Emeğin ‘anayasasızlaştırılması’
Fotoğraf: Birleşik Metal-İş
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş 15 Aralık Pazar günü katıldığı bir televizyon programında bütçe görüşmelerinin tamamlanmasının ardından yeni anayasa çalışmalarına başlayacaklarını duyurdu. Kurtulmuş’un “Türkiye'nin özgürlükçü, kapsayıcı, hukukun üstünlüğü prensibini pekiştirecek yeni anayasaya ihtiyacı olduğunu” söylediği sırada Birleşik Metal-İş Sendikasının örgütlü olduğu Hitachi, GE Grid Solutions, Schneider Elektrik, Green Transfo ve Arıtaş Kriyojenik işçilerinin grevi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla ve “Milli güvenliği bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle 60 gün süreyle yasaklandı. Bu esnada Tekgıda-İş Sendikasına üye Polonez fabrikası işçilerinin yürüyüş ve gösteri hakkı engellenmeye devam ediyordu.
İşçi sınıfının mücadeleleri sonucunda Anayasa’da güvence altına alınan grev ve eylem hakkının “yeni anayasa” tartışmaları döneminde yasaklanması, çelişkili gibi görünse de tutarlı bir stratejinin parçası. Grev ve eylem yasakları, temel olarak iç pazarda ve dış pazarda küresel sermayeye verilen teminat niteliğinde. Bu da AKP iktidarının burjuva sınıf genetiğinin bir sonucu.
Aziz Çelik’in hazırladığı grev yasağı listesini incelediğimizde sınıf düşmanlığının dönemselleştirmesini yapabiliriz. AKP iktidara geldiği günden beri 21 grev yasaklamış, bunun 13’ü OHAL döneminden sonra gerçekleşmiş. 2017 yılında OHAL döneminde Erdoğan’ın “Grev tehdidi olan yere OHAL’den istifadeyle anında müdahale ediyoruz, greve müsaade etmiyoruz” açıklamasından itibaren OHAL dönemi ve başkanlık rejimine geçişle birlikte grev yasakları periyodikleşmiş ve ortalama her yıl bir grev yasaklanmış.
2003 yılından bu yana farklı sektörlerdeki ve iş yerlerindeki 196 bin 940 işçinin grevi yasaklanırken, en geniş yasak 151 bin 130 işçi ile metal iş kolu kapsamında. Metal iş kolundaki 8 grev yasağının 7’si Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu iş yerlerinde. Hâlihazırda Birleşik Metal-İş’e üye 7 fabrikada 1600 işçi grevde; 2 fabrikadaki 400 işçi de greve katılacak.
Metal iş kolundaki grev yasakları, sanayi üretimi ve sanayi istihdamı daralan Türkiye kapitalizmi açısından yapısal bir zorunluluk. Orta vadeli programda yer aldığı üzere sanayinin GSYH’ye katkısı yılın ikinci yarısında eksilere düştü; sanayi sektörünün katma değeri yüzde 1.8 oranında küçülerek büyümeye yüzde 0.4 puanla negatif katkı yaptı; 2024 yılı yüzde 3.1 düşüşle kapatıldı; toplam sanayi üretimindeki gerileme üst üste 5 ay devam etti. Böyle bir dönemde sanayi burjuvazisi kâr oranlarını korumanın yollarını arıyor.
Şirketlerin rekabete devam etmek, kâr oranlarını korumak ve sermaye birikimini sürdürmek amacıyla tercih ettikleri ilk yol ücretleri düşürmek. İktidarın iç pazarı dondurup ücretleri baskılamaya dayalı “enflasyonla mücadele” programında işçilere çıkarılan reçetede sefalet ücretleri yazıyor. Hitachi Energy, İstanbul Sanayi Odası 500 verilerine göre işçi başına 20.2 milyon TL değerinde satış yaparken veya Schneider Electric dünya genelinde 2024’ün ilk yarısında bir işçiden 20 bin avro kâr elde ederken, Birleşik Metal-İş’in yüzde 125 ücret zammı talebine karşılık sanayi burjuvazisi-MESS yüzde 40 zam teklif ediyor.
Sanayinin can damarı metal burjuvazisi MESS’i korumak ve üretim temposunu sürdürmek için grev yasakları seferber edilmiş durumda. Grev yasakları, iktidarın şirket sahipleriyle yerel ya da merkezi organik bağlarına dayandığı kadar, Türkiye kapitalizminin uluslararası iş bölümündeki konumunu sağlamlaştırmanın da bir aracıdır.
Erdoğan’ın eylül ayındaki ABD ziyaretinden sonra benimsenen “iç cephe” stratejisinin işleyebilmesi için devlet-sermaye ilişkisinde herhangi bir pürüz noktası kalmamalı; orta vadeli programa göre büyüme ritmi korunmalı; işçi hareketi bu denklemin dışında bırakılmalı.
İşçi sınıfını hareketsiz kılarak denklem dışında tutmak, sınıfı tarihsel ve meşru fiili haklarından mahrum bırakarak mümkündür. Neredeyse her yıl rutinleşmiş biçimde anayasal grev hakları askıya alınan Türkiye işçi sınıfına yönelik operasyonel bir “anayasasızlaştırma” süreci işletildiği söylenebilir.
Yeni anayasa tartışmalarında da sık sık atıfta bulunulan “anayasasızlaştırılma”dan söz edebilmek için mevcut Anayasa’ya aykırılık ve Anayasa’yı ihlal halinin olması gerekir. Fransız anayasa hukuku literatüründe geçen ve Türkiye’deki iç politikanın etkisiyle kendine özgü nitelik kazanan bu kavramın barındırdığı özelliklerden birisi idarenin eylem ve işlemlerinde anayasaya aykırı hareket etmesidir. Ama burada emeğe ilişkin daha derin bir tartışma söz konusu.
Bir toplumdaki hakim üretim tarzının ifadesi olan anayasa metinleri, emeğin tanımını, rolünü ve biçimsel kuruluşunu içerir. Örneğin “iş hukuku” kapsamında işçi haklarının tanınması veya “iş sağlığı” kapsamında işçi sağlığının tanımlanması gibi burjuva otoritesini önceleyen bir model söz konusudur. Bu modelde, emek toplumun kurucu unsuru olmaktan dışlanmakta, normlar hiyerarşisinin her hücresinde sermayenin toplumsal örgütlenmesi merkezileşmektedir. Anayasa ihlalleri bu bağlamda kendileri ile çelişmelerinden ziyade, bu merkezileşme süreçlerindeki eksiklikten kaynaklı manevralardır.
Metal işçilerinin grevinin “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklanması, var olan bir hakkın ihlali çerçevesinde emeğin “anayasasızlaştırılması” iken, yeni anayasa tartışmaları arifesinde ulusal ve uluslararası sermayenin toplumsal örgütlenişinin (Yani hukuk, ekonomi, siyasi ve sosyal politikalar sistemine yerleşmesindeki) garantörlüğü anlamına geliyor. Sanayi burjuvazisine yapılan grev yasağı “jesti”, yeni anayasa üzerinden iktidara destek talebinin bir ifadesi. İç cephenin sınıf bileşimi yapısı ve bunun dayanıklılığı yeni anayasa tartışmalarında kendisini göstermeden önce grev yasağıyla sahada test ediliyor.
Başta metal iş kolu olmak üzere işçilerin mücadelesinin önemi sadece iş yerlerindeki kazanımlardan ibaret değildir. Haksız ve hukuksuz grev ve eylem yasağını tanımayan örgütlü mücadele ve kararlılık, uluslararası iş bölümünde kendisini konumlandırmaya çalışan Türkiye’nin küresel siyasi ve iktisadi ilişkilerini de etkileyecektir.
- Sermayeye ‘Çayırhan’ mezadı: Stratejik kurumları üç kuruşa satıyorlar 24 Kasım 2024 04:58
- Patronlar yoksulluğu nasıl silaha dönüştürür? 17 Kasım 2024 04:30
- Patronlar asgari ücreti nasıl silaha dönüştürür? 10 Kasım 2024 05:07
- Özel sağlık sektörünün sermaye birikimi ve teşvik dinamikleri 23 Ekim 2024 08:25
- Cumhur İttifakının ‘iç cephesi’ sermayenin iç güvenliğidir 13 Ekim 2024 04:36
- ‘Protego ergo obligo’: Güvenlik devletinin ekonomi politiği 29 Eylül 2024 05:02
- Türkiye kapitalizminin ‘kriz’ine doğru 16 Eylül 2024 05:14
- MESEM: Kullan-at işçilik ve artık nüfus 12 Eylül 2024 05:59
- Despotik emek rejimine ‘güvenceli esneklik’ 25 Ağustos 2024 04:47
- Kurtlu yemekler, tahtakurulu yataklar, ölesiye çalışma: Türkiye Köle Pazarı 21 Ağustos 2024 05:11
- Afrika’daki Türk şirketlerin egemenliği ve devlet biçimi 04 Ağustos 2024 05:26
- Mesleki eğitim cehenneminde kaybolan çocuk işçiler 01 Ağustos 2024 05:25