bugün Rojava, Türkiye halkları için değil; Türk burjuva gericiliğin sömürgeci-yayılmacı politikaları için bir tehdittir. Kürt sorununun eşit haklar temelinde demokratik-barışçıl yöntemlerle çözümü yönünde siyasi bir irade ortaya koyan bir Türkiye için Rojava’da Kürtlerin siyasi statü sahibi olması tehdit oluşturmaz.
Emperyalistlerin sorunu istismar etmesinin, bugünkü haliyle ABD emperyalizmi ve siyonist saldırganlığın önüne geçilebilmesinin yolu da sorunun demokratik çözümünden ve halkların eşit haklara dayalı birliğinin sağlanmasından geçiyor.
Ne ABD emperyalizmi Kürtlerin ne de Erdoğan iktidarının sözcülüğünü yaptığı Türk burjuva gericilik Türk halkının gerçek çıkarlarının temsilcisidir.
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04