14 Aralık 2024

Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi

Fotoğraf: Kinene Hindevi/AA

Türkiye bir Ortadoğu ülkesidir, fakat bugün siz değerli okurlarımla Türkiye’nin siyasi ve ekonomik dengelerinin hızla değiştiği Ortadoğu’daki yerini ve olası politikalarını konuşmak istiyorum. Ne bir siyaset bilimciyim, ne de bir Ortadoğu uzmanı, o nedenle bugün siyaseti ekonomi bağlamında konuşmak istiyorum

Suriye depremi sığınmacı Suriyelileri heyecanlandırdığı gibi, iç siyasette fakirleşme durumumuzu da bir perde gibi örttü. Farkında olamadık ki, yaşadığımız salt siyasal bir olay olmayıp, siyasal hareketlenmemelerin arkasında devasa bir küresel kriz ve krizin aşılması yanında Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Ortadoğu’nun ABD ve İsrail çıkarları doğrultusunda paylaşımı saklıdır. Tüm siyasi olayların perde arkasında mutlaka ekonomik dürtüler gizli olmakla beraber, iki nedenden dolayı siyasi olay öne çıkmakta ve ekonomik sebepleri perdeleyebilmektedir. Oluşumun üstünü örten görüntünün bu şekilde yansımasının birinci sebebi, tam da Ortadoğu çatışmalarında görüldüğü üzere, siyasi karar ve hareketliliklerin yansımalarının somut ve kolay algılanır olmasıdır. Algılamada siyasetin öne çıkmasının ikinci sebebi ise, siyasetin kısa sürede oluşmasına karşın, perde arkası ekonomik sürecin uzun sürede oluşması ve çözümlemenin de uzun dönemde yapılabilir olmasıdır. 14 Mayıs 1948 yılında Tel Aviv’de İsrail devletinin kuruluşu ile Ortadoğu’nun dünya merkezi olma konumu pekiştirildi.

1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılışı sonucunda eli güçlenen kapitalizm, ABD liderliği ve NATO taşeronluğunda dünyamızı geçmişe göre daha güçlü olarak şekillendirmeye başlamıştır. Ortadoğu’da petrolün azalan önemine karşın, ABD bağlantılı İsrail’in kurulması ve hiç dinmeyen ‘kutsal topraklar’  üzerine hakimiyet kurma sevdası, duruma göre değişen şiddette sürdürülen yayılma politikası gündemden düşmedi. Komünist korkusunun kalktığı günümüz koşullarında, bir yandan 1974’lerden itibaren çökmeye başlamış kapitalizmin derin sorunlarına yanıt olarak, diğer yandan da İsrail’in önünün açılması hedeflerine yönelik olarak Ortadoğu’nun rahat yönetilebilir konuma kavuşturulması amacıyla, zaman zaman aralarında çatışmaların yaşana(tıla)bileceği küçük devletçiklere dönüştürülmesi planlanmıştır. ABD’nin bir zamanlar dışişleri bakanı olan Condoleezza Rice’ın dünyaya yansıttığı harita görüntüsünde yansıtılan planın uygulanmasında bazı devletlere ya da lider görüntülü siyasilere taşeron görevlendirmesi dahi yapıldı. Ne hazindir ki, bu göreve soyundurulmuş devlet ya da ülkesinde seçilmiş lider olmasına rağmen, uluslararası düzlemde atanmış taşeron görüntülü vazifeli olmayı onuruna yedirebilenler Ortadoğu’nun şekillendirilmesinde verilen görevleri yerine getirirken kimlerin adına, hangi ekonomiye hizmet ettiklerinin dahi derin bir çıkar ve gaflet sarhoşluğu içinde bilincinde olamamaktadırlar. Uluslararası arenada görev alma ile özgün iradeyle aktif rol oynama arasındaki farkı algılayamayan mikro politikacılar halen de günümüzde Ortadoğu’yu büyük patronun amaçları doğrultusunda şekillendirmektedir. Hızla artan dünya nüfusu ve dağılan ufak kabilelerden etrafa saçılan asker kılıklı paralı katiller de siyasetin gerçekleştirilme ya da sonlandırılma aşamasında etkili olarak küçük kafalarında kahraman olurken, tarih sayfalarına uluslararası emperyalist politikaların uygulanmasında emre amade paralı katiller olarak geçeceklerdir.

Ukrayna ile girdiği çatışmada görece etkisizleştirilen Rusya’nın dünya siyasetinin şekillendirilmesinde zayıflaması Ortadoğu’nun şekillendirilmesinde etkili olmuştur. Emperyalistlerin projesinin uygulanması önündeki son kale Çin’dir. Ancak şimdilik Ortadoğu bataklığına girmeyi göze almayan Çin sonucu beklemeye koyulmuşken, İsrail’in vadedilmiş vatanını(!) kurması ve Ortadoğu’nun ileride Çin’in de el atamayacağı şekilde garanti altına alınmasının tam zamanıdır diye düşünülüp, sinsi bir operasyonla Hamas’ın İsrail’e saldırısının gerçekleştirilmesi Ortadoğu’yu bugünlere taşımıştır.  

 Şimdi Ortadoğu’da emperyalistin fazla hoşuna gitmeyen iki devlet bulunmaktadır. Bunlardan biri imha planında olarak devamlı ambargo altındaki İran, diğeri ise 2000 IMF programıyla bazı görevlerle iktidara taşınmış olan AKP yönetimidir. İran’ın ufalanması açıkça telaffuz edilmektedir.  Türkiye’nin ise, Kıbrıs konusu, Ortadoğu ve Kürt politikası, ülkenin denetimsiz açılması ve İslam’ın sulandırılması konularında görevle ABD ve NATO’ya itaat edercesine bağlılığı sürmektedir. Fakat İran biraz çetin ceviz gibi durmaktadır. Suriye yönetimini, zayıflamakla beraber arkada da Rusya varken yiyen güçler herhalde farklı adlarla anılan taşeron gruplar olamazdı. Benzer taktikle, hele de Türkiye ekonomik olarak oldukça vahim durumda iken, neden ekonomi-siyaset değiş-tokuşu yapılmasın ki! Diğer bir deyişle, Batı ile Rusya ve Suriye’de bazı güçler ile Batı arasındaki köprüyü Türkiye’nin sağladığı biliniyorken, neden büyük patron tarafından örtülü şekilde bir Türkiye-İran karşılaşması, arka görüntüsüyle bir Şii-Sünni anlaşmazlığı tırtıklanmaya çalışılmasın ki? Akıllara durgunluk verecek böyle bir ihtilafta her iki taraf da zararlı çıkarken, İsrail ve Batılı patronlar müthiş kazanç sağlamış olmazlar mı? Batılı patronun satranç kurgusunu iyi okuyamayıp, dağılan Ortadoğu’nun taşeronu olmayı yeğleyen herhangi bir ikinci sınıf lider siyasetçi mutlaka diğer potansiyelle çatışmaya sokulabilir.

 Ortadoğu’nun şekillendirilmesinde paralı asker kullanıldığı gibi, paraya ihtiyacı olan her hangi bir devlet de kullanılabilir. Böyle bir politika devreye alındığında, paraya şiddetli gereksinimi olan, hatta iç siyaseti bir beka politikasıyla tasarımlamak isteyen siyasiler bu projeye tav olabilir. Bu satranç oyununda tek alıcı konumundaki ABD’ye hizmet sunumundaki farklı satıcılar münferiden değil de, birlikte hareket ederek tek alıcı konumdaki gücü kırarlarsa, hem Ortadoğu’nun şekillendirilmesinde daha etkin, hem de dünya siyasetinde tarihe geçecek önemli rol kuruculuk işlevi yapmış olurlar. Şunu da unutmamak gerekir ki, baş oyun kurucu, çok doğal olarak, hizmet satıcıların birbirinden ayrışması için çok etkili ekonomik politikaları devreye sokabilir. Böylesi kurgu bozucu politikaları etkisizleştirmenin yolu ise, din, mezhep ve görüş farklılıklarını bir tarafa bırakarak, patrondan da izin almaya gerek görmeden, müşterek güçlerin bir araya gelmesi ve karşılıklı anlaşmalarla güçlü ittifaklar oluşturup, Ortadoğu’nun kan gölüne dönüşmesinin engellenmesidir.

Ortadoğu’nun şekillenmesinde önemli rol üstlenebilecek kapasitede görülen Türkiye’nin tüm bu süreçlerde tarih sahnesine alnının akı ile girebilmesi, ülke içinde demokratik ve laik bir yönetime sahip olması ve tek parti-tek lider kafası ile değil, çok partili ve parlamenter sistem anlayışı ile hareket etmesi kaçınılmazdır. Ortadoğu ve yakın hedef konumundaki Suriye ve İran farklı inanç sisteminde kümelenmiş kabile benzeri yapılardan oluştuğu için bu alanlara yaklaşımda laiklik ve yansızlık fevkalde önemlidir. Aksi halde, kısa vadeli ve ne denli ağırlıklı olursa olsun salt bir inanç ya da mezhep kesimi üzerinden işleri götürmeye kalkmak, tarihte de görüldüğü üzere her iki tarafı da hüsrana sürükleyebilir.   Türkiye’nin bugün önüne açılmış olan tarihsel yolu dikkatli, soğukkanlı ve en önemli olarak da halklarla birlikte ve demokratik koşullarda karar mekanizmaları oluşturarak yürümelidir. Bu yürüyüşün en önemli mottosu da, lider despotizmini terk ederek,  parlamentosu ve tüm halkıyla kolektif davranış işinde ‘tek millet, tek devlet’ olmalıdır. Tüm siyasi hareketlerde olduğu gibi, burada da nihai hedef de ekonomiktir, yürüyüşün yağlama mekanizması da ekonomiktir. Fevkalade riskli alanda ilerlerken, anlık ve hızla değişen olaylara fazla yoğunlaşmadan, genel tabloyu, arka plandaki ekonomik dalgalanmalarıyla geniş açıdan çözümlemek ve ona göre stratejik adımlar atmak gerekir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Grevdeki Çelikaslan Tekstil patronunun kardeşi: "Benim zenginliğimi Allah verdi."

Evrensel'i Takip Et