14 Aralık 2024 04:32

Mücadele ile neler kazanılmaz!

Asgari ücrete zam talebi

Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel 

Paylaş

Yine asgari ücret, yine dayatılan açlık sınırının da altında bir rakam, yine duyarsızlık, “Canım asgari ücretliler de bizim üyemiz değil ki” söylemi. İktidar zaten temsil ettiği patronların, anlaşma olmasa da uyguladığı IMF programı ve emperyalist kuruluşların sesleri dışında seslere kulağını kapatmış durumda…

İHD Ankara Şube Kadın Komisyonu İnsan Hakları Haftası kapsamında bir film gösterimi yaptı, kadın üyelerine… Film 1960’lar İngilteresi’nde, Ford fabrikasında çalışan kadın işçileri konu ediyor. Gerçek yaşamdan esinlenilmiş, orijinal adı “We Want Sex” veya “Made in Dagenham” diye geçiyor, Türkçeye Kadının Fendi olarak çevrilmiş. Yönetmen Nigel Cole, Senarist William Ivory, Oyuncular Sally Hawkings, Bob Hoskins, Rosamund Pike. 1968’de Ford’un Dagenham’da bir otomobil fabrikası. Fabrikada 187 kadın işçi çalışıyor. Kadın işçiler otomobillerin iç donanımını üretiyorlar. Fabrika günde üç bin otomobil üreten dünyanın dördüncü büyük fabrikası. Kadın ve erkek işçilerin bölümleri ayrı ve kadın işçilerin işleri vasıfsız iş olarak geçiyor, erkeklerden çok daha düşük ücret alıyorlar. Öyle bir fabrika ki yağmurda tavandan üstlerine yağan yağmurda bile çalışmak zorunda kadın işçiler.

Toplu sözleşme dönemi ve kadın işçilerden belirlenen iki temsilci sendika merkezi ile bir araya geliyor. Tabi şaşırmadığımız sendika yöneticilerinin patronlarla al gülüm, ver gülüm ilişkileri. Sendika başkanı kadın temsilcilere patron temsilcileri ile görüşmede başını öne eğmeleri ve kendisi başını sallarsa onların da sallaması öğüdü veriyor. İşler öyle gitmiyor ama, kadınlar verdikleri emeğin vasıflı iş olduğunu ve erkeklerle eşit işe eşit ücret istediklerini dile getiriyorlar. Mücadele başlıyor. Karşılarında, ilk başta yanlarında olan, ama sonradan kadınlar üretmediği için kapatılan fabrikanın erkek işçileri, kocaları, sendika ağaları, Ford patronları… Tüm baskı ve birebir gelen tekliflere kulak tıkayan 187 kadının eşit işe eşit ücret mücadelesinde kazanımları…

***

Buradan gelelim Türkiye’ye. Sendika ağaları değişmiyor ne yazık ki, patronlar, iktidarlar değişmediği gibi. Ama açlıkla, yoksullukla sınanan işçiler, emekçiler değişebilir. Değişmesi gerekiyor ki talep ettikleri sadece “İnsanca yaşam, insan onuruna yakışır bir ücret”i alabilsinler

Türk-İş genel başkanı ne dedi, başta da söylediğimiz gibi, “Asgari ücretliler üyemiz değil” dedi. İlk toplantı sonrası Türk-İş’i temsilen komisyonda yer alan Ramazan Ağar da ısrarla rakam sorulması üzerine ağızlarındaki baklayı çıkarıverdi; “Rakam söylersek geri adım atma şansımız olmaz” diye…

İkinci toplantı pazartesi günü yapılacak. Üçüncü toplantıda rakamın netleşeceği söyleniyor, belki dördüncü toplantıya da sarkabilir. Zira her bir toplantı için katılımcılar, Asgari Ücret Yönetmeliği’ne göre “Her toplantı günü için komisyon başkanına 1100, üyelerine 1000, raportörlere ise 800 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarda huzur hakkı” alıyor. Katsayı ile çarpınca çıkan rakamı hesaplamadım ama asgari ücretin ilk toplantıda belirlenmemesinin bir nedeni de bu huzur hakkı olsa gerek.

Milyonlarca asgari ücretli sadece “Dört kişilik bir ailenin insanca yaşayabileceği bir rakam, yani insanlık onuruna yakışır bir ücret” istiyor. Bunun, öyle üç-dört toplantı sürecek bir pazarlığı olur mu; çok basit “İnsanca yaşanacak bir ücret.”  

***

Asgari ücret rakamı sadece sayıları 9 milyon civarında olan asgari ücretlileri de ilgilendirmiyor. Çünkü Türkiye’de asgari ücret genel ücret haline geldi, diğer ücretler de bunun bir tık üzerinde olabiliyor. Ayrıca asgari ücretin yarısı kadar olan rakamlara mahkum edilen emekliler de buna eklendiğinde sayıları milyonları bulan, nüfusun yarısını teşkil eden bir sayı…

Bunların sokağa çıkması, üretimden, tüketimden gelen gücünü kullanması durumunda neler başarılmaz. 187 kadın işçinin yaptığı gibi, kendilerini baskılayan, geri adım atmaya, vazgeçmeye zorlayan tüm seslere kulaklarını tıkayıp, mücadele etseler neler olmaz…

***

Narin Güran’ın katledilmesine ilişkin davanın ikinci duruşması 26 Aralık’ta görülecek. Bakalım katliamın arkasındaki gerçekler bu kez açığa çıkarılabilecek mi? Ama biz yine soralım: Koca bir aile küçücük bir kızın ölümünde neden suç ortaklığı yapıyor? Güran ailesi neyi saklıyor? Koca bir devlet neden hâlâ küçücük bir köydeki bu öldürümün gerçek faillerini ve neden öldürüldüğünü bulmadı/bulamadı? Gerçekleri biliyorum ama konuşamam diyen Galip Ensarioğlu’na ‘Bildiğin ama sustuğun gerçek ne’ diye soruldu mu, ne zaman sorulacak?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa