17 Aralık 2024 04:21

Erişilebilirlik, eşitlik ve yoksulluk mücadelesi

Tekerlikli sandalyede oturan bir kişi

Fotoğraf: DHA

Paylaş

“Değerli engelli kardeşlerimiz”, “engelleri aştık”, “her birimiz engelli adayıyız, bunu unutmamalıyız”… Tümü ayrımcı ifadeler. Engellilerin hak mücadelesi neden engelli olmayanların adaylığına koşullanıyor? Engelliler yılda bir kez 3 Aralık Engelliler Günü’nde hatırlanıyor, medyada birkaç haber, yerel yönetimlerde bazen bir iki toplantı, siyasetçilerin dilinde üç beş cümle. Hatırlanırsa bir de Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği 10-16 Mayıs Engelliler Haftası var, orada da aynı şeyler. Geri kalan zamanlarda yoklar. Ülkede engellilerin oranının nüfusun yüzde 12’sine tekabül ettiğine dair bir tevatür var, gerçek sayı bilinmiyor.

Hafta sonu Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Daire Başkanlığı’nın açılışı ve bu nedenle düzenlenen bir çalıştaya katıldım. Ayrımcılık, nefret söylemi konularında çalışan biri olarak çok şey öğrendim. Engellilerin uğradığı ayrımcılığın belki çoğumuz farkındayız ancak bunun altındaki “sağlamcı” ideolojiyi sorgulamıyoruz pek. Türkçede sağlamcılık olarak çevrilen ableism engelli olmayanların engellilerden daha üstün olduğu fikrine dayanıyor fakat daha ötesi de var. Katılımcıların tabiriyle engelsiz, genç ve erkekler dışında herkes bir şekilde ötekileştiriliyor. Bazı mesleklerin kadınlara uygun görülmemesinden, otomatlara aşina olmadıkları için toplu taşımada zaman kaybettirdiği düşünülen yaşlılara gösterilen tepkiye kadar uzuyor. Sağlamı normal, normali norm kabul eden bakış kamu hizmetlerini de bir normal tipolojisi üzerinden tasarlıyor. Engelliler bir azınlık grubu olarak tahayyül ediliyor ama oy potansiyeli dikkate alınmayan bir grup. En iyi durumda yardımlar ve mali muafiyetlerle gönülleri alınmaya çalışılıyor. İstanbul Barosu Engelli Hakları Merkezi’nden Avukat Hüseyin Varol’un ifadesiyle “Bir müzeyi engellilere bedava yapabilirsiniz ama önünde on basamaklı merdiven varsa üstüne para verseniz de manâsız.” Üstelik mali muafiyetler bir sus payı olarak düşünüldüğü için mevcut yoksulluğu daha da derinleştiriyor. 2022 sayılı Kanun gereği engel oranı yüzde 40-69 arasında olanların engelli aylığı 2024 yılı için 2.797,80; yüzde 70 ve üzeri olanlar için ise 4.196,70 TL. Bu aylığı alabilmek için sosyal güvencenin olmaması ve hane içinde kişi başına düşen aylık gelirin net asgari ücretin 1/3’ünden (2024 yılı için 5.667,37 TL) az olması gerekiyor. Yani açlıktan ölmek üzereyseniz devlet size 2700 ile 4 bin TL arası yardım yapıyor. Aynı açlık koşullarını sağlamak kaydıyla 2024 yılı engelli yakını aylığı tutarı 2.797,80 TL. Pazar günü Evrensel’de Laçin Barış imzalı haberde Saliha, otizm tanısı almış oğlunun bakımını tek başına üstlendiğini, devletin verdiği yaklaşık beş bin liralık yardımın da tasarruf tedbirleri nedeniyle kesildiğini söylüyor. Engelli aylığı ya da bakım yardımı alanların toplamı iki milyon etmiyor. Devletin 2025 yılı için bütçeden engellilere ayırdığı pay yüzde 1,5 bile değil. Saliha 80 dakikalık eğitim için oğluyla birlikte dört saatini yollarda harcıyormuş. Türkiye’de (göçmenler hariç) yaklaşık 615 bin öğrenci örgün eğitimin dışında. Engelliler eğitime adil bir şekilde ulaşamıyor. Eğitim alsalar iş bulamıyorlar, iş gücüne katılım kadın engellilerde yüzde 12,5, kadınlar eğitim ve iş yaşamına katılımda ailelere daha bağımlı.

Türkiye’de yaklaşık 10 milyon engelli olduğu tahmin ediliyor, 2011 yılında yapılan “Nüfus ve Konut Araştırması” engelli verilerinin nüfus sayımıyla elde edilmesine örnek son araştırma, buna göre ülkede 4.882.481 engelli var. Bunların yalnızca 2,5 milyonu Ulusal Engelli Veri Sisteminde kayıtlı. Sistemli ve ayrıştırılmış veri tutmak özellikle deprem, afet durumlarında çok hayati. Bunu yalnızca bazı belediyeler yapıyor. Ayrıca engelliler homojen bir grup değil nörolojik ve fizyolojik çeşitliğin yanı sıra kadın engellilerin, LGBTİ+ engellilerin dertleri farklı. Dolayısıyla yalnızca engelli birimlerin kurulması yeterli değil, diğer politikalarla bütünleştirici bir bakışa ihtiyaç var.

Gelelim medyaya, katılımcıların deyimiyle medya “artırılmış ayrımcılığı” daha da artırıyor. Engelliler haberlerde ya yoksulluk, kader, istismar kurbanı ya kanatsız melek ya da “engelleri aşan” kahraman. Hak temelli bakış açısına sahip yayınlarda dahi engelli sorunları ihmal edilen bir alan. Engelli kadın ve çocuklara yönelik istismar haberlerinde çoğunlukla ihlal yeniden üretilen bir dille yazılıyor.

Dem Parti geçen ekim ayında bir manifestoyla engellilere ayrımcılığa karşı çıkmıştı. Daha önce HDP’nin hazırladığı çok yararlı “Engellilere Yönelik Ayrımcı Tabirler Raporu” yayınlamıştı. Şimdi de Diyarbakır, Van, Cizre gibi belediyelerde engelli daire başkanlıkları kuruyor, katılımcı bir yöntemle hazırladığı yönetmeliği bu hafta sonu sundu, hak savunucularının görüşlerini aldı. Umarım başka belediyelere de yayılır.

Sorunlara aşinayız ama çözümler konusuna belki uzağız. Hata yapabiliriz ancak çıtamızı eşitliğe sabitlersek işimiz daha kolay. Engellilerin eşit yurttaşlar olarak, bağımsız bir şekilde, kaldırımlarda engellere takılmadan, kılavuz çizgilerini takip ederek yürüme, toplu taşımada sesli ve görüntülü uyarı sitemi, binalara ruhsat verirken erişilebilirlik şartı, fiziksel ya da nörolojik farklılıklarına göre değil bilgilerine, yeteneklerine göre çalışma hakkı talepleri var. Sevgi değil, haklarını istiyorlar. Haberciliğe bu temelden bakmak, yeni ihlaller yaratmamak için Engelli Kadın Derneği’nin “Engelli Ayrımcılığına Karşı Medya Dili Kılavuzu”nu da buraya bırakayım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa